Yun gördükleri karşısında donup kalmıştı. Yarı açık kapının yanında öylece muhteşem kanatlara dalmıştı. Kız telefonda biriyle konuşuyordu ve ses tonundan sıkkın bir ifadede olduğunu anlayabiliyordu. Yun ne konuştuğunu anlamıyordu ama şu an ne duyarsa duysun anlayabileceğini düşünmüyordu. Renkler o kadar parlaktı ki tüylerin arasından sızan ışık gözlerini kamaştırıyordu. Böyle bir şeyi daha önce hiçbir yerde görmemişti. Hatta izlediği filmlerde bile bu kadar muhteşem bir görüntü yoktu. Kafasını sallayıp gerçek dünyaya dönmeye çalıştı. Kollarını morartana kadar çimdiklemişti ama hala evde volta atan kanatlı kız gözlerinin önünde ilk gördüğü andaki gibi duruyordu. Kız sıkıntılı bir tonda arkasını döndüğünde kapının arkasına saklanmak için birkaç saniyesi vardı. Kendini saklayacak şekilde kapının arkasına geçmiş ve nefesini tutmuştu. Genç kız geçen gölgeyi fark edemese de kapının açık olduğunu görmüş ve şaşkınlığına lanetler okuyarak kapıya doğru yaklaşmıştı. Kızın adım sesleri yaklaştıkça Yun’un kalbi ona inat deli gibi çarpıyordu. Birkaç adımlık mesafe ona kilometreler gibi gelmişti. Sonunda Enzeru kapının diğer yanına ulaştığında sesi kulağının dibindeydi ve Yun’un kalbi boğazından fırlayıp çıkacak gibi atıyordu. İçinden ne olur duymasın, ne olur duymasın diye dualar ederken ısırdığı elini kanattığını fark etmişti. Kanın kokusunu alabilir miydi acaba? O tüm bu sorularla cebelleşirken kız kesin bir hareketle kapıyı çekmiş ve Yun’u kapının hemen dışında bırakmıştı. Uzaklaşan adım seslerini dinlerken ayaklarının bağının çözüldüğünü hissetti. Kapının hemen önüne içi boşalmış bir çuval gibi yığılıp kalmıştı. Titreyen ellerini kontrol edebilmek için birbirine kenetlemişti ama olmuyordu işte. Hala zangır zangır titrerken kendi kendine mantıklı bir açıklama bulmaya çalışıyordu. Kızın kaçık olduğuna defalarca şahit olmuştu ve pekala şu saçma düşünceleri gereği bir kanat takmış olabilirdi. Evet oyuncak kanatlar… Ama bu kadar gerçekçi ve büyük kanatları nereden bulmuş olabilirdi ki? Daha önce gördüğü şahit olduğu hiçbir şeye benzemiyorlardı. Renkler birbirinin içinde öyle güzel bir ahenkle dans ediyordu ki gözlerini onlardan ayırmak bile çok zordu. Böyle mükemmel bir şeyin insan elinden çıkmış olabileceğini düşünemiyordu bile Yun.
Yun kapının önünde bu düşüncelerle kıvranırken ondan tamamen habersiz Enzeru ise iki saattir yaptığı telefon konuşmasından artık çok sıkılmaya başlamıştı. Sıkkın bir iç çekişle kendini koltuğa bıraktığında keşke lanet olası çenemi kapalı tutsaydım ve bir şey söylemeseydim diye söyleniyordu kendine. Telefondan gelen ses yüz milyonuncu kez aynı şeyi tekrar ettiğinde artık patlama noktasındaydı ve kibar olmayı bir kenara bırakmıştı.
“Tanrı aşkına Manami biliyorum! İnsanların bana canavarmışım gibi bakmalarından hoşlanacağımı düşünmüyorsun değil mi? Elbette kimseye bundan bahsetmeyeceğim”
“Ah minik çalıkuşum neden sana inanamıyorum? Daha önce hiç insan dünyasına tek gitmedin yüz kat daha fazla dikkatli olmalısın hatta bin kat!”
“Hadi ama Manami doğduğumdan beri bu konuda uyarıyorsunuz beni.”
“Sen de doğduğundan beri dinlemiyorsun bizi hayatım. Daha gider gitmez başını belaya sokmuşsun.”
“Sen de biliyorsun ki bunda benim suçum yok.”
“Hiç tanımadığın birinin evine gitmişsin Enzeru nasıl bir suçun yok!”
“Yapacak daha iyi bir planım olsaydı emin ol yapardım. Bana biraz olsun güvenemez misin? En azından sen yap bunu.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sakar Şans Meleği
FantasyHiç beklemediğin bir anda karşına çıkan birisi hayatını değiştirebilir... Soru şu sen hayatının değişmesine hazır mısın? Yalnızlığını terk etmek ve birine güvenmek... Peki güvenmek senin için bu kadar kolay mı? Hele ki karşındaki insan bile değilse...