2. Bölüm "Hayal mi, Gerçek mi?"

692 232 978
                                    

Multimedya: Kolye

~ Keyifli okumalar❤ ~
                                                                                     

Yanıma küçük bir çanta alıp aşağıya indim. Annemle babam kollarını birleştirmiş beni bekliyorlardı. Yavaş ve dikkatli adımlarla arabaya bindim.  Bir anlığına kolyeme takıldı gözüm. Bir işlevi yoktu. Güzel bile değildi. Ne için takıyordum ki?

"Baba, en azından bu akşam için kolyemi çıkarayım?"

Babam dikiz aynasından bana öfkeli bir bakış attı.

"Hiçbir zaman çıkarmayacaksın! Anlaşıldı mı?"

Başımı sallayıp yolu izlemeye koyuldum. Bu kolye neden bu kadar önemli ki, bir türlü anlayamıyordum. Aslında anlayamadığım birçok şey var. Ve ben hala gördüğüm rüyaların etkisindeydim. Aklımda bir yığın soru işareti vardı. O silüet kimdi? O rüya da neyin nesiydi? Ve sanırım içlerinden en garip olanı da, küçüklüğümden beri babam bu kolyeyi neden çıkarmamı istemiyordu? Derin bir nefes verdim.

Gittiğimiz davette belki beni oyalayabilecek bir şeyler bulabilmeyi ümit ediyordum. Böylece aklımı işgal eden düşüncelerden sıyrılabilirdim. On beş dakika sonra geleceğimiz yere varmıştık. Arabadan indiğimde ağzım açık kalmıştı. Büyük ve şatafatlı bir yerdi. Beyaz büyük sütunları ve geniş merdivenleri vardı. Annem kolumu dürttüğünde anca kendime gelebilmiştim. Kaş göz işareti yaptığında içeriye girmemiz gerektiğini anladım. Merdivenlerden çıkarken elbisemin eteğini yavaşça yukarı kaldırdım.

Düşmemeye özen gösteriyordum. Yırtmaçlı ve kolsuz, göğüs bölgesi  dantelli, uzun gri bir elbiseydi ve oldukça dardı. Birkaç merdiven çıktıktan sonra sonunda bitmişti ve içeriye adımımızı attık. İçerisi çok daha şatafatlıydı. Hem eski çağdan kalma, hem de oldukça modern ve lüks döşenmişti. Altın işlemeli vazolar, antikalar... Başımı iki yana salladım. Toparla kendini, Katie. Derin bir nefes verip babam ve annemi takip ettim. Babam, bizleri iş arkadaşlarıyla tanıştırıyor, daha sonra da sohbete dalıp gidiyordu. Etrafta gezinmeye başladım.

Uzaklaşmamam gerektiğini biliyordum, benimki öylesine bir uğraştı sadece. İçeceklerin olduğu bölüme gittiğimde gözüm bir anlığına şaraba kaydı. Bir kereliğine içsem ne olur ki? Çok şey alabilirdi. Şarabı almak üzere elimi uzattığımda kırmızı lekeler dikkatimi çekmişti. Muhtemelen, şarabı almaya çalışırken döktüm, diye düşündüm. Sonra büyüdüler. Daha yakından baktım. Gözlerim kocaman olmuştu. Hayır! Leke değillerdi! Bunlar... Kandı! Kan! Derin derin nefesler almaya başladım. Hayır, o sadece bir kabustu. Bununla bir alakası olamazdı. Etrafa göz atmaya korkuyordum fakat merakıma yenik düşmüştüm.

Boğazıma yumru oturmuştu sanki. Büyük bir çığlık attım. Her yerde kan vardı! İnsanların kıyafetlerinde, kendi kıyafetimde, ellerimde... Bu nasıl olabilirdi ki! Korkuyordum... Sonra insanlar teker teker yere düşmeye başladı. Neler oluyor burada! Artık sesli nefes almaya başlamıştım. Yerde kanlar içinde yatan insanlara baktım. Nasıl olmuştu da bu hale gelmişlerdi? Bir anda başlarında bir silüet belirdi. Bana bakıp gülümsüyordu. Dişlerimi sıktım. Gülünecek bir durum mu vardı! Kafamı anlık çevirmem ile silüet ortadan kayboldu. Nereye gitti ki?

Kendimi dışarıya zor atmıştım. Hayır, bu bir kâbus. Böyle bir şey olamaz. Var gücümle koşmaya başladım. Her ne kadar kendimi sakinleştirmeye çalışsam da, kâbustan artık uyanmam gerekiyordu! Soluksuz ve aralıksız koşuyordum. Ayağıma bir şeyin  takılmasıyla yeri boylamam bir olmuştu. Acıyla yüzümü buruşturdum. Yavaşça doğruldum. Her yerim kan içinde kalmıştı. Ama bunları daha sonra düşünmeliydim. Nereye geldiğimi, ne tarafa gittiğimi bilmiyordum. Ayağa kalkıp koşmaya devam ettim. Ciğerlerim yanıyordu. Ama duramazdım. Tek düşünebildiğim bir an önce buradan uzaklaşmaktı!

KANLI SİLÜET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin