Zihnimin her bir köşesi, avuçlarım arasından düşüp yerde bin bir parçaya bölünen bir vazonun zeminle buluşup da son nefesini vermeden hemen önce attığı o son tok çığlık gibiydi. Bir an öncesi patlayan gürültü, bir an sonrasında yerini soluksuz, sancılı bir sessizliğe bırakmıştı. Uzun süre yüksek sese maruz kaldıktan hemen sonra boşluğa adım atmak gibi nefessiz bir histi. Kulaklarım uğulduyordu, karşımdaki kişinin Jaehyun olduğunu biliyordum, biliyordum bilmesine ama göremiyordum. Gözlerim dudaklarındaydı. Aralık dudaklarından çıkıp çoktan havaya karışmış kelimelerdeydi daha çok. Yüz ifadem nasıldı, gözlerimde neler kırıldı bilmiyorum ama Jaehyun çekingence bir elini omzuma koyup iyi olup olmadığımı sorduğunda kendime gelmem gerektiğini fark etmiştim.
Bakışlarım netleşirken önce onun hemen gerisinde, endişeli gözlerle bana bakan Taehyung ve yüz ifademi çözmeye çalışan Hoseok'u gördüm. Tekrar Jaehyun'a baktığımda yüzümde eğreti bir gülümseme vardı. İçimde canhıraş çığlıklar atarak etime çarpan kelimelerin aksine sesim sakindi, "Hatırlamana şaşırdım," diye onayladım az önceki cümlesini. Artık bir önemi kalmamıştı muhtemelen ama dilimden dökülen kelimeleri süzgeçten geçirecek halde değildim o an. Çığlıklarımın uçları sivriltilmiş tırnakları etime, derime batıyordu hala. Hayır, diyordum. Hayır, hayır, hayır. Öğrenmesini istememiştim, böyle olsun istememiştim.
"Eh, hafızam o kadar da kötü sayılmaz. " Omzunu silkerken gülümsüyordu.
"Otobüsü kaçıracağız," Taehyung, orada öyle durmaya daha fazla dayanamamış olacak ki yanıma geldi. Jaehyun'a baktığı kısacık sürede, tanışmak adına hiçbir uğraşa girmedi. Dirseğime sarılan parmakları ısrarcı, bolca da korumacıydı. "Gitsek iyi olur."
Yanımdaki bedenin sessizliğe gömülmüş varlığını tenimde hissediyordum ama Taehyung'a baktıktan sonra ona dönecek cesareti bulamadım kendimde. Zaten bu sırada Jaehyun, Jungkook'a dinlemediğim birkaç cümle sarf ediyordu. Kısa bir an daha sürmüştü. Bana son kez gülümsemiş, hiçbir şeyden haberi olmadan yoluna devam etmişti. Dudaklarım birbiri üzerine sıkı sıkıya kapanmıştı. O kaldırımda, rahatsız bir sessizlikle durmaya devam ettik.
"Hadi," dedi, Taehyung bir kez daha."Çok oyalandık. Gidelim artık." Kafamı sallayarak onayladım onu fakat o da daha Hoseok'a veda edemeden Jungkook'un uzun parmakları cılızca koluma dolandı. Dokunuşu korkaktı ya da ben öyle olduğunu hissetmiştim, fark etmezdi.
Kelimelerin birbirine dolandığı anlar olduğunu fark ettim o an. Dilimin pütürlü yüzeyinin her bir yanı bir başka kelimeye çalınıyor, her biri ayrı tatlar bırakıyordu ama sonucunda hepsi birbirine karışmıştı. Dişlerim arasından havaya karışıp da bir nefese sahip olamazlardı. Karmakarışık, anlamsız, acımasız bir yumak gibi boğazıma oturmuşlardı. Jungkook'un dudaklarından dökülen ismime de gözlerindeki katıksız parıltılara da cevap veremeyişim bundandı ama benim aksime, yüzünde yaşadığı herhangi bir aydınlanmadan iz yoktu. Belki biraz endişe gördüm orada, belki de bir yudum korku. Bilmiyorum, dumur olmuş hücrelerim arasında yüzündeki her bir çizgiyi şaşkınlığa yordum. Böylesi daha kolaydı.
"Siz devam edin," Taehyung ve Hoseok'la konuşuyordu o sırada. "Onu eve ben bırakacağım, endişelenme."
Taehyung'la kısa bir bakışma yaşadık ama çatılı kaşlarının aksine itiraz etmedi, konuşmamızın daha iyi olacağını düşünüyor olmalıydı. Bu yüzden, o, kafası biraz karışmış Hoseok'u kolundan tutarak bizden uzaklaştırırken ben de hala parmakları tenimde duraklayan Jungkook'a döndüm. O ise çoktan bana bakıyordu. Boş bir kaldırımın ortasında, birbirine bakan iki kişi dışarıdan bir göz için saçma gözüküyordu muhtemelen ama bir süre boyunca öylece kaldık. Kimin konuşmaya başlayacağı muallaktı. Dudaklarını aralayan iki kişi kaybeder oyunu oynuyor olmalıydık çünkü ikimiz de birbirine mühürlenmiş iki et parçasını oynatmaktan acizdik o an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i loved a boy ☘ jikook
FanfictionPark Jimin, on yıl önceki o olayı unutamıyordu. Jeon Jungkook ise, eh, o sadece bazı şeyleri hatırlamakta o kadar da iyi değildi. jjk x pjm ☘