Yorumlarınızı bekliyorum...
Ahenk...
Zaten beyaz tenli olmasına rağmen iyice kireç gibi bembeyaz olmuştu umudumun yüzü. Gözleri kapalı yeni odasında tedavi görmeye devam ederken onu camın dışından izliyordum. O kadar mutluydum ki... Umudum hayata geri dönmüş ve beni bırakmamıştı.
Peki ya benim onu bırakabilme ihtimalim?
Bu düşünceyi hemen kafamdan saldım ve daha güzel şeyler düşünmek üzere söz verdim kendime. Asla tutamayacağım bir sözdü bu.
Acaba ne zaman gözlerini açacaktı? Ne zaman buluşacaktım o küçük denizlerle? Doktor gözlerini açtığı zaman sabahı beklememe gerek duymamamı ve onu görebileceğimi söylemişti.
Ah Umut, kalbimi aldın da, ona hangi büyüyü yaptın? Şimdi kalbim sensiz kalmaktan korkuyor, başkalarını önemsemiyor. Eğer beni bırakmaya kalkarsan ben ölürüm. Ne olur beni bırakma. Fakat günün birinde ben seni bırakacak olursam sen de beni bırakma. Karanlığımdaki ışığım, her şeyim...
Gözümden düşen gözyaşı, mutluluktan mı düşmüştü gözlerimden yoksa gözlerim, acınası varlığımdan dolayı yorulmuşlar mıydı? Yoruldukları için artık eskisi kadar tutamıyordum gözyaşlarımı.
Birden Cüneyt'in sesini kulaklarımda hissettiğimde acıyla kıvranmaya başladı kalbim. Unutmam ne mümkündü? Hiç unutamamıştım ki zaten. Her gözlerimi kapattığımda aklıma geliyordu. Aslında gözlerimi kapatmama gerek de yoktu. Umuduma her baktığımda, onun gözleriyle buluştuğumda aklıma geliyor ve çıkmak bilmiyordu asla. Kalbimdeki duygular ona karşı hiç önemini yitirmemiş aksine zaman geçtikçe daha fazla önem kazanmıştı.
Kayıp zamanlarımın parçaları, kaybettiğim aşkımın anıları...
Umut, onun bana en büyük hediyesiydi. Bana çok büyük bir ceza verdiğini zannediyordu belki de? Hayır, asla! Umut'la geçirdiğim her gün bana bir mucizeydi. O her güldüğünde gülüşünün içinde kaybolurdum mesela, ya da her ağladığında gözlerinden öperdim acısını dindirmek için. O ağlamasın diye her şeyi yapmaya çalışır, burnundan öperdim. Burnundan öpülmeyi çok severdi.
Bana sorduğu tüm soruları bildiğim kadarıyla yanıtlamaya çalışırdım. Bir soru hariç...
"Benim babam var mı anne?"
İşte bu soru içimdeki bütün gülücükleri hıçkırıklara dönüştürmeye yeterdi.
"Gelecek." Derdim hep yalan söylediğimi bile bile.
Umut o soruyu her sorduğunda gözleri yaşlı olur ve kendi adı gibi umutla bakardı gözleri. Sanki babasının yaşadığını biliyormuş gibi hep beklerdi onu. Babası yanımızda olmamasına rağmen ona sayısız hediyeler almıştı.
"Babam geldiği zaman bunların hepsini ona vereceğim. Çok mutlu olacak. Sonsuza kadar bizimle yaşayacak anne."
O kadar gülümserdi ki bu cümleleri söylerken, bazen bana bile öyle gülmediği zamanlar oluyordu.
Belki de her şey geçecekti doğruları söyleseydim. Umut mutlu, çok mutlu olacaktı. Ama benim korkularım engel olmuştu buna.
"Özür dilerim."
Kalbimden bir özür yolladım oğluma. Belki hissederdi özrümü ve affederdi beni?
Hemşire birden yanıma gelerek bana umudumun gözlerini açtığını haber verdiği zaman hemen sedyenin üzerindeki oğluma baktım. Ne zaman ondan gözlerimi ayırmıştım?
"İçeri girebilir miyim?"
Hemşire gülümseyerek kafasını salladı.
"Evet ama oğlunuzu fazla yormayın. Geçmiş olsun." diyerek yanımdan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umuda Koşarken
ChickLit3 ay... Korumaya yeter mi sevdiğin insanı? Ya da gözyaşlarına engel olabilir misin kalbindeki acı dolu anılarla? İsteyebilir misin? Onun her anında yanında olmayı? Güldüğü, ağladığı, acı çektiği zamanlarda? Yetmez! Engel olamazsın! İsteyemezsin! ...