Gün ışığının hücum etmesiyle gözlerini araladı Carl. Saatine baktı. Tam vaktinde kalkmıştı. Kahvaltı birazdan hazır olurdu. Banyoya yöneldi. Hazırlandı ve kardeşine bir göz attı. Yine uyuyor olmalıydı. Örtüyü kaldırmasıyla kaşlarını çattı. Yatak boştu. Tam ailesine soracaktı ki babası birdenbire kapıda belirivermişti.
"Günaydın, oğlum."
Carl, başıyla yatağı gösterdi.
"Albert nerede?"
Babası gerildiğini hissetti ama belli etmedi.
" Carl, Albert'e dün gece telefonuna bir mesaj geldi. Eğitimini tamamlaması için şehir dışındaki bir okula gitmesi gerekiyormuş. Ve okulun bazı aksilikleri nedeniyle hemen dün gece evden gitmek zorunda kaldı. Biliyorsun, eğitimler uzun zaman alıyor. Bu sebepten dolayı uzun süre bizden uzakta kalacak. Giderken seni uyandırmak istedi fakat zamanı kısıtlı olduğundan yapamadı. Baş ucuna ufak bir not bırakmıştı. Sanırım okumamışsın. "
Carl, artık alışılan umursamaz tavrıyla omuz silkti ve aşağıya indi. Kahvaltısını yaparken yine her zaman ki gibi ailesi ile konuşmuyordu. Çatalını bırakıp masadan kalktı.
"Bugün dışarıya çıkacağım. Yapmam gereken işlerim var."
Annesi ve babası onayladıklarında yukarıya çıktı. Telefonuna baktı. Şarjı oldukça azalmıştı. Şarj aletini aramaya başladı. Tabi ya! Onu dün babasına ödünç olarak vermişti. Odalarına gidip etrafı dikkatlice aramaya başladı. Çekmecelere, hatta dolaplara bile bakmıştı ama yoktu. Etrafa göz atarken gözüne diğer taraftaki komidin ilişti. Oraya gitti ve çekmeceleri karıştırmaya başladı. Orada da yoktu. Tam kalkacaktı ki, gözüne kenarda kalan ve dikkatli bakmadıkça görülemeyecek olan bir çekmece takıldı. Biraz yan tarafa kayıp çekmeceyi açmayı denedi ama kilitliydi.
"Burada ne yapıyorsun?"
Duyduğu sesle irkilse de başını kaldırıp babasına baktı.
"Şarj aletini arıyordum."
Babasının gerildiğini hissetti. Komidine doğru ilerlerken, Carl kenara çekildi. Babası, komidinin kenarlarına baktı ve yere düşen şarj aletini oğluna uzattı.
"Kenarda kalmış. İstersen seni ben bırakayım."
Carl duruşunu bozmadı.
"Teşekkür ederim, kendim giderim."
Babası yüzü düşmüş bir halde başını salladı ve odadan çıktı. Tam gidecekken ayağına takılan bir nesneyle duraksadı Carl. Eğilip yerden aldığında gözleri kısıldı. Bu küçük bir anahtardı. Gözleri komidine kaydı. Acaba kilitli çekmecenin anahtarı olabilir mi, diye düşündü ve denemeye karar verdi. Kapıya bakıp kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra anahtarı kilide soktu ve yavaşça çevirdi. Açılmıştı. Bu, Carl'ın gerilmesine sebep olmuştu. Neden bilmiyordu ama bu çekmeceye bakma ihtiyacı hissediyordu.
Ses yapmamaya özen göstererek çekmeceyi açtı. İçinde önemli evraklar vardı. Bir de dışı beyaz olan bir zarf dikkatini çekmişti. Kimden gelmiş olabilirdi ki? Zarfı kendi etrafında çevirdi. Açıktı. Tekrar etrafa göz atıp kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra içindeki kağıdı çıkardı ve okumaya başladı. Bu bir kabul mektubuydu. Yukarıdaki yazan ismi gördüğünde dişlerini sıktı. Albert... En ünlü okula kabul edilmişti! Carl, ailesinin ona söylememiş olmasına içten içe kızarak cebindeki telefonu çıkardı ve resmini çekti. Üzerinde adresi vardı ve Carl, Albert'ın orada olup olmadığından emin olmak istiyordu. Kağıdı özenle yerleştirdikten sonra çekmeceyi yavaşça kapatıp kilitledi. Anahtarı da aynı aldığı yere koydu ve telefonunu şarj etmek üzere odasına geçti. Telefonunu dışarıda da şarj edebilirdi fakat hemen çıkması şüphe çekerdi. Biraz beklemeye karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI SİLÜET
VampireKanla boyanmış hayatlar, hapsolmuş bedenlerin kül kokusunu taşımakta... Sürgün yemiş karanlık bir ruh, birbiri ardına sıralanmış cesetleri sarmalıyor... İfadesiz, soğuk suretler, anlatıyor aslında gerçekleri... Hakikat mi yoksa rüya mı? Kim bilebili...