Günün akşamına doğru herkes, hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu ve Mike'ın tahminlerine göre iğrenç yemekleriyle başa çıkmanın yollarını düşünüyordu. Mike artık yemeğiyle bakışmaktan sıkılmış bir şekilde dirseğini masaya koyarak çenesini eline koydu. Ortalığı süzdü. Yemin edebilirdi ki ortamda tek şen şakrak davrananlar Tim ve Taylor'dı. Homurdanarak tepsisini kenera ittirdi ve başını masaya koydu. Hayatımda hiç bu kadar saçmalık görmemiştim. Sesli bir şekilde iç geçirerek başını kaldırdı ve karşısında kaşıklarla korsancılık oynayan Doug ile Martin'e bakıp telrardan etrafa döndü.
"Grrr, seni iğrenç korsan! Bana altınlarını ver hemen! Grr!" dedi Martin, kaşığını ileri savurarak. Doug ise kaşığı kaşıkla karşılayıp atağa geçti. "Sana hazinemi asla vermem kötü korsan! Grr!"
"Ya abicim, siz ne yapıyorsunuz?" deyiverdi Mike. İkisi kaşıkları indirerek Mike'a 'oyunumuzu bölme adi korsan' manasında bakarak oyunlarına geri döndü. "Off... keşke bende kafayı sıyırabilsem!" diyerek kendi kendine yakındı Mike.
Mike'ın tepsisi tekrar önüne gelince yanına oturan kişiye baktı. "Eğer kafayı sıyırırsan tek kalırım."
"Bunu bana o aptal fikre evet diyen birisi mi söylüyor. Tanrım..."
"Bak Mike, benimde belli nedenlerim vardı. Yani zaten kabul etsem de etmesemde yine oynayacağız?" Masaya eğilip Doug ile Martin'i de dahil etti konuya. "Sonuçta, burayı gayet iyi tanıyan ben ve yaklaşık on kişi daha. Yani saklanacak veya kaçabileceğim her noktayı biliyorum. Anlarsın ya."
Mike bir kaşını kaldırdı. "Athena'nın kızı mısın sen?" Ivy duraksayarak ona döndü. "Athena da kim oluyor tanrı aşkına?"
"O bilgelik tanrıçası." Ivy biraz yüzünü inceleyip başını iki yana salladı. "Ah hayır sanmıyorum. Ben o tip tanrılara inanmıyorum."
"Bende rahiplerin bahsettiği tanrıya inanmıyorum!" diyerek olaya atılan Martin, kaşığını havaya kaldırdı. Ardından konuşmaya devam etti. "Bence rahipler tanrı hakkında hiçbir şey bilmiyor. Bence tanrı çok daha farklı bir şey. Onlar kilise bahçesine gömülmeyi haketmiyor."
Doug Martin'e döndü. "Heey, ortak bir yönümüz çıktı. Çak bakalım." Elini uzattı ve ikisi beşlik çaktı.
"Pekalaa..." diyerek yemeğine baktı Mike.
"Sen Mike'sın. Değil mi?" Mike diğer yanına dönünce Raphaëlle ile burun buruna gelince kızarıp geri geri gitti ama Ivy ile kafasını çarpınca önüne döndü. Ivy kafasını tutarak söylenirken Raphaëlle yanına oturarak meraklı gözlerle tekrardan Mike'a yanaştı. Doug ile Martin ağızlarını kapatarak gülmeye başladılar. Ivy kafasını ovucalamakla meşguldü. Mike ise Doug ile Martin'e onlara boğacak bakışlar atıyordu. "Sorumu yanıtlamadın henüz. Sen Mike'sın değil mi?"
"Evet. Ben Mike. Biraz uzaklaşır mısın? Yani..."
Raphaëlle kendine bakıp biraz geriledi. "Pardon. Ben de Raphaëlle herkese selam. Sen Doug, sen Martin sen de..." herkesi sırayla işaret etti ve Ivy'de duraksadı. Durgun bir sesle adını söyledi. "Ivy."
Ivy Raphaëlle'ye bakarak onu süzdü. Martin doğruldu. "Adımı nereden biliyorsun sen bakıyım!" Şimdi herkes Raphaëlle'ye odaklandı. "Sadece duydum. O kadar." Gülümsedi. Doug masanın altından Mike'ın ayağına vurubca Mike yüzünü buruşturarak ona vuran ayağa vurdu. Doug yüzünü burulturdu ve bu karşılıklı gizli atışma bir süre daha devam etti. Mike derin nefes aldı ve derdin-ne anlamında baktı. Doug ise kaptın-kızları-ahbap anlamında sırıttı. Mike göz devirdi ve yemeğini kaşıklama cesareti buldu. Raphaëlle herkesi süzdü ve yemeğini yemeye başladı.
Gece koridorlar sessiz, dışarısı fırtına sessizliğindeydi. Fakat Mike'ın düşünceleri fazla gürültülüydü. Kalbinin sesi kulaklarında da yankılanırken, iç sesinin gevezeliği tutmuştu.
