17 - bir korkaktan fazlası değilim ama işte buradayız

8.3K 875 461
                                    

Redd - Nefes Bile Almadan


Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Dışarıda yağmaya başlayan yağmurun ne zamandan beri açık penceremizden içeri, salonumuzun parkesine damla damla yağdığını ya da sorunun kökenine gidelim, pencereyi ne zaman açtığımı yoksa geldiğimde de açık olup olmadığını bilmiyordum. Elimdeki limonlu dondurmayı buzdolabından çıkarıp mavi koltuğumuza kurulduğumda bu dondurmayı eve kimin aldığını da öylesine bir an için kendime sormuş, muhtemelen Taehyung'du, cevabı umursamadığımı fark ettiğimdeyse bir kiloluk dondurma kutusuna çoktan üç büyük kaşık darbesi indirmiştim. Limonlu dondurmadan nefret ediyordum. Ufak yağmur damlalarının birleşip parkeye çarparken çıkardığı pat, pat, patpat sesinden de nefret ediyordum.

"Orada öylece daha ne kadar oturmayı düşünüyorsun?"

Taehyung, salon demeye bin şahit gerektirecek küçük yaşam alanımıza girip de kendini puflardan birine atana kadar da sessizliği bozan yağmur damlalarından nefret ettiğimi düşünmeye devam ettim. İçerisi karanlıktı fakat perdesi yarı açık olan pencereden mütevellit içeri sızan sokak lambasının ışığında gölgelenmiş yüzüne baktım bir süre. "Neden hala uyanıksın?"

"Sen neden bu saatte oturup dondurma yiyorsun?"

"Dondurma yemenin bir zamanı olduğunu bilmiyordum," gördüğünden emin olmasam da omzumu silktim, "hem çok konuşma da git de uyu hadi sonra sabah uyandıramıyorum."

Söylediğimi görmezden geldi.

"Kötü bir şey olmuş," bir an sonrasında oturduğu puftan kalkıp yanıma yanaşırken, "hey, o elindeki benim dondurmam! Neyse, kötü bir şey olmuş diyordum. Bir kaşık da bana versene şundan." Tam dibimdeki suratına bakıp açık ağzına dolu kaşığı sokarken bir kez daha omzumu silktim. "Kötü bir şey olduğu yok. Ayrıca bu dondurma neden limonlu? Dilim uyuştu resmen salak herif. "

"Seviyorum," elimdeki kaşığı alıp dondurmaya batırırken koltukta iyice yanıma, hiç mesafe bırakmamaya yemin etmiş gibi omzuma sokuldu. Pek de uykulu gözükmediğini fark ettim o an. Daha çok benimle ve keşmekeş ruh halimle ilgiliymiş gibiydi. Bir de limonlu dondurmasıyla. "Yüzüme bayılıyorsun biliyorum ama şöyle aptal aptal suratıma bakacağına ne olduğunu söyle artık. Eve tek başına geldin, Jungkook'la ne konuştunuz?"

Jungkook'la ne konuştuk, sahi?

"Beni tanıyormuş," diyerek basitçe yanıtladım. İşin dudaklarım arasından dökülen kısmı işte böyle iki basit kelimeden ibaretti ama beni mahvetmeye yeter de artar olduğunu birkaç saat önce bizzat deneyimlemiştim. Bu dinginliğim de geçen zamandan ötürüydü muhtemelen. "Şimdiye kadar söylemediği için özür diledi." Taehyung, ilgiyle çatılmış kalın kaşları altında diri kahve gözlerini yüzümün her yerinde dolaştırdı. Dudaklarım arasına bir kaşık dolusu dondurma gönderirken, "neden söylemediğini açıkladığını varsayıyorum," dedi. "Ama işin Jungkook kısmını şu an pek umursamıyorum. Sen söyle," bir kaşığı da kendi ağzına götürdü. "Sen ona ne dedin benim güzel yanaklı sevgilim?"

"Hiçbir şey,"

"Hiçbir şey?"

Kafamı sallayarak, "bir kaşık daha versene," dedim. "Sevmiyorum ama bağımlılık yapıyor bu şey." Boş kaşığı dondurma kutusunun içine sokmadan önce arkasıyla hafifçe kafama vurdu. "Dondurmayı bırak da gerçekten ne yaptığını söyle bana," dedi. Ama bir an sonrasında koca bir dondurma topu dudaklarım arasında erimeye bırakıldı.

"Hiçbir şey yapmadım dedim ya. Koskocaman bir hiç," bir kaşık dondurma daha aldım, "kaçtım."

"Kaçtın mı?" Telkin etmek ister gibi kaşlarını çattı. "Neden, kötü bir şey mi söyledi? Ya fida yaptı? Eğer öyleyse--"

i loved a boy ☘ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin