4-Rüya

529 57 2
                                    

Bugün okula gelmemişti.

Gözleriyle her yerde onu aradıysa da hiçbir yerde bulamamış ve en sonunda bugün okula gelmemiş olabileceğini düşünmüştü.

Dün akşam, ona sarılıp ağlamasından uzun dakikalar sonra ondan ayrılmış ve gitmişti. Yoongi çoktan sıcaklığına alışmış bedenin birden gitmesiyle bir süre yerinde kalmış, onun gittiği yola odaklanmıştı. Ardından aklı bir karış havada evine gittiğinde kendini yatağına atmıştı ve bütün gece uyuyamamıştı.

Uyumasına engel olan şey sürekli o anları düşünmesiydi. Jungkook çok kötü bir şekilde ağlamıştı ve o onu sarıp sarmalamak, her şeyden uzaklaştırıp onu mutlu etmek istemişti.

'Ölecek.' demişti. Kim ölecekti? Sevdiği biri vardı da onu mu kaybedecekti? Öyle olmalıydı. Belki de okuldaki sessizliği bu yüzdendi. Sevdiği birini kaybedecekti ve o sürekli onu düşünüyor olmalıydı.

Tüm onu izlediği zamanları düşündü. Neden gülmüyor, neden böyle davranıyor gibi aklında cirit atan sorularına yanıt bulmuştu galiba. Kim bilir, Yoongi içindeki heyecan ve sevinçle onun güzel yüzünü izlerken o içinde neler ile boğuşuyordu, neler ile savaş veriyordu?

Bu öyle bir acıtmıştı ki kalbini, kendini bir anda onun için ağlarken bulmuştu. Yastığına sarılıp göz yaşlarını akıtırken, hem kendi için hem de onun için ağlamıştı.

Şiş gözlerle sabah okula geldiğindeyse hemen ona bakmıştı ama yoktu. Biten ilk dersinden sonra da bakınmıştı ve yine yoktu. Jimin'le birlikte dışardaki masalarda yemeklerini yerken de bakmıştı ama yine yoktu işte. Üzüntüyle çöken omuzları ile birlikte karşısındaki Jimin'i dinliyormuş gibi yapıyordu.

Ona ihtiyacı vardı. Onu görmeye, onun iyi olup olmadığını bilmeye çok ama çok ihtiyacı vardı yoksa kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu. Onun iyi hissetmesini istiyordu. Hiç kötü şeyler yaşamasın, hiç canı yanmasın istiyordu. Onun dün geceki ağlaması o kadar etkilemişti ki onu her ne yaşıyorsa aklından silip atmak istiyordu. Onun gülmesini istiyordu, ağlamak ona hiç yakışmamıştı. İsterse eğer Yoongi onun yerine de ağlardı.

''Hyung, sen iyi misin?''

Jimin endişe dolu gözlerle sormuştu ona. Yoongi, karıştırıp durduğu ama yemediği yemeğinden kafasını kaldırıp Jimin'e baktı.

''Evet,'' demişti gülümsemeye çalışarak. Jimin ise pek de inanmışa benzemiyordu.

''Emin misin? Gözlerin şiş, dün akşam ağladın mı yoksa?'' demişti ona biraz daha eğilerek dikkatle baktığında. Yoongi bakışlarını aşağı eğmişti.

''Evet, duygusal bir film izledim. Etkilendim bayağı.'' Hayır diyemezdi çünkü gözleri  kabak gibi ortadaydı, bu yüzden doğruyu ufak bir yalanla değiştirerek söylemişti.

Jimin ise inanmak ve inanmamak arasında kalmış gibi bakıyordu ona. Söylediği doğru olabilirdi ama olmayabilirdi de. 

''Peki, o zaman yemeğini ye de kütüphaneye gidelim.'' Yoongi kafasını sallamış ve ağzına bir lokma atmıştı. Kütüphaneye gidip aklını kitaplarla meşgul edebilirdi. O an bu fikir ona çok cazip gelmişti. Kalbinin ağrısını belki bu şekilde dindirebilirdi.