(Hadi Mike, yapabilirsin!)
Sanmıyordu.
(Belki bu gece değil ha? Gafil avlayacaklar.)
Olabilirdi.
(Biraz uyumakta sıkıntı yok. Zaten uyanacaksın!)
İç sesi de mi oyun oynuyordu? Susmalıyım. Sus Mike sus. Yatağına uzanarak parmaklarıyla oynamaya başladı. Bir diğer sıkıntı ise, hedef neresiydi. Zamana karşıysa süre ne kadardı? Shalia ne işler peşindeydi? Başını ovucalayarak küfür mırıldandı ve elini gözlerinde gezdirdi. Biraz kestirmekten ne zarar gelirdi...Gözlerini kapattı ve ne olur ne olmaz diye tetikteymiş misali bir pozisyonda uykunun kollarına atıldı.
Beyaz duvarlar, siyah tavanlar... koridor boştu ve sanki sonsuzluğa uzanıyordu. Yavaş ve temkinli adımlar atarak elini duvarlarda gezdiriyordu. Arkasına döndüğünde aynı koridorun bir başka sonsuzluğa uzanan tarafı vardı. Tekrardan önüne dönerek yoluna devam etti. Ortalıkta tek bir yol ayrımı bile olmamasını dert etmiyordu. Adımlarını hızlandırdı. Sonrasında etrafta siren sesi yankılandı. Duvara yaskandı ve siren sesini anlamaya çalıştı. Uzaklardan geliyordu, çok derinden de denilebilir. Uyanması uzun sürmedi. Kapısına vurulan tak-tak sesleri ve bağırışlarla uyanarak anlam vermeye çalıştı.
Rüyanın içinde rüya görmek en kötü şeydi. Sıçrayarak gerçek dünyaya döndü. Ter içindeydi ve etraf sessizdi. Dizlerini kendine çekti ve başını gömdü. Nefesi kesik kesikti. Islak saçını karıştırıp gıcırdayan tahtalarda yürüyüp pencerenin önüne geldi. Zifiri karanlık olduğu için hiçbir şey gözükmüyordu. Yani sadece bekçinin elinde tuttuğu küçük fenerin arada geçmesi dışında. İç geçirerek pencereye yaslandı. Odadan dışarı çıkmak ne kadar güvenliydi?
Tık tık!
Sessiz bir tıklamaya kanacağını düşünmüyordu. Kendini hazırlayarak barkodunu okuttu ve apta kadın robot sesini umursamadan kapıyı hızlıca açıp iyice geriye gitti. Ama temizdi. Elinde yeni bilenmiş bıçak tutan nemrut yüzlü bir bekçi yoktu. Hayır, sadece Martin'di. Odaya yavaşça girdi ve kapıyı kapattı.
"Uyumadığını biliyordum."
"Hâlâ rüyada olabilirim. Çünkü rüyamın içinde rüya gördüm. Anlarsın."
"Korkunçturlar." Mike omuz silkti.
"Haklısın Martin."
"Nasıl hissediyorsun? Yani heyecan veya korku?"
"Hım... düşünmedim hiç. Aslında çok karmaşık duygular içindeydim. Yani hata yapıp ölebilirim bile. Sanki her an büyük bir gürültü kopacakmış gibi hissediyorum ve..." başını eğdi. "Bu beni korkutuyor."
"Hop hop hop. Orada dur lanet olası."
Lanet olası mı?! "Lanet olası mı?"
"Evet çünkü şu an bunu hakediyorsun. Bak dostum, sen şuan takıldığın insanlar arasında kahraman gibi gözüküyorsun. Aslında bana soracak olursan sen benim gözümde sadece bir dostsun. Kahramanlar farklı olur neyse. Yani korktuğunu belli etmemelisin. Hele hele onların gözü önünde! Yoksa bil ki bacak kadar boyumla seni fena döverim."
Oo sert çocuk... ah, tanrım. "Pekala, pekala. Ama şöyle ki... korktuğumu herkes anlayacak..." Yüzüne yediği yümrukla sarsıldı ve acıyan yanağını tutup geriledi. "Tanrım senin derdin ne?! Lanet olası! Herkes yüzüme vurmayı fazla seviyor sanırım!"
"Sana 'korkuyorum' demeyeceksin dedim!" Martin tekrardan yumruk atacakmış gibi baktı. Bir küçük bir çocuktan dayak yemediğim kalmıştı.
"Tamam, sakin ol. Demeyeceğim. Tamam. Korkmuyorum. Her şeyi bilmeden yapacağım."
"Güz..." Martin'in sesi kapıyı güm diye açan gür sesli bir adam tarafından kesildi.
"Ve tik, tak. Oyun başladı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denek-M
Science Fiction-Denek-09'un 2. Kitabıdır.- "Oyuna hoşgeldin Mike! İyi şanslar!"