Daha önce nefes alamadığımı hissettiğim anlar olmadı değil, oldu.Boğazıma koca bir yumru tıkandı bazen, yutkunamadım. Karnıma okkalı bir yumruk yemiş gibi hissettim, tıkandım. Bazı bazı ruhumun çatlaklarına dayanamayıp ben tuttum nefesimi. Dayanamıyorum sandım, hiç, hiçbirinden sağ çıkamam sandım ama düşe kalka, bir şekilde, hepsinden paçayı kurtarmayı başardım.
Jeon Jungkook'dansa paçamı kurtarmaya çalışmadım.
Yersiz bir çaba olacağını biliyordum çünkü fark edişim çok geç olmuştu. Hadi be oradan, demiştim gözlerim tek bir gerçeğe kapılarını araladığında. Hadi oradan, ben ondan kurtulursam daha tek adım atmaya mecalim kalmaz.
Adım atamadığım gibi, nefes de alamadım. Dedim işte, biliyorsunuz, nefes alamadığımı hissettiğim çok an oldu ama tanrım, bu bir his değildi. Şimdi, yatağımda birlikte uzanırken, ben ancak güneş doğmaya başladığı sıra uykuma yenik düşüp de sadece birkaç saat sonra tekrar gözlerimi araladığımda, yine onun kolları arasında olduğum gerçeği karşısında gerçek anlamda nefes alamadım. Hareket edecek alanımız yoktu, hoş, olsa da bir şey fark etmezdi ya, bir eli belimi sarmış, bacakları yine benimkileri hapsetmişti. Nefesi saçlarıma vuruyor, sakince inip kalkan göğsü uyuşukça orada dinlenen elimin altında kalıyordu. Gözlerimi biraz yukarı kaldırdığımdaysa, tuttuğum nefesi bırakmama neden olan o görüntü görüş açıma girdi.
Canımı nasıl da yakacağını kafasını yastığıma koyduğu an anladığım saçları, beni hiç yanıltmadan canıma okurcasına yastığıma dağılmıştı, hafifçe titreşen kirpikleriyle öyle dertsiz, öyle tasasız uyuyordu ki bu dudaklarımdan silinmeyecek bir gülümsemeye neden oldu. Dudakları hafifçe aralanmıştı, burun delikleri aldığı nefeslerle hafifçe büyüyüp küçülüyor, nefesi ben ona baktığım tüm o zaman boyunca yüzümü ılık ılık okşuyordu.
Biri çıkıp zamanın doldu, buradan ilerisi yok dese bir an bile düşünmeden tamam diyeceğimi düşündüm o an. Zaman benim için donup kalsa da ben onun kolları arasında, onu izlerken böyle kalsam.
Fakat yanıldığımı belirten çanlar da bundan sadece birkaç uzun saniye sonunda zihnime çalındı. Titreşen göz kapaklarının yavaşça yukarı kalkışını izledim önce, sonra dudaklarından çıkan tatlı şapırtılar kulaklarıma doldu ve sonunda şişmiş gözleri odağını, tam olarak gözlerimin içini buldu ve dudakları şapşal bir gülümsemeyle geriliverdi. Yanılmıştım, çünkü zamanım ben bu görüntüyü göremeden donup kalsa kendimi hiç affetmezdim. Benim zamanım burasıydı. Kalmak istediğim, ilerisini hiç düşünmeyeceğim bu küçük kesit.
"Günaydın," sesinin boğukluğundan rahatsız olmuşcasına boğazını temizleyip gözlerimin içine bakmayı sürdürdü. "saat kaç?"
"Bilmem ki, bakmadım."
Cevaplamamı isterseniz eğer, daha önce böyle bir görüntüye burun kıvıracağımı hiç düşünmeden söylerdim. İkinci kez düşünmeye bile gerek yoktu. Uykudan yeni uyanmışken, gözlerimde çapaklarla, ağzımda da yavan bir tat varken hele de her sabah görmeye alışık olduğum hay bin lanet şiş suratımla, kimsenin suratına böyle yakından ve yüzümde sersem bir gülümsemeyle bakmazdım, hah, imkan dahilinde bile değildi. Fakat şimdi, hiçbir anını kaçırmak istemezcesine izleyip aklımın her bir köşesine karaladığım bu görüntü o kadar hoştu ki, kalbim kaburgalarımdan aşağı bir sıvı gibi akıp giderken bundan daha iyisi olamaz diyordum.
Bundan iyisi yoktu, buradan ilerisi, ait olduğum bu sıcaklıktan hallicesi ve bu adamdan ötesi yoktu.
"Dersi kaçırmış mıyızdır? Neyse dur söyleme. Kaçırmasak bile kalkıp okula gidecek kadar kafayı yemedim. Sen de gidemezsin ona göre, hatta biz biraz daha mı uyusak ne, hm? Sonra da kahvaltı yaparız. Sonra da...ne yapsak ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i loved a boy ☘ jikook
FanfictionPark Jimin, on yıl önceki o olayı unutamıyordu. Jeon Jungkook ise, eh, o sadece bazı şeyleri hatırlamakta o kadar da iyi değildi. jjk x pjm ☘