3- dur, hatırlama

11.6K 1.2K 443
                                    


Kaçmak her zaman başarılı olduğum bir eylemdi.

O an görmek istemediğim her şeyi arkamda bırakabilirdim, en büyük sorumluluklarımı sudan sebeplerle göz ardı edebilir, gözlerimi sürekli önümde tutarak geride kalan her şeye omuz silkebilirdim. Hep böyle yapmıştım.

Pekala, kabul etmem gerekirse bir süre sonra hepsi teker teker görüş açıma tekrar girmiş, istemesem bile kaçtığım şeyleri yaparken bulmuştum kendimi. Sorun bu değildi, gerçekten. Sadece o an kaçmak istersem kaçıyor, kaçasım yoksa sorumluluklarımı yerime getiriyordum. Hoş, çıtayı yüksek tutmaya gerek yok, en yüksek rütbeli sorumluluklarım genelde okul projelerim, son iki aydır da kenara ayırdığımız fatura paralarını başka şeylere harcamamaya çalışmaktı. Sorun, hayatım boyunca kaçıp bir daha ardıma bakmak istemediğim tek kişinin son bir haftadır karşıma çıkıyor oluşuydu. Bunda bir hayli tanrıyı suçladığım doğruydu. Sonuçta, onu unutup adını ağzıma almadığım yaklaşık bir on sene kadar hayatıma belirli bir düzeyde devam etmeme izin vermiş, hiç çıtını çıkarmamıştı ama tam da şimdi, en ihtiyacım olduğu anda ellerini göğsünde çaprazlayıp bir sineye çekilmiş gibiydi ve lanet olsun, ona sarf ettiğim tüm isyanları hak ediyordu. Jeon Jungkook'u görmek istemiyorum, demiştim. Çok basit bir istekti bence, hiçbir zorluğu yoktu, öyle olmalıydı.

Fakat varmış gibi, bir hafta içinde onu tam beş kez görmüştüm. İlki Taehyung'la çıktığımız o akşam gerçekleşmişti ve bu andan itibaren karşıma çıkmaya yeminliymiş gibi gözümün önünde bitiveriyordu. Okulun bahçesinde Taehyung'la dolanırken birden önümden geçebiliyordu mesela ya da okulun içindeki kafelerden birinde oturmuş kahvemi içerek özet çıkardığım bir an kafamı kaldırıyordum ve hah, iki masa ötemde arkadaşlarıyla gülüşüyor oluyordu. Hayır yani, ne tür bir absürt komediydi bu böyle? Her zaman buralardaydı da ben mi fark etmemiştim yoksa benim onu fark etmemden sonra tanrı bu işe bir el atmaya karar verip sürekli aklıma onunla aynı mekanlara uğramamı mı aşılıyordu, anlamıyordum. Anlamak istediğim bir konu da değildi açıkçası. Yapmak istediğim tek şey ondan ve onunla ilgili her şeyden uzak kalmaktı.

Hem beni hatırlamıyordu bile. Yani hatırlaması tuhaf olurdu zaten. Beni en son on yıl önce görmüştü ve o zamandan bu yana eski halimden eser kalmamıştı haliyle. Tabi, bu durum onun için pek geçerli olmamış gibiydi. Saçları hala aynı dalgalara sahipti, hala uzun boyluydu ve hala aynı yüze sahipti. Sadece biraz olgunluk denen o şey oturmuştu hatlarına o kadar. Onun dışında, ilkokuldaki Jeon Jungkook'la üniversiteli Jeon Jungkook arasında hiçbir fark göremiyordum.

" Evde oturmak çok sıkıcı." Demişti, Taehyung. Küçük salonumuzun bebe mavisi üçlü koltuğunda bacaklarını uzatmış, kucağındaki patlamış mısır dolu kaseyle oynuyordu. Hafta içi tek boş günümüz olan cuma günüydü ve önümüzdeki iki gün boyunca da okul olmadığı için oldukça rahattık. "Hava çok güzel, Min. Dışarı çıkalım."

"Ya, tabii." Siyah pufumun üzerinde elimdeki armutu keserken tısladım. " En son dışarı çıktığımızda ne olduğunu gördük." Dediğimde, ağzına doldurduğu mısır tanelerini umursamadan kaşlarını kaldırmış, "Bunu aştığımızı sanıyordum." Demişti.

"Bu beni sap gibi bıraktığın gerçeğini değiştirmiyor." Gözlerim, ekranda oynayan filmdeyken mırıldandım. Haklıydım ve ne kadar özür dilerse dilesin, bunu ona sık sık hatırlatmakta hiçbir sakınca göremiyordum.

" Bir daha yapmayacağım, hem söz veriyorum bu sefer seni dibimden ayırmayacağım." Elindeki kaseyi koltuğun ucuna bırakıp yalvaran gözlerle yüzüme baktı. "Lütfen, lütfen, lütfen dışarı çıkalım. Biraz daha evde oturursam kafayı yiyeceğim."

i loved a boy ☘ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin