9. Bölüm "Vampirliğe İlk Adım"

118 33 39
                                    

Rüzgarın rahatsız edici hışırtısıyla gözlerimi araladım. Akşam olmuş, güneş batmıştı. Ellerimle yüzümü sıvazladım. Yüzümde ıslaklık hissedince duraksadım. Gökyüzüne baktım. Tek bir bulut bile yoktu. Kaşlarımı çattım. Burnuma dolan kokuyla olanlar bir bir aklıma dolmaya başladı. İçimi korku kapladı.

Ne olur yapmamış olayım... Ne olur...

Ay ışığına ellerimi tutunca kaskatı kesildim. Nefes almayı bile unutmuştum. Her şey bir anlığına durmuştu sanki. Ellerimi şiddetle üstüme silmeye başladım. Geçmiyor, sanki sildikçe daha da çoğalıyordu. Kaşlarımı çatıp hızlı hızlı kesik nefesler almaya başladım. Korkuyordum, üşümüştüm ve bir an önce buradan gitmek istiyordum.

Ya o çocuk?

İç sesim benim cesaret edemediğim soruyu dile getirmişti. Titrek bir nefes alıp aramaya başladım. Gerginliğim ve korkum, en üst seviyede, elle tutulur biçimdeydi.

Umarım korkumun somut delili olan o küçük çocuğa bir zararım dokunmamıştır...

Yutkunup derin bir nefes aldım ve fal taşı gibi açılmış gözlerimle onu aramaya başladım. Kim doğru kim yalan söylüyor bilmiyordum ama iyi gördüğüm bir gerçekti. Yürürken ayağıma değen şeyle kaskatı kesildim. Rengimin beyaza döndüğüne emindim. Titrek bir derin nefes verdim. Bakmaya ölesiye korkuyordum.

Korkunun ecele faydası yok. Bak artık.

İç sesim kendi iç karışıklığıma bile burnunu sokuyordu. Gözlerimi kapatıp yere çömeldim. Bütün vücudum zangır zangır titrerken, o olmaması için duâlar ediyordum. Gözlerimi açtığımda zaman durmuştu. Kulakları sağır eden büyük bir çığlık atıp dehşetle baktım. Kanlar içindeydi. Dudakları mosmor, teni çok solgundu. Olamazdı... Başımı iki yana sallayıp ayağa fırladım.

"Hayır..."

Başımı iki yana sallayarak geri geri gitmeye başladım. Aklım durmuştu. Zaman durmuştu. Nefesin nasıl alındığı haricinde hiçbir şey bilmiyordum. Nereye gideceğimi ve ya ne yapacağımı bilmiyordum.

Katilsin sen! Katil! O çocuğu sen öldürdün!

Gözlerim dolmuş, içimdekilerle birlikte taşıyordu artık. Ben... Ben bir karıncayı bile incitemezdim... O henüz küçük bir çocuktu... Böyle bir şey yapmış olamazdım... Başımı iki yana sallayıp etrafa bakındım.

"Hayır... Ben katil değilim! Hayır!"

Sesimim son raddesine kadar haykırıyordum. Olamazdı... Ben bunu yapmış olamazdım. Ben... Ben onu hastaneye götürüyordum. Böyle bir şey yapmış olamazdım... Bütün bunlar bir yalandı!

Katilsin sen! Katil! Küçük bir çocuğun katili!

Beynimdeki sesler susmak bilmiyor, sürekli beni suçluyordu. Ellerimle kulaklarımı kapattım. Boğuluyor gibiydim.

Sen yaptın!

Başımı iki yana salladım.

Senin yüzünden öldü!

Sesler çoğaldıkça nefesim kesiliyordu.

Senin yüzünden!

Tekrar kulaklarımı kapatıp başımı iki yana salladım.

Katilsin sen!

Gözlerimin dolmaya başladığını hissettim.

"Hayır..."

Şiddetle başımı iki yana sallıyordum. Olamazdı... Ben... Ben katil olamazdım... Gözyaşlarım, olanları inkar edercesine dolup taşıyordu artık. O kadar şiddetli ağlıyordum ki, gözyaşlarımdan mıdır bilinmez, doğru dürüst göremiyordum. Hıçkırıklarım, gecenin karanlığına karışıyordu.

"Hayır!. Ben katil olamam!..."

Dizlerimi kendime çektim.

Katilsin sen! Pis bir katil! Herkes senden nefret edecek!

Başımı şiddetle iki yana salladım.

"Hayır... Ben katil değilim... Ben... Ben karıncayı bile incitemem..."

Kulaklarımı ne kadar kapatırsam kapatayım, sesler susmak bilmiyordu. İçimdeki korku ve fırtınada kaybolmamak çok zordu. Başımı kollarıma gömdüm. Hıçkırıklarım rüzgarın uğultusuna karışırken, içimdeki fırtına her geçen dakika daha da artıyordu. Gözyaşlarımın bir kısmı yüzümden aşağıya, bir kısmı da içime akıp yarama tuz oluyordu. İçimi rahatlatırcasına nefes aldım. Ben neden kalmıştım ki? Neden gitmemiştim? Neden bir kez olsun silüeti dinlememiştim? Evet, ona inanmıyordum. Ama bu sefer dinlesem fena olmazdı. Hava iyice soğumuştu. Başımı hafifçe kaldırdım. Bakmaya cesaret edemezdim.

"Özür dilerim... Çok özür dilerim..."

Sesim fısıltıdan öteye geçememişti... Belki yarım saat geçmişti... Belki birkaç saat... Emin değildim. Çok fazla ağlamıştım ama gözyaşlarım dinmek bilmiyordu. İçim öyle bir daralıyordu ki nefes almakta zorlanıyordum. O sözler beynimin içinde dolandıkça kendime olan sinir ve nefretim de artıyordu. Sessiz iç çekişlerim artık içimden taşıyordu. İçimdeki kızgınlık hafiflemiyordu, aksine daha da artıyordu. Ama ne diyebilirdim ki? Ne yapabilirdim? Elimden ne gelirdi? Keşke elimden bir şey gelseydi... Keşke herşeyi düzeltebilme şansım olsaydı... Ama yoktu. Küçük çocuk bana güvenmişti. Onu kurtarabileceğime inanmıştı. Ama ben.. Ben onu öldürmüştüm. Hıçkırıklarıma bir yenisi daha eklenmişti.

Hiç yüzün kızarmıyor mu?

Başımı eğdim. Utancımdan ölüyordum.

O zaman neden hala hayattasın?

Başımı şaşkınlıkla kaldırdım.

O bunu hak etmemişti. Ama sen ölmeyi hak ettin.

Kelimeler boğazıma düğümlenmişti. Hak etmemişti...

Yaşamayı hak etmiyorsun, Katie...

Yutkunarak başımı salladım. İç sesim haklıydı. Yaşamayı hak etmiyordum. Hıçkırıklarım iç çekişlere dönünce ayağa kalktım. Ben yaşamayı hak etmiyordum. Etrafa göz gezdirirken bir ışık parçası gözüme takılmıştı. Biraz daha dikkatli baktığımda uçurum olduğunu anladım. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. Yaklaştım, yaklaştım, yaklaştım... Kenarına gelince durdum. Aşağısı dipsiz bir uçurumdu. Gözlerim, içimdeki suçlulukla tekrardan doldu ve bu kez susmayıp tüm gücümle avazım çıktığı kadar bağırdım.

"BEN KATİL OLDUM! KÜÇÜCÜK BIR ÇOCUĞU ÖLDÜRDÜM!"

Pişman olmam hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. O küçük çocuk geri gelmeyecekti ve ben onu öldüren bir katilden fazlası değildim. Biraz sonra bütün bunlar son bulacaktı. Kendimi, rüzgarın meltemindeki gecede, içimi yakan pişmanlıktan ölümün huzurlu kollarına bıraktım...

Ve yeni bir bölüm ile karşınızdayım. Yorumlarınızı çok merak ediyorum.

Umarım beğenmişsinizdir❤

Küçük yıldıza basmayı unutmayın.

Diğer bölümde görüşmek üzere. Seviliyorsunuz❤

KANLI SİLÜET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin