Bölüm sonunda birazcık uzun bir not bıraktığımdan burada sadece tüm bölümün Jungkook'un ağzından olduğunu belirtiyor ve gidiyorum.
Son kez, keyifli okumalar.
Jungkook
Daha önceleri de hayatım ve bana getirdikleri konusunda çokça kafa yorsam da hiçbir zaman gerçekten beni tatmin edecek cevaplara ulaşamamıştım. Ne istiyordum, ne yapmaya çalışıyordum, gerçekten ne istiyordum da önüme konan her bir parça damağımda yavan bir tat bırakıyordu? İyi biri olmak zorunda mıydım, mutlak iyi ve mutlak kötü var mıydı ve ben tam olarak nerede duruyordum? İçimde yanmaya devam eden kırmızı ışıkta ne bekliyordum, neyi, kimi?
Düşünüp durdum.
Çoğu zaman bunu kendi sessizliğimde yaptım. Etrafım kalabalık ve gürültülü olsa da içimde bir yerde hep yalnız olduğumu bilerek gözlerimi karşıya diktim ve şu an olduğum kişinin benliğime taht kurmasına izin verdim. Pekala, kabul ediyorum. Her zaman çok iyi biri değildim. Bu yargı neye ve kime göre şekilleniyor bilmesem de, bazı bazı iyilik trenlerini kaçırdım.
Sıradan bir çocukluk geçirmiştim. Ailenin tek çocuğuydum; ne istediysem elimin altındaydı, bencildim; kaşlarım nedensizce çatık olurdu. Bazen daha fazlasını isterdim, çocuk aklı ya işte, hep daha fazlasını istedim. Görünmek istedim, sesim duyulsun istedim, etrafımda birileri olsun ve ben de tüm o kalabalığın çemberinde olayım istedim.
Aptaldım, bir kez daha altını çizmeliyim, bencildim ve eh, çocuktum işte.
O zamanlar ne yaptığımı hiç sorgulamadım, doğru ve yanlışı ayıramazdım, beni uğraştıracak sorular sormaz, ikinci kez düşünmezdim.
Fakat her şey bu şekilde ilerlemedi. Elbette.
Özünde kötü biri değildim, biliyorum böyle söylediğimde kulağa tam bir pislik gibi geliyor olmalı ama hayır, sadece diğerleri tarafından hürmet görmek isteyen öylesine bir çocuktum işte.
Etrafımın kalabalık olmasının tamamen bir saçmalıktan ibaret olduğunu, gereksiz, içi boş ruhların aslında benim bilinçli yalnızlığımın yanında hiçbir değeri olmadığını anlamam ise lise yıllarımda gerçekleşti.
Artık bencil değildim, görünmek ve görünmemek umurumda değildi. İyi ve kötünün; neyin tartının ağır tarafında ya da havada kaldığını kendimce gözlemlemiş, öğrenmiş, eskiden olduğum o bilinçsiz, şımarık çocuğun kalıbından sıyrılıp çıkmıştım.
Ne istediğimi, aslında yolun neresinde olduğumu ve hangi yönde ilerlemek istediğimi ise üniversitenin ikinci yılında, o hayatıma girdiğinde kavradım.
Ellerim ceplerimde boş gözlerle izlediğim o kırmızı ışıklar bir anda yeşile döndü; ayaklarım benden izin almaksızın adımlamaya başladı ve bir rüzgar beni peşinden koşmaya zorladı, geçmişimin tozlu sayfalarından çıkıp gelmiş bir çocuğun gölgesine sığınıverdim.
Tıpkı şimdi onun uyurken bana sığındığı gibi.
Uyanalı ne kadar oluyor bilmiyordum fakat yüzümde hiç silinmeyecekmiş gibi orada asılı kalıp yanaklarımı sızlatan küçük bir gülümseme vardı. Bu muhtemeldir ki onu izlediğimdendi. Kolumun üzerine koyduğu kafası yüzünden biraz uyuşmuş hissetsem de sorun yoktu, yüzünde huzurlu bir ifade yer edinmişti. Sanki her zamankinden biraz daha iri duran dudakları hafifçe aralanmış, kirpikleri titreyerek uyurken ve saçları alnına gelişigüzelce dağılmışken kelime haznemdeki hiçbir kelimeyle tanımlayamayacağım kadar güzeldi. Güzelliği daha ilk başında, onu ilk gördüğüm o andan beri bildiğim her şeyi unutturuyor, geriye nahoş bir sersemlik bırakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i loved a boy ☘ jikook
FanfictionPark Jimin, on yıl önceki o olayı unutamıyordu. Jeon Jungkook ise, eh, o sadece bazı şeyleri hatırlamakta o kadar da iyi değildi. jjk x pjm ☘