1. Bölüm "Gülen Surat"

7.6K 232 202
                                    

Ahenk'in Ağzından

Anılarım acılarımla cebelleşirken başımdaki ağrıyı göz ardı etmeye çalıştım. Sanki acı, kalan mutlu anılarımı da çalmaya çalışıyordu benden. Acılarımın mutlu anılarımı çalıp almasına izin veremezdim benden! Yoksa tamamen yenilmiş olacaktım. O zaman umuduma ne olacaktı?

Bakışlarımı duvardaki saate çevirdiğimde saatin ikiye doğru yaklaşmaya başladığını gördüm. Biraz güçsüz olduğumdan dolayı başımın dönmemesi için yavaşça ayağa kalktım. Ağır adımlarla kapıya doğru ilerlerken aynada kendimle göz göze geldim. Zayıflamıştım. Hatta bayağı zayıflamıştım. Ama bu ruhumun çöküşü müydü yoksa bedenimin ıstırabı mıydı anlayamıyordum. Belki ikisi de olabilirdi.

Çünkü gözlerime baktığımda eskisi gibi bakmıyordu gözlerim. Eski neşem, mutluluğum yoktu bakışlarımda. Korkuyordum, endişeleniyordum. Belki de bu yüzden güçsüzdüm. Koca bir korkak olduğum için! Ama insanı insan yapan bir duygu da korku değil miydi? Herkes başka şeylerden korkardı. Bazı insanlar karanlıktan, bazıları yalnızlıktan.

Bir an iç geçirdim. Keşke benim de o kadar basit korkularım olsaydı. Oysaki ben umudumu yalnız bırakmaktan korkuyordum. Onsuz kalmaktan, kokusunu koklayamayıp, gülüşünü görememekten, bana "Anne" deyişini bir daha duyamamaktan çok korkuyordum.

"İnsan umudu olmadan yaşayamaz." derdi annem çocukken bana. Ben? Ben umudum olduğu halde yaşayamıyordum ki. Üstelik onu yalnız bırakıyordum.

Bir an nefesim kesildi. Dünyalar başıma yıkıldı sandım yine. Oysaki bunu her düşündüğümde ölmekten beter oluyordum.

Hani ölüm kötü diyorlar ya bazıları, ölüm kötü değil aslında. Ama ardında umudunu bırakacak insana ölüm bir ıstırap! Hele ki umudunu yapayalnız bırakmak daha büyük ıstırap!

Gözümden akan yaşları sildim ve masanın üzerindeki anahtarları cebime attım.

Kapıyı açıp dışarı çıktığımda sokakta derin bir nefes aldım ve maskemi taktım. "Gülen surat" maskem gerçekten de çok gerçekçiydi. Kimse içimdeki acının attığı kahkahaları göremiyordu. Çünkü sahipleniyordum onları. Kendi kahkahalarım gibi gösteriyordum.

Elimden geldiğince hızlı adımlarla anaokuluna doğru ilerlemeye başladım. Tabii bu esnada gülümsemeli, çok gülümsemeliydim. Sanki her şey geçecekmiş gibi o yalana inandırmalıydım kendimi.

Fakat adı üstünde yalandı. Koca bir yalan! Ama en çok da bu acıtıyordu canımı. Herkese bir şey belli etmemeye çalışmak için kendimi koca bir yalana inandırmaya çalışmak.

"Anne!"

Onunla göz göze geldim birden. Karanlığımdaki ışığımla... Umudumla...

"Umut!"

Yere doğru çömelip bana doğru koşmasını bekledim. Gülüp kucağıma doğru koşarak geldiğinde her ne kadar canım yanıyor olsa bile belli etmedim ve dişlerimi sıkıp onu yukarıya doğru kaldırdım. Vücudumun her yanı ağrıdan kıvranıyordu. Yorgundum, çok yorgundum.

"Anne bak öğretmenim yanağıma yıldız yapıştırdı."

Yıldız yapıştırılmış yanağından öptüm.

"Aferin oğluma. Neden yapıştırdı öğretmenin?"

Onu yere yavaşça indirdiğimde tarif edilemez şekilde canım yansa bile acının kahkahalarını duymazlıktan gelerek umudumu dinlemeye başladım.

"Bugün tabağımdaki yemeğimi bitirdim ve ekmekle de tabağımı sıyırdım. Sen demiştin ya sünnet diye ben de yaptım. Öğretmenim bu yüzden yıldız verdi bana."

Umuda KoşarkenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin