ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

2.7K 179 19
                                    

Yağız alt üst olduğunu hissediyordu tam anlamıyla.
Ona "Karşılaşmış olsaydık bu senin için bir şey ifade eder miydi Kayra?"diye sormuştu ve aldığı cevapla içindeki tüm umutlarda aynı anda çökmüştü. Bu neydi, nasıl bir şeydi yaşadığı ikilem anlamıyordu. Anlamadıkça içinde yükselip duran öfke ve kırgınlıkla karışık acıya engel olamıyordu.
Kemal Bey'in gülümseyerek kendilerine doğru geldiğini görerek onunla selamlaştı. Kenan'ın kamyonetin hazır olduğunu hatırlatan sesiyle araca doğru yürümeye başladılar.
"Burada güne erken başlanıyor sanırım Yağız?"
"Öyle, erkenden işlere başlamak akşam için fazladan zaman yaratıyor. Günün en iyi saatleri sabah."
"Haklısın. Kayra'yı da uyandıralım, bizimle gelmesi iyi olur."
"O çoktan uyandı. Dinleniyor sanırım."diye mırıldandı Yağız dalgın bir şekilde.
Kemal Bey genç adamın değişen yüz ifadesine bakarak merakla sordu.
"Seni huzursuz eden bir şey mi var Yağız? Öyleyse bilmek isterim. Kayra'nın burada kalması mı sorun?"
"Hayır, kesinlikle değil. O kendini rahat hissettiği sürece bizim için sorun değil."
"Buna sevindim çünkü gözüm arkada kalsın istemiyorum. Kayra çok çalışkandır, iyi bir kızdır. Kimseye ayak bağı olmaz hatta yardımcı bile olabilir sana."
Yağız gülümsedi gergin bir şekilde.
"Olsa iyi olur, yoksa ben delireceğim."diye geçirdi içinden.
Kenan onun kafasından geçeni anlamış gibi gülümsedi ona.
O sırada dışarıya çıkan Kayra'yı görerek sustular. İşçilerden birisi ona aracı göstererek bir şeyler söylüyordu. Kayra'nın tüm hareketlerini ezberlemek istercesine izleyen Yağız gözlerini ondan çevirip arabayı çalıştırdı.
"Burada olmak ona iyi gelecek, dilediği zaman dönebilir. Yalnız Yağız senden ricam ona dikkat et. Çok kırılgan, çok hassas bir kızdır."
"Ederim tabii ki. Bir sorunu mu var?"diye saklayamadığı bir endişeyle sordu genç adam.
"Sorunu her neyse asla kimseyle konuşmaz. Sessizdir o, her şeyi kendi içinde yaşıyor."
"Anladım. İçiniz rahat olsun Kemal Bey. O burada güvende olacak."
"Selim dönüyor mu benimle peki?"
Yağız'ın sıkıntıyla yüzünü buruşturmasını görünce gülümsedi.
"Anlaşamıyorsunuz galiba?"
"Eğer parti veya kadınlar gibi ortak noktalarımız olsaydı anlaşabilirdik ama iş ve maden konusunda prensip olarak bile zıtız birbirimizden. Aslında severim, birlikte büyüdük ama dediğim gibi iş konusunda onun gibi davranmak bana uygun değil, yapamam."
"Seni takdir ediyorum. Amcan da bu konuda rahatsız. Sana çok güveniyor. Bence haklı da."
"Benim yetişmemde çok emeği var amcamın. Onu utandırmamak ve ona olan borcumu ödemek için canımı dişime takarım gerekirse. Babam gibidir."
Kemal Bey bu genç adamın açık yürekliliğinden etkilenmişti. Kayra'nın burada emniyette olacağını bilmenin rahatlığı ile görmesi gereken şeyleri görüp evine dönebilirdi. Daha fazla kalmasını gerektirecek bir şey yoktu, gördükleri ona fazlasıyla yetmişti. Özlemle karısı ve kızını düşünerek içini çekti. Kayra'nın sesiyle gülümseyerek ona döndü.
"Gidiyor muyuz?"
"Evet."diye mırıldanarak baktı ona Yağız.
Kayra gözlerini ondan kaçırarak Kemal Bey'e döndü. Onun yanına oturup Kemal'in kamyonetin kasasına geçişini izledi aynadan. O sırada Selim onlara doğru yaklaşmaktaydı.
"Yeni madene mi? Ben de geliyorum."
"Gelmesen şaşardım."diye mırıldanan Yağız'ın sesini duyunca ona doğru bir bakış attı.
Araba hareket ettiğinde sessizce yola koyuldular. Toprak ve kötü bir dağ yolundan sarsılarak ilerliyorlardı. Kemal ve Yağız dışında kimse konuşmuyor, iki adam da tamamen iş ve şirketle ilgili sohbetlerine samimi bir şekilde devam ediyorlardı.
Yağız'ın yeni çıkarılacak olan madenin önemi ve değeri konusunda konuşurken sesindeki heyecan ve coşku yaptığı işi ne kadar önemsediğini gösteriyor; Kemal Bey onu ilgi, merak ve hayranlıkla dinliyordu. Selim'in varlığı ve sürekli sırtında hissettiği bakışları dışında onu huzursuz eden tek şey Yağız konusunda içinde isimlendiremediği, zaman zaman onu korkutacak derecede tedirgin eden varlığı idi.
Kayra derin bir nefes alınca yanında oturan iki erkek de bir an ona doğru baktılar. Genç kadın gülümsedi. Bir süre sonra kamyonet durduğunda Kayra manzaranın güzelliğinden büyülenmiş gibi indi arabadan.
"Muhteşem bir görüntü, inanılmaz bir güzellik..."diye mırıldandı.
Yanına yaklaşan Kemal Bey ve Yağız'ın gülümsediğini görerek aynı şekilde gülümsedi. Yağız'a dönerek sordu.
"Ağaçları kesecek misiniz?"
"Hayır, mümkün olduğu kadar korumaya çalışıyoruz. İşaretli olanlar kesilecek, genç olan ağaçlar korunacak. Buna özellikle önem veriyorum çünkü bu temiz havayı onlara borçluyuz. Toprak kayması konusunda da çalışmalarımız var. Aşağıdaki sekiler bu yüzden düzenleniyor, işçilerin bir kısmı maden çalışmasına başlamadan önce orasıyla ilgileniyor."
Kayra dinlediklerinden etkilenmiş şekilde etrafta gezdiriyordu gözlerini.
Kemal Bey Yağız'a dönerek:
"Bölgenin orman işletmesiyle ortak bir çalışma yapmana sevindim. Bu, senin ne kadar özel bir adam olduğunu gösteriyor. Doğadan alırken aynı zamanda doğaya aldığının karşılığını veren bir insanla çalışmaktan şimdi gerçekten onur duydum."
Yağız sessizce elindekileri yere bırakarak gülümsedi.
"Sadece olması gerekeni yapıyorum. Siz ona nasıl davranırsanız toprak da size bunun karşılığını o şekilde veriyor. Bu bir denge. Bozmak yerine korunması gereken bir denge. Buradaki yeni damar benim için önemli çünkü tüm araştırmalarım çok zengin bir kaynağın üzerinde olduğumuzu gösterdi."
Yanlarına yaklaşan Kenan elindeki termostan kahve ikram ederken herkes kendisine oturabileceği bir yer bulmuştu bile. Selim de elinde kahvesiyle gelerek onlara katıldı.
"Kuzenim tam bir dağ adamı. Maden denince akan sular duruyor. Tabii ki iyi bir iş çıkardığını inkar edemem ama ben yine de şehir hayatını tercih ederim."
"Aramızdaki fark zaten bu Selim. Senin sevdiklerini ben sevmiyorum, benim sevdiklerimi de sen sevmiyorsun."
"Orası kesin ama yine de yılbaşı partisine katılabilmen sanırım yaptığın en son sosyal faaliyetti."
Yağız sustu. Gözlerini Kayra'ya dikerek onun hareketlerini incelemeye başladı. Genç kızın yüzünün solduğunu, kağıt bardağı tutan ellerinin titrediğini görünce umutla gözlerini aradı.
"Hatırla, en azından bunu yap."diye inledi içinden. Ama Kayra onu ya da etrafındaki hiçbir şeyi görmüyor gibi sessiz kalmış, bakışlarını başka yerlere çevirmişti.
Yağız kaşlarını çatarak Selim'e baktı.
"Öyle. Bir daha bir yılbaşı partisine daha katılacağımı hiç sanmıyorum, o yetti bana."
"Neden? Güzel kadınlar, müzik, dans... Sevgili kuzenim hayat bunlarla eğlenceli bir hal alıyor."
"Benim için değil Selim. Her neyse hazırsanız vakit kaybetmeden işe koyulalım. Kemal Bey..."
Konuşmayı kısa keserek içindeki öfkeyi, kırgınlığı biraz olsun hafifletmek istedi. Baretini giyip grubun önünden ilerlemeye başladı. Kayra'ya bakmak ona acı veriyordu. İçinde bir yerlerde, kalbinin oralarda bir yerde derin bir sızı hissediyordu.
Bir tek gece onun hayatını neredeyse tümden değiştirirken, hiç tanımadığı duygularla sarsarken onun bu anlamsız bakışları incinmişliğini arttırıyordu. Ona olan duygularının gücü kendisini bile şaşırtıyor, neden böyle davrandığını bilmek istiyordu çaresizce.
Ona elini sıkmak dışında bir kez olsun dokunmamıştı. Dokunursa sanki parçalara ayrılacakmış gibi görünmesine bir anlam verememek onu tedirgin etmişti. Bu kadına o gece aşık olmuştu ve duyguları güçlenerek yayılıyordu tüm benliğine.
Düşüncelerini dağıtmak istercesine yutkundu. Cebinden çıkardığı eldivenlerini parmaklarına geçirirken sanki çok önemli bir şey yapıyor gibi gözlerini dalgın bir şekilde kendi ellerine kilitlenmişti. Ona bakmaya dayanamıyordu. Hep birlikte içeriye girdiler...

Kayra, yılbaşı partisini duyduğu andan itibaren hissettiği şeylerle sanki uyuşmuş gibiydi. Selim'in orada olduğunu ya da olabileceğini bilmek bile midesinin bulanmasına yetmişti. İster istemez o sabah eve geldiğinde yaşadığı her şey beynine hücum etmişti. Sanki herkes o gece olanları biliyor gibi hissetmiş, korkmuş, bir kez daha aynı utancı yaşamıştı. Unutmak istedikçe bir şekilde önüne gelen bu duygularla baş etmek her geçen gün daha da zorlaşıyordu. Hatırlasa sanki kurtulacak, özgür kalacaktı. Kendisini zorlasa ya da duygularını serbest bırakmayı göze alabilse bunu başaracağını biliyordu. Ama korku öyle güçlü bir duygu halindeydi ki tüm benliğinde, yapamıyordu. Sanki hatırlarsa dağılacaktı. Hatırlarsa yaşamda tutunacağı ,değer verdiği her şeyi kaybedecekti.
Bu onun günahıydı, onun suçuydu. Nedeni ne olursa olsun bedelini kendini ve ruhunu cezalandırarak ödüyordu. Her gün, her gece...
Karanlıkta ilerlerken tünelin yanlarından etraflarını aydınlatmaya çalışan lambalardan yayılan sarı cılız ışıklarla önünü görmeye çalışıyordu. İçerisi nemli ve neredeyse ıslaktı. Sarı ışıklar altında daha da belirgin ve büyük görünen kendi gölgeleri ürkütücüydü. Tünelin içindeki soğuk, ellerinin buz gibi olmasına neden olmuştu neredeyse. Kaymamak için dikkatli olmaya çalışıyordu. Buradaki adamların gerçekten ne zor bir şeyi başardıklarını ancak şimdi daha iyi anlayabiliyordu.

Saatlerce burada olmak, nefes almadan çalışmak, kazmak, dışarı gün ışığına çıkarmak...
Yorulduğunu hissedince bir süre kalaslara tutunarak dinlenmeye çalıştı. Kenan yanına yaklaşarak seslendi ona:
"İyi misin Kayra? İstersen seni çıkarabilirim."
"Nefes alamıyorum sanki."
"Çıkalım o zaman. Ben diğerlerine söyleyeyim, hemen dönerim. Burada bekle, korkma."
"Tamam."diye mırıldandı güçlükle Kayra.
Az sonra Kenan yanına gelmiş, onu dışarıya çıkarmak için kolundan tutmuştu. Kayra bundan rahatsız olmadığını hissederek rahatladı. Peki o zaman neden sadece Kenan'da hissetmiyordu bu rahatsızlığı.
Düşünemeyecek kadar soluksuz kalmıştı. Titremeye başladığında Kenan onu kucağına aldı.
"Sakin ol. Birkaç dakikaya çıkmış olacağız. Sakin ol Kayra..."
Kayra tıkanmıştı. Dışarıya çıktıklarında Kenan onu kamyonete oturtana kadar sakinleşmeye çalışarak titremesine engel olmaya çalıştı. Elindeki telsizle içerdekilerle daha doğrusu Yağızla konuşmaya başladı Kenan. Onun şimdi daha iyi oluğunu, yanında olduğunu söyledi.
Uzatılan suyu aldı Kayra. Nefes almadan içti. Kenan ona dikkatle ve endişeyle bakıyordu.
"Daha iyi misin, toparlanabildin mi biraz?"
"İyiyim,  çok teşekkürler Kenan. Ne oldu bana bilmiyorum. Bu tür bir şey yaşamadım daha önce."
"İlk kez madene giriyorsun, normal bu. Daha dikkatli olursun bundan sonra."
"Gerçekten çok zor bir iş. Saatlerce orada olmak çok zor. Nasıl dayanıyorsunuz buna?"
"Öyledir ama bizlerin işi bu. Hayatımız oralarda geçiyor."
Kayra gülümsemeye çalıştı. Bir süre sohbet ettiler. Kenan kendisinden bahsederken Kayra onu dikkatle dinliyordu. Bu sohbet birkaç saat önce geçen yılbaşı konuşmasından sonra yaşadığı sarsıntıyı azaltmıştı. Kenan'ın sohbetinden hoşlandığını hissederek şaşırdı. Uzun zamandır kimseyle bu kadar uzun sohbetler yapmamıştı. Garip bir mutluluk duydu.
"Yağız Bey her zaman böyle midir? Yani hep buralarda mıdır?"
"Evet, çok önemli bir şey olmadıktan sonra buradan ayrılmaz. Bir de Bülent Bey onun için çok değerlidir. Onu görmek için arada kısa süreliğine ayrılır."
"Bülent Bey çok tatlı bir insan. Birkaç kez şirkette sohbet etme imkanı bulmuştum."
"Selim'e bakınca bu iki adam arasında diken gibi durduğunu düşünüyor olmalısın sen de."diye güldü Kenan.
Kayra hoşnutsuzlukla kaşlarını çattı.
"Çok ısrarcı biri ve ısrarları insanı boğuyor, huzursuz ediyor. Kendisinden hoşlanmıyorum açıkçası."
"Sana karşı ilgisi gözle görülüyor ama evet huzursuz bir tip. Ben de pek sevdiğimi söyleyemem ama asıl Yağız... Yağız onun buraya her gelişinde -ki Allah'tan fazla sık gelmiyor- diken üzerinde. Bir gün o güzel suratını dağıtıverecek diye endişeleniyorum."
"Şiddeti sevmiyorum ama bu konuda Yağız Bey'i destekleyebilirim."
Onların bu neşeli sohbetlerine Yağız'ın boğuk sesi eşlik ettiğinde ikisi de şaşırarak ona döndüler.
"Burada her şey yolunda anlaşılan."
Kayra başını kaldırdığında Yağız'ın neredeyse öfkeli gözleriyle karşılaştı. Genç adam öfkeli, sabırsız bir şekilde elindeki eşyaları kenara neredeyse fırlatarak bıraktı. Termostan aldığı suyu bir dikişte içerek başındaki bareti çıkarıp eliyle saçlarını düzeltti.
"Kemal Bey bugün dönüyor, belki siz de onunla gitmek istersiniz."diye yüzüne bakmadan mırıldandı.
Kayra onun tavrına karşı hemen savunmaya geçtiğini hissetti.
"Bunun kararını Kemal Bey veriyor. Ne siz ne de ben Yağız Bey."
"Burası bir kadın için uygun değil, az önceki haliniz de bunun kanıtı."
Kenan şaşkınlıkla ona bakıyordu. Neler oluyor dercesine gözlerini aradı genç adamın.
Yağız yerinden kalkarak, hızlı adımlarla uzaklaşarak Selim ve Kemal Bey'in yanına gitti. Bir süre sonra Selim'den uzaklaşarak, ikisi konuşarak yürümeye başladılar. Yanlarına geldiklerinde Yağız'ın suratı asık, Kemal Bey'in ise memnundu.
"Vedalaşma zamanı çocuklar... Eşyalarımı alıp bir an önce uçağa yetişmeliyim. Karım ve kızım beni bekliyor."
Kayra üzüntüyle yerinden kalktı.
"Burada kalmam konusunda emin misiniz Kemal Bey?"
"Kesinlikle. Burada kalıyorsun ama dilediğin zaman dönebilirsin. Seni güvenebileceğim ellere teslim edebildiğim için rahatım. Yağız sana göz kulak olacağı gibi rahat etmeni de sağlayacaktır. Ayrıca bu sana da iyi gelecek her bakımdan."
Kayra sessiz bir kabullenişle sustu. Yağız'ın bir gün öncesine kıyasla bundan memnun olmadığı ise yüzünün her halinden belliydi.
Ona bakmamaya çalıştı. Ona baktıkça içinde oluşan panik ve huzursuzluktan uzaklaşmaya çalıştı. Bu adamdan yayılan elektrik onu endişelendiriyordu ama daha fazlası olduğunu düşünmeden edemiyordu.
"Hep birlikte mi dönüyoruz çocuklar?"diyen Kemal Bey'e baktı.
"Benim kalmam gerek, yapacak birkaç işim var. Sizinle burada vedalaşacağım Kemal Bey. Sizi Kenan bıraksın. Selim sen hazır mısın?"diye seslendi Yağız.
"Evet hazırım, eşyalarımı kamptan aldıktan sonra yola çıkabiliriz."
"O zaman ben sizi götüreyim. Kayra istersen sen de burada kal. Kampta yalnız başına sıkılırsın, yolcularımı yolladıktan sonra gelir sizi alırım. Oldu mu?"diye önerdi Kenan.
Kayra başıyla onayladı onu. Burada oturmak, kampta tek başına kalmaktan daha iyi bir seçenekti.
Selim ve Kemal Beyle vedalaştı Yağız. Selim ona gülerek dalga geçer gibi baktı.
"Seni dağlarınla ve bu güzel hanımla baş başa bırakıyorum. Belki kadınlardan da öğreneceğin şeyler vardır. Alışsan iyi olur."
Yağız ona buz gibi bakarak yanıtladı.
"İyi yolculuklar Selim."
Grubu taşıyan kamyonet ayrıldıktan sonra bir süre sessizce oturdular. Yağız ayağa kalkarak ona bakmadan eldivenlerini giymeye başladı.
"Ben içeride olacağım bir süre. Yalnız kalmaktan korkmazsın umarım."
"Hayır, idare ederim."
"İhtiyacın olan her şey burada var. Dolaşmak istersen bayırdan aşağıya inmemeye çalış. Civarda görebileceğin yerler var. Patikayı takip et, bir de..."diyerek sustu ve pantolonunun yan cebinden çıkardığı bir telsizi eline tutuşturdu.
"Bunu yanından ayırma. 500 metreye kadar sinyalde sorun olmaz, o yüzden mesafeni koru. Ben de hemen çıkmaya çalışacağım."
"Anladım, teşekkür ederim. Benim için endişelenmeyin."
"Endişelenmem doğal, endişeleneceğim ve bu sizli bizli konuşma beni sıkıyor. Adım Yağız. Adımı kullanmak istemezsen sadece sen diyebilirsin, kendimi daha rahat hissederim."
Kayra ona bakıyordu. Tam gözlerinin içine. Öfkelendiğinde ya da dalgın olduğunda iyice koyulaştığını fark ettiği gözlerine.
Ne vardı orada? Neden sürekli onların içinde kaybettiği bir şeyi ararcasına dağılıyordu? Bu içinde kopan fırtına nedendi, neyeydi?
Şiddetle başının ağrımaya başladığını hissetti. Ona bakarken beynini öyle zorluyordu ki bir süre sonra bu dayanılmaz bir hal alıyordu. Bildiği tek şey bu adamda onu tedirgin eden hatta korkutan bir şeyin olduğuydu.
Yağız'ın uzaklaştığını görerek derin bir nefes aldı. Sırtındaki ve elindeki onca ağırlığa rağmen adamın dimdik yürümesi çok etkileyiciydi. Sanki çok hafif bir şey taşıyorcasına esnek ve güçlü adımları vardı. Bir süre oturup etraftaki sesleri dinledi huzurla. Gözlerini kapatarak temiz havayı içine çekti. Bir süre sonra ayağa kalkarak etrafta dolaşmaya başladı. Saatine baktı. Yarım saat olmuştu içeriye gireli ve telsizden de cızırtılar dışında hiçbir şey duyulmuyordu. Bulunduğu yerden biraz ilerde açık, küçük bir alan gördü ve neşeyle gülümsedi. En son ne zaman böyle gülümsemişti? Üzerinde durmadı bile. Koşarak küçük çimen alana ulaştı. Aradaki mesafenin daha az olduğunu düşünmüştü ama geldiğinde nefes nefeseydi. Daha önce bulunduğu nokta şimdi olduğu yerden zar zor seçiliyordu neredeyse. Etrafına baktı. Gördüklerinden çok hoşlanmış, gördüklerine sevinmişti.
"Papatyalar, gelincikler..."diye mırıldandı neşeyle.
Her yerdeydiler. Beyazın ve kırmızının yeşil alanda toprağı bir halı gibi kaplayışını izledi bir süre. Elindekileri bırakarak toplamaya başladı. Çok güzellerdi. Yere oturarak çiçeklerin etrafındaki güzelliğinin arasına karıştı. Güneş şimdi tam sırtında tüm vücudunu sıcacık edecek şekilde duruyordu. Zamanın nasıl geçtiğini düşünmeden mutlulukla kendini bırakarak uzandı. Gözlerini kapadı. Kuşların ve böceklerin ahenkli müziği eşliğinde vücudunun ilk kez kendiliğinden gevşediğini hissederek mutlulukla içini çekti. Doğa, şimdiden yaralarını sarmaya yardımcı olmak için hazırdı. Şehrin tüm kiri, pası üzerinden akıyordu sanki.
Mertle birlikteyken o tepeye giderek şehirden uzaklaşmalarını hatırladı. Gece olana kadar orada yaptıkları sohbetleri, gece yıldızları izlemelerini... Hepsi tek tek gözünün önünden geçiyordu. Kendini güneşin de etkisiyle uykuya bıraktığında bedeni ve beyni artık başka bir boyuta geçmişti.

Yağız madende hırsla çalışıyordu. Yaptığı her şeye yansıyan öfkesi, kırgınlığı ve yeni bir şekilde tanımlayarak aniden farkına vardığı acıyla baş etmenin en iyi yolunun kendini yorgun düşürene kadar çalışmak olduğuna karar vermişti. Bu kadın ona her ne yaptıysa engel olamadığı bir duyguyu da beraberinde getirmişti. Tutku bedenini zorlarken öfke mantığını köreltiyordu. Onu kendine getirip hatırlamasını sağlayana kadar sarsma düşüncesi bir türlü beyninden çıkmıyordu.
Hatırlamaması çok fazla incitmişti. Hiç bu kadar incinebileceği bir zaman yaşayacağını düşünmemişti ama bu kadın onu incitmişti. Bildiği tek şey buydu ve inanılmaz derecede canını acıtmıştı bu duygu.
Yüzünden akan teri kolunun tersiyle silerek oturdu yere. Kan ter içinde kalmıştı, yorulmuştu. Saatine bakabilmek için kolunu ışığa doğru kaldırdı. Üç saattir içerdeydi ve telsizden tek bir ses bile duyulmamıştı Kayra'dan. Umduğundan uzun bir zaman içerde kaldığını düşünerek eşyalarını toplamaya başladı. Telsizi açarak konuşmaya başladı.
"Kayra, orada mısın? Cevap ver."
Bir süre bekledi. Cevap yoktu. Kaşlarını çatarak yeniden seslendi.
"Kayra, beni duyuyor musun? Her şey yolunda mı?"
Sessizlik... Sadece telsizden gelen cızırtılar... Adımlarını hızlandırarak yeniden ve yeniden daha yüksek sesle neredeyse bağırarak seslendi.
"Beni duyuyor musun Kayra? Cevap ver!"
Cevap gelmeyince elindeki eşyaları fırlatarak koşmaya başladı. Beyninden binlerce düşünce ve görüntü geçiyordu. Ya kaybolduysa? Ya bir yerde düşüp bayıldıysa?
Daha önce ilk karşılaştıklarında da benzer bir şey yaşadığını bilmenin verdiği panikle deli gibi çıkışa koşmaya devam etti. Korkudan ve endişeden nefes nefese kalmıştı ışığa ulaştığında. Onu bıraktığı yere koşarak gelip etrafına baktı. Yoktu. Yüksek sesle bağırdı.
"Kayraaa..."
Yüzüne akıp duran teri sildi tekrardan koluyla. Koşmaktan soluk soluğa kalmış, endişeden neredeyse delirecek gibiydi. Yüksek sesle küfretti.
"Lanet olsun! Neredesin Kayra?"
Nereden başlayacağını da bilmiyordu, nerede olabilirdi. Bağırarak ormanın içine daldı. Bir yandan sürekli onun adını sesleniyordu. Elindeki telsizle de sürekli çağrı yapıyordu. Kızdan ses çıkmıyordu. Delirmiş gibi her yere, her ağacın ve kayanın arkasına, her yükseklikten aşağıya bakıyordu genç adam. Koşmaktan ve bağırmaktan boğazı kurumuştu.
"Tanrı'm ona bir şey olduysa? Tanrı'm kendimi asla affetmem. Onu nasıl yalnız bırakabildim? Bırakmamalıydım, yalnız bırakmamalıydım."diye söyleniyordu.
Yeniden koşmaya ve seslenmeye devam etti. Bir süre sonra açık alandaki çiçeklerin olduğu yerde parlayan bir şey gözüne çarptığında o tarafa doğru atıldı. Nefes nefese bir halde çiçeklere ulaştığında olduğu yerde çakıldı kaldı.
Bacakları artık kendisini taşıyamayacak kadar titriyordu. Rahatlayarak nefesini koyuverdi. Dizlerinin üzerine yığılırcasına çöktü. Uyuyordu. Bir elinde topladığı bir demet papatyayla öyle derin öyle huzurlu bir güzellikle uyuyordu ki görüntüsü neredeyse gözlerini yakacak kadar dokunmuştu ona.
Gevşeyen avucundan düşen birkaç papatyaya takıldı gözleri. Yüzüne baktı uzun uzun. Hafif esen rüzgarla yüzüne gelen saçlarına dokunma isteğini bastırmaya çalıştı. Onu saatlerce izleyebilirdi. Tıpkı o geceki gibi uyuyordu. Bu dünyaya ait olmayan bir melek gibiydi.
Ter içindeki tişörtü sırtına yapışmıştı. Yağız, hafif esintiyle titrediğini hissetti. Bu kadının her hali bedeninde ve ruhunda fırtınalara tutulmasına neden oluyordu. Uyandırmak zorundaydı onu. Yanına yaklaştı biraz daha. Korkutmamaya çalışarak hafifçe seslendi.
"Kayra... Kayra uyan."
Hiç tepki vermemişti.
"Kayra, beni duyuyor musun? Uyan hadi, gitmek zorundayız."diye mırıldandı yeniden.
Kayranın hafifçe gülümsediğini gördüğünde içi titredi genç adamın. O da gülümsediğini fark etti.
"Uyan Kayra, uyan."
Dayanamayarak yüzüne gelen bir tutam saçı kulağının arkasına aldı usulca. Ona çok yakındı, sıcaklığını hissedecek kadar yakın...
Kayra hafif bir mırıltıyla döndü. Gözlerini açmaya çalıştı. Üzerine doğru eğilmiş adamı gördüğünde yüzündeki gülümseme soldu. Gülümseyerek ona uyan diyen bu gözler... Olamazdı... Çok yakındı. Çok, çok yakın... Bu gözler kabusuydu. Onun kabusu olan gözlerdi üzerine eğilip kendisine bakan. Bütün sis perdesi aralanmış, gecelerini uykusuzluk ve kirlenmişliğe bulayan gözlerle yüz yüze kalmıştı.
Nefes alamadığını hissetti. Gözleri dehşetle aralandı. Çığlıkları boğazına takılmış, korkuyla bakıyordu genç adama. Hızla doğrularak oturduğu yerde ellerinin de yardımıyla geriye doğru kaçtı.
Yağız bu gözlerdeki anlam veremediği dehşeti gördüğünde dondu kaldı. Kayra, yaralı bir hayvan gibi kaçıyordu kendinden. Dehşete düşmüş, korkmuş, sanki istemediği bir yerden kurtulmak ister gibi gerilerken gözleri kocaman açılmış, bembeyaz kesilmişti.
"Korkma. Korkacak bir şey yok, benim Yağız. Sadece seni uyandırmak istedim Kayra. Beni çok korkuttun. Kaybolduğunu, başına bir şey geldiğini sandım. Korkma."diye elini uzattı genç adam.
Kayra sık sık nefes alıyor, göğsü şiddetle inip kalkıyor ve titriyordu. Bembeyaz olmuş yüzünde gözleri kocaman duruyor, garip bir şekilde bakıyordu ona. Yağız onun bu halinden endişelenmeye başladığını hissederek ona yeniden elini uzattı. Kayra'nın fısıltıyı andıran sesini duyduğunda kanı dondu.
"Dokunma bana, dokunma! Sendin... O, sendin... Sendin..."
"Kayra neler oluyor? Sana zarar vermeyeceğim, veremem. Gitmemiz lazım. Çok geç oldu, hava kararmak üzere."
"Sendin, o geceki adam sendin."diye titreyerek ve vahşi bir çığlık gibi gelen sesi kulaklarına çarptı Yağız'ın.
"Hatırlıyor musun? Beni hatırladın mı, o geceyi hatırlıyor musun sen?"
Ona doğru yaklaşıp sakinleştirmek istedi Yağız. Kayra çığlık çığlığa geriye kaçtı yeniden. Dizlerini bükmüş, iki eliyle topraktan destek almış, geriye doğru sürünüyordu.
"Kayra..."
"Sus! Sus, duymak istemiyorum. Sendin, Tanrı'm sendin. Nasıl anlayamadım, nasıl seni tanıyamadım? Gitmem gerek, buradan gitmeliyim. Uzak dur benden, uzak!"
"Kayra..."
"Sen... Senden nefret ettim ben her gün. Senin yüzünden kendimden nefret ettim ben her gün. Bunu nasıl yaptın?"
Yağız duyduğu cümlelerle sanki içindeki tüm duvarların yıkıldığını hissediyordu. Nefret, çok güçlü bir duyguydu ve aşık olduğunu bildiği kadın ona olan duygularını nefretle tanımlamıştı. Ne söyleyeceğini, ne hissedeceğini ve nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Çaresizce:
"Kayra ne yaptığımı söyle bana? Ogece olanları ikimiz de istedik. Neler olduğunu anlayamıyorum, Tanrı aşkına sakin ol. Sakin ol konuşalım."
O sırada Kayra'nın titreyen ellerine gözü takıldı. Toprağa bastırdığı avucunda kan vardı.
Toprakta elini sürterken olduğu belliydi, telaşla eline uzanıp bileğini tuttu. Ve Kayra o andan itibaren çığlık çığlığa ağlamaya, eliyle onu itmeye, yumruklamaya, tekmelemeye  başladı. Çırpınıyor, yaprak gibi titriyor, çığlık atıyor, vuruyor ve çaresizce ağlıyordu.
Yağız kriz geçirmekte olan genç kızı sıkı sıkıya tutmaya çalışarak sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Aman Tanrı'm! Kayra lütfen. Sana zarar vermem, veremem. Sakin ol. Tamam, bıraktım seni. Bak, dokunmuyorum. Lütfen sakin ol, dokunmuyorum. "
Kayra bir süre ona sırtını dönerek titreyerek ağladı. Yavaş yavaş sakinleşmeye başladığında hıçkırıkları azaldı. Yağız çaresiz bir bekleyiş içinde dehşete kapılmış gibi onu seyrediyordu. Hayatında böyle bir şey görmemişti, yaşamamıştı. Hiç kimse üzerinde böyle bir etki bırakmamıştı şimdiye kadar. Ama bu bir korku filminde uyanmak gibi sarsıcı derinlikte etki bırakmıştı üzerinde. Kayra'nın neden böyle davrandığını, ona ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Anlamak zorundaydı yoksa öleceğini hissediyordu. Kafasında bir sürü soru vardı cevaplayamadığı ama ne kendisinin ne de Kayra'nın konuşacak hali kalmıştı. Sorularını erteleyerek onun sessizliğinde kayboldu bir süre. Hıçkırıklarının tamamen kesildiğini görünce onu yeni bir krize sokmaktan korkarcasına fısıldadı.
"Kamyonet gelmek üzeredir, gitmemiz gerek."
Kayra başını omzu üzerinden çevirerek ona baktı cam gibi olmuş gözleri ve ıslak kirpikleriyle. Dudaklarının titrediğini gördüğünde içinin sızlamasına engel olamadığını hissetti Yağız.
"Sana yardım etmemi ister misin?"
Genç kız yorgun bir şekilde ayağa kalkmaya çalışırken sendeleyince uzanıp onu tuttu Yağız. Aynı vahşi silkinişle geri adım atan Kayra'ya bakarak iki elini teslim olmuşçasına havaya kaldırdı.
"Tamam, sana dokunmayacağım. Söz veriyorum."diyerek arkasını döndü ve ağır ağır yürümeye başladı Yağız. Kendini sıkmaktan bütün kasları sanki tutulmuş gibiydi. Arkasından gelerek onu sessizce takip eden kadın şimdi daha da çok merak ve ilgi odağıydı. Bu korkunun kendisinden kaynaklı olması canını yakmıştı. Bunu onun dehşetle açılan gözlerine baktığında gördüğü ilk an kalbi parçalara ayrılmıştı sanki.
Bir süre sonra buluşma noktasına gelmişlerdi. Onun bir taşın üzerine oturup eliyle yüzünü kapatmasını izledi üzüntü ve kederle.
"Bana bakmaya, beni görmeye bile dayanamıyor."diye inledi çaresizce içinden.
Plastik bir bardağa su koyarak ona yaklaştı, irkildiğini fark edince bardağı tam önüne toprağa bıraktı sessizce. Geri çekilip kendisi de bir taşın üzerine oturdu. Sigara içme ihtiyacıyla kıvranıyordu. İçinden sanki bir nehir çağlıyordu. Kendi kalbinin gürültüsüydü kulaklarındaki. Alt üst olmuştu. Onu bulamadığında duyduğu korku, onu bulduktan sonra yaşanan o krizin yanında hiç kalıyordu. Hayatında böyle bir şeye tanıklık etmemişti ve bunu Kayra üzerinde görmek, kalbinde bir yerleri kırıp dökercesine içine işlemişti. Ona yardım etmek isteyip edememek, onun kendisinden yaralı vahşi bir hayvan gibi kaçmaya çalışmasını izlemek yüreğini burkmuştu. Neler olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu ama her şeyi sakinleştiğinde öğrenecekti. Mutlaka öğrenecekti.
Kamyonetin sesini duyunca ayağa kalkıp yola baktı. Kenan dönüyordu. Yeniden Kayra'ya döndü. Hiç sesini çıkarmadan öylece gözlerini yere dikmiş, kollarını bedenine sarmış oturuyordu.
"Kenan geldi. Eşyaları toplayayım, bir an evvel gidelim buradan."
Genç kızdan hiç ses çıkmıyordu. Sanki konuşmayı unutmuş, boyut değiştirmiş, soyutlamıştı tüm seslerden kendisini. Kenan'ın neşeli sesiyle ona doğru yürüdü. Kaşları çatılmış, dudakları sımsıkı kapalı bir halde elindeki çantaları öfkeyle kasaya fırlattı. İki eliyle kasaya yaslandı. Uzun bacaklarını geriye doğru gerip başını önüne eğerek parmaklarını sıktı.
"Lanet olsun, lanet olsun..."diye mırıldanmaya başladı.
Kenan bir ona bir de ilerde bir taşın üzerinde hareketsiz oturan Kay'raya baktı endişeyle. Burada bir şey olmuştu ve her ne olduysa bu iki insan da fazlasıyla sarsılmışlardı. Yağız'a doğru birkaç adım yaklaştı. Arkadaşının yüzünden sanki tüm kanı çekilmiş gibiydi. Gözlerinde acı, öfke, şaşkınlık dahil bir sürü şey vardı ve sürekli lanet okuyordu.
"Neler oluyor?"diye mırıldandı usulca.
"Bir an evvel onu buradan götür."
"Sen... Sen gelmiyor musun peki?"
"Hayır. Çadırı ve gerekli malzemeleri bırak, ben kalıyorum. Onu buradan götür, hemen."
"Yağız, iyi misin dostum?"
"Allah aşkına Kenan sadece söylediğimi yap. Değilim, iyi değilim. Onu götür ve ona dikkat et. Yanından fazla uzaklaşma, gözünün önünde olsun. Bir de elini kontrol et. Sadece bunu yap yeter. Gidin, götür onu."
Kenan, Yağız'ın sesindeki acı ve çaresizlikle irkildi. Başını sallayarak Kayra'ya doğru ilerledi. Yağız onları olduğu yerden izlemeye başladı.
"Kayra, gidiyoruz. Hadi kalk, iyi misin?"
Kayra başını çevirerek Kenan'ın gözlerine baktı. Kenan bu yüzü ömrünün sonuna kadar unutamayacağını anladı daha ilk andan. Kağıt gibiydi...Gözleri irileşmiş,cam gibi anlamsız bakıyordu... Sanki ruhu uçup gitmişti.
Ayağa kalktı Kayra. Kamyonete doğru ilerlerken Yağız kendisine lazım olan birkaç parçayı kamyonetten aşağıya atarak yere inmişti bile. Kayra, Kenan'ın onun için açtığı kapıdan içeri süzülerek kıvrıldı yerinde. Kenan Yağız'a bakarak başıyla sessiz bir selam verdi çok şey anlatmak istercesine.
Yağız hareketsiz, aracın hareket etmesini izledi. Kamyonet hareket edip gözden kaybolana kadar arkalarından baktı Yağız. Tamamen gözden kaybolduğunda çökercesine yere yığıldı. Biraz önce yaşadıkları o anlar gözlerinin önünde bütün canlılığı ile belirdi. Kayra'nın sürünerek ondan kaçışı, onu nefretle bir arada tutması, çırpınışları, hıçkırıkları... Acıyla kasılarak yerdeki toprağı avuçladı kaskatı parmaklarıyla. Gözlerinden süzülen yaşların farkında bile değildi.
"Tanrı'm aklımı koru, anlamama yardım et, neler olduğunu anlamama yardım et..."diye inledi.
İçindeki sesleri susturmak istercesine sürekli mırıldandı. Dayanamayarak bütün acısını, öfkesini, anlamlı kılamadığı her şeyi içinden çıkarmak istercesine bağırdı.
"Yardım et, anlamama yardım et..."
Dağlara çarpan sesi yankılanarak kendisine döndü. Kamyonetten aldığı bir paket sigaradan birini çıkararak titreyen elleriyle yakmaya çalıştı.

Kenan, yanında oturan kızın oturuş şeklinden bile yaşanan her ne ise son derece sarsıcı olduğunu anlıyordu. Bir süre sessizce yol almaya devam ederlerken Kayra'nın alnında biriken terleri görerek yavaşladı.
"Kayra, iyi misin? Durmamı ister misin?
"Kusacağım."diye inleyen sesini duyunca hemen kenara çekti ve telaşla onun tarafına geçip kapıyı açtı. Dışarıya çıkmasına yardım ederken kız neredeyse kollarına yığılacak gibiydi. Buz gibi terlemiş ve titriyordu. Onun yanına diz çöktü. Saçlarını yüzünden çekerek elindeki suyla yüzünü yıkamaya çalıştı. Kayra sanki içindeki her şeyi çıkarırcasına kustu bir süre. Kenan yeniden yüzünü yıkayıp yanına oturdu.
"İyi misin?"diye sordu şefkatle.
Kayra başını ona doğru çevirerek minnet dolu gözlerle baktı.
"İyiyim, sağ ol."diye fısıldadı.
"Neler oldu? Başına kötü bir şey mi geldi, korktun mu? Tanrı'm nasıl bu hale geldin Kayra?"
"En kötüsü, en kötüsü..."diye sayıklarcasına konuştu Kayra.
Kenan onu daha fazla zorlamak istemedi ve koluna girerek kamyonete oturttu. Arabayı çalıştırmadan ona dönüp baktı.
"Kayra, her ne olduysa geçecek. Burada güvendesin, sana kimse zarar veremez. Yanında olacağız. Şimdi senin dinlenmen lazım. Ben senin arkadaşınım ya da en azından olmayı çok isterim. Dinlendikten sonra konuşuruz, anlaştık mı?"
Genç kız ağlayarak başını salladı.
"Uyumak istiyorum."diye hıçkırdı.
"Uyuyacaksın Kayra ve uyandığında her şey daha iyi olacak, göreceksin."
Kenan arabayı çalıştırarak yola koyuldu. Kayra bu haldeyse Allah bilir Yağız o dağın başında ne haldeydi şimdi. Aralarında her ne olduysa ikisini de mahvedecek derecede sarsmıştı. Yağız için endişelendi. Yalnız olmak istemesine anlayış göstermişti ama onun için endişelenmeden edemedi. Kayra'ya baktı göz ucuyla. Garip bir sessizliğe gömülmüştü. Sessizliği bozmadan yola devam etti.

Kenan, kampa geldiklerinde kamyoneti yavaşça durdurarak yanındaki Kayra'ya çevirdi bakışlarını. Yol boyunca sessiz sessiz ağlamış, ne zaman bir şey sorsa olduğu yere biraz daha büzülerek gözlerini kaçırmış, yüzünü saklamaya çalışmıştı. Dışarı çıkarak onun tarafına geçip kapıyı açtı.
"Geldik, hadi sana yardım edeyim içeri girip dinlen biraz. Kayra beni duyuyor musun?"
Kayra bakışlarını ondan kaçırarak yavaşça aşağıya süzüldü. Kenan onun kendinden neredeyse geçmiş haline bakarak birkaç adım gerisinden takip etti eve kadar. Kapıya geldiklerinde:
"Sıcak bir şey içmek ister misin, aç mısın? Sana yiyecek bir şeyler hazırlatayım mı?"diye soracak olduysa da genç kız hiç sesini çıkarmadan kapıyı açıp içeriye girdi.
Kenan bir süre kapalı kapıya baktı öylece. Çevredeki birkaç işçinin bu durumu ilgi ve merakla izlediğini görerek onlara döndü.
"Biraz kumanya hazırlayın. Birkaç günlük olsun. Adamlardan iki kişi hazır beklesin. Diğer ocağa gidilecek."
Kütüklerden birine oturarak önüne bırakılan çayı yudumlamaya başladı dalgınca. Aklı Yağız'da kalmıştı. Onun yüzü gözünün önünden gitmiyordu. Orada tek başına kalmak istemesi ruhen buna gerçekten ihtiyacı olmasından kaynaklanıyordu. Yağız, aşık olduğunu itiraf ettiği günden bu yana tüm dengelerini neredeyse kaybetmiş gibiydi. Ve bugün onun gözlerinde, hareketlerinde o dengenin çöküşünü görmüştü. Bakışlarını Kayra'nın kaldığı yere çevirdi. Hiç hareket yoktu. Kızın halini düşününce olmamasına şaşırmadığını düşündü.

GÜNLÜK ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin