Yun eve girdiğinde sinirden kapıya yumruk atmıştı. Bu gömlek annesinden ona hediyeydi. Giymeye bile kıyamadığı gömleğini yırtmıştı. Ne arkadaşlığından bahsediyordu! Bunca yıl arkadaşları olmadan insanlarla belirli sınırları koruyarak gayet iyi idare etmişti. Arkadaşlık demek sorumluluk demekti. O kendinden başka kimsenin sorumluluğunu almak istemiyordu hele de böyle sakar birinin sorumluluğunu! Poşetleri bir köşeye atıp yırtık gömleğine bakmadan sandalyenin üzerine atmıştı. İnsan olsun ya da yaratık olsun hatta ve hatta uzaylı bile olsa bu kız en büyük baş belasıydı! Uzak durulması gerekenler listesinin en başında yer alıyordu. Gözlerini kapatıp bir an önce bu kabustan uyanmaya çalışıyordu.
Enzeru kendini toplayıp eve kadar gelebilmişti. Elindekileri mutfağa bıraktı artık o kadar da aç değildi. Dizinin kanı kurumuştu temizlenmesi gerekiyordu. Ecza dolabına gitmişti ama sonra bunu tek başına hiç başaramadığını hatırlayıp açtığı dolabın kapağını kapatmıştı. Islak bir bezle yarasını temizlemeyi düşünse de bundan da vazgeçmişti. Kendini iki kişilik koltuğuna atıp üzerindeki elbiseyi çıkardı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu ve çok acıyordu. İnsan gibi yaşamak istiyordu. En azında burada kaldığı sürece insan gibi arkadaşlarıyla birlikte eğlenen bir kız olmak istiyordu. Gözlerini kapattı. Yavaş yavaş kendini gösteren gümüşi renkteki tek boynuzundan küçük bir parça koparıp yarasının üzerine koymuştu. Normal bir insan gibi olamıyorsa en azından işine yarayan özelliklerini kullanmaktan çekinmemeliydi değil mi? Yaranın üzerinden beyaz bir duman kalkmaya başladığında o da gözlerini daha sıkı kapatıp acısını azaltmaya çalışıyordu. Ne bekliyordu ki? Yun hiç tanımadığı bir kızı hem de saçma sapan bir karşılaşma ile tanıştığı bir kızı neden arkadaşı olarak görecekti ki? Küçüklüğünden beri hep bir arkadaş istemişti ama tek arkadaşım diyebileceği kişi Manami’ydi. Ona da ne kadar arkadaş diyebileceğini bilmiyordu. Küçüklüğünden beri herkesin ondan kaçtığı, sakarlıklarının ve saflığının acılarıyla dolu izole bir hayat yaşıyordu. Kendi dünyasında bulamadığını bulmaya gelmişti buraya ama anlaşılan burada da gerçekleşmeyecekti. Ona iyi davranan Sarah bile birkaç gün sonra ondan koşarak kaçacaktı büyük ihtimalle. Beyaz duman yavaş yavaş çekildiğinde insanların hayatlarını daha fazla cehenneme çevirmeden kendini gerçi çekmesi gerekiyordu. Buradaki işi bittiğinde yine izole yaşamına geri dönecek ve sonsuza kadar öyle kalacaktı. Bu düşünce canını acıtsa da yapabileceği tek şey buydu. Beyaz dumanın son izleri de çekilirken az önce korkunç bir şekilde görünen yara pürüzsüz bir görünüm kazanmış acısı da azalmıştı. Yattığı yerden kalkıp hızlıca bir duş aldı ve kafasını dağıtmak için biraz ders çalışmaya karar verdi. Odasını yumuşak adımlarla turladığında bir yandan da konuşma pratikleri yapıyordu. Başının dönmeye başladığını hissedip dönmekten vazgeçti ve kendini sırt üstü yatağına atıp orada devam etti. Uykuya daldığında neredeyse gün doğuyordu. Kötü bir gece ve depresif ruh hali ona uykudaki hediyesini kabuslar olarak vermişti. Yun’un gömleğine karşılık kanatlarını kopardığı rüyadan sonra kalkmış ve başını elleri arasına almıştı. Hala çok erkendi ama yine de yapabileceği daha iyi bir şey olmadığı için dil sınıfına gitmek için hazırlandı. Gözleri hala şişti ve kızarıklığı geçmemişti. Gözlerinin sıra dışı yeşilinin yanına şimdide beyaz olması gereken sklerasının kırmızılığı eklendiğinde kendi görüntüsünden bile kaçası gelmişti. Yüzünü soğuk suyla uzun süre yıkadıktan sonra göz altındaki morlukları kapatmak için biraz kapatıcı kullanmıştı ama yüzünü renklendirmek için herhangi bir girişimde bulunmamıştı. Siyah saçlarını tepeden dağınık bir şekilde topladı sonra odasına geçti. Dolabından eline ilk gelen mavi kot şortunu, açık mavi ve beyaz kareli gömleğini ve içine de düz beyaz badisini hızla üzerine geçirdi. Beyaz spor ayakkabılarını da giydikten sonra çantasını aldı. Uyuşuk adımlarla dışarı çıktığında hala çok erken bir saat olduğunu görmüştü. Gitmek ve kalmak arasında yine bir tereddüt yaşadığında evde yapabileceği hiçbir şey olmadığını anlayıp dışarı çıkmıştı. Gözleri kapalı bir şekilde yürürken yan evden gelen bir tıkırtı ile yerinde zıplamış elleriyle atmak üzere olduğu çığlığı engellemek için ağzını kapatmıştı. Ürkek gözlerle tıkırdayan kapıya baktığında tepeden tırnağa kadar titremişti. Bu kadar erken mi gidiyordu bu çocuk işe! Bir anda telaşlanmış ve hızla merdivenlerden inerken düşmüştü. Dolanan ayaklarına lanet okuyup canının acısına aldırış etmeden koşmaya devam etti. Anlaşılan bu dizinin iyileşmesi gibi bir ihtimali olmayacaktı. Yeteri kadar uzaklaştığına karar verdikten sonra hızını azalmış ellerini dizine koyup nefesini düzene sokmaya çalışmıştı. Ne kadar koştuğuna inanamamıştı ama dünden sonra Yun’un karşısına çıkmaya dayanamazdı. Çocuk çok açık bir şekilde onu görmek istemediğini defalarca söylemişti. Bir şeyi kovar gibi kafasını sallamıştı. Onu daha fazla rahatsız edemezdi. Orada kaldığı sürece hayalet hızı oynayacaktı. Açlığın ve korkunun etkisi baş dönmesi olarak geliyordu vücuduna. Bir süre gözlerini kapatıp içinden baş dönmesi geçene kadar saydı tam ayağa kalmış sınıfa yürüyecekken ensesinde hissettiği bir nefes ile bu sefer çığlıklarına engel olamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sakar Şans Meleği
FantasyHiç beklemediğin bir anda karşına çıkan birisi hayatını değiştirebilir... Soru şu sen hayatının değişmesine hazır mısın? Yalnızlığını terk etmek ve birine güvenmek... Peki güvenmek senin için bu kadar kolay mı? Hele ki karşındaki insan bile değilse...