***

Ne güzeldi kıvrılmış dudakları, dişlerini gözler önüne sermiyordu belki ama yüzüne oturan mutlu ifadeyle kıvrılan dudakları mest etmişti onu.

Ne güzeldi kendisine bakan gözleri, önceden gördüğünün aksine cıvıl cıvıl parlıyorlardı, onun hep görmek istediği biçimdelerdi. Kenarları kırışmıştı ve o bir kez daha ona düştüğünü hissetmişti.

Ne güzeldi ellerini tutan elleri, sıcacık ve güvende hissettiriyordu. Elinin üstünü okşayan parmağı mayıştırmıştı onu, böyle hissettiriyor demek, diye düşünmüştü. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Kokusu burnuna geliyor gibiydi ama ne olduğunu pek algılayamıyordu. Net bir şey söyleyemezdi, bunun için huysuzlanmak istedi ama o karşısında böyle güzel bir şekilde dururken ona haksızlık etmek istemedi.

Dakikalarca gözleri gözlerindeydi, sanki o irislerinden kendikilere bir şey yolluyordu da içine işliyor, aktarıyordu sevgisini. İçinin sıcacık olduğunu hissetti. İstemsizce tıpkı onun gibi kıvrıldı dudakları. Şefkatle bakmaya başladı gözleri. Elinin üstünü okşayan ellerinin yerini kendi elleri almıştı şimdi. O seviyordu parmaklarını, dokunarak aktarıyordu sevgisini. O, onu sevdiğini biliyordu, biliyor ve bundan kaçmıyordu. Sesini çıkarmıyordu, ah bir duysa o her bir hücresini titrettiği sesini, nasıl da rahatlayacaktı. Ama sorun etmedi, duymasa da olurdu, dokunsa yeterdi. Dokunup onu hissetse yeterdi ona. Hatta sadece baksa bile yeterdi ona.

Sadece baksa.

Bir şeyleri kavramaya başlar gibi oldu. Ellerini hissedemedi ilk önce az önceki gibi. Hala kendisine bakıyordu ama dokunuşunu hissedemiyordu. Vücudunu kayıyor gibi hissetti ve birden kendini yatağında yatıyor şekilde buluverdi. Gözlerini açıp kapatarak kendine gelmeye çalıştı, derin nefesler aldı ve kalbinin hızını hissetti.

Rüyaydı. Bu sabah dünün aksine güzel bir rüyayla uyanmıştı.

İlk dakikalar rüyanın etkisiyle kendini çok iyi hissetmeden edemedi. Ama sonra kendine geldi ve onun gülüşünün gerçek olmadığını kavradı. O, rüyasındaki gibi mutlu değildi. O, yaralıydı ve Yoongi onun ellerini tutamıyordu.

Tutmak isterdi. Ellerini öyle bir tutmak isterdi ki sıkılığından kangren olsa bile bırakmamak isterdi. Onun yanında olmak isterdi, onun sırtını sıvazlamak, destek olmak isterdi. Kendisini ona bıraksın, tüm acılarını ona aktarsın isterdi. Onun için tüm acıları çekmeye değerdi.

Yerinden kalktı ve dolabından eline ne geçtiyse giydi. Hızlı bir şekilde yüzünü yıkayıp eşyalarını alarak terk etti evini. Tam yola koyulacaktı ki karşısındaki parka gözleri takıldı. Karnı kasılırken istemsizce oraya yürümeye başladı. Aynı geçen günkü gibi o banka oturduğunda derin bir nefes aldı. Daha erken olduğu için etrafı sessizdi, rüzgar mart ayının getirisiyle arada üşütüyordu. Sonra kulaklarına Jungkook'un ağlayan sesi ilişti. Zihninde sarsılan omuzları, kırmızı yüzü belirdi. Kesik bir nefes aldı. Onu öyle düşünmek kesinlikle ama kesinlikle kendisine iyi gelmiyordu. Kalbi acıyla kasıldı, elini yanına, onun oturduğu yere koydu.

Onu görmeye ihtiyacı vardı, onu görmeliydi, iyi ya da kötü onu görmesi gerekiyordu. Yoksa hiç iyi hissetmeyecekti.






Sober | yoonkook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin