DOKUZUNCU BÖLÜM

1.9K 148 24
                                    

Gözlerini aralamaya çalıştı. Etrafında dolaşıp sürekli başına gelip giden insanların yüzlerini seçmeye çalıştı. Başındaki korkunç ağrı gözlerinden bir alev topu gibi çıkıyordu neredeyse. Doğrulmaya çalıştığında kolundaki garip engelle karşılaşınca içinden küfretti.
"Neler oluyor burada?" diye mırıldandı.
Yanına gelen bir kadının onun alnına dokunup gülümsediğini görür gibi oldu.
"Hastamız nihayet uyanıyor. Nasılız bakalım?"
"Bu başımdaki ağrıda neyin nesi? Tanrı'm beynim patlıyor." diye inledi.
"O ağrı kafanıza aldığınız darbenin size hediyesi ama üzülmeyin. Fazla kalıcı değil."
"Kafamın kalınlığını mı ima etmeye çalışıyorsunuz ve siz kimsiniz Tanrı aşkına?"
"Ben doktorunuzum, burası da yoğun bakım ama görünen o ki sizi artık normal bir odaya alma zamanımız gelmiş. Yakınlarınızdan birine ulaşmaya çalışalım."
Genç adam başını yeniden yastığa koyup inledi. O madendeki karanlıktan sonra gözüne değen her ışık huzmesi beyninde yeni bir ağrı olarak saplanıp kalıyordu. Hiç böyle bir ağrı çektiğini hatırlamıyordu. Az önce konuşan kadın yine tepesinde belirdiğinde onun sesiyle gözlerini araladı.
"Hadi bakalım öfkeli adam seni buradan çıkarıp daha rahat bir yere alalım."
"Öfkeli değilim ben." diye homurdandı.
"O zaman öfkeli bir kahraman olmalısın. Herkes seni konuşuyor madenci."
Yağız homurdandı.
"Aman ne güzel. Gösteri maymununa mı döneceğim demek oluyor şimdi bu?" diye mırıldandı.
"Homurdanıp durma. Kahramanlara her zaman ihtiyaç vardır. Hadi bakalım gidiyorsun."
Yağız odaya alındığında yatağın başında duran görevliye sordu.
"Saat kaç?"
"Gece yarısını geçiyor."
"Evet, çok aydınlandım. Ne zaman çıkarım buradan?"
"Niye dostum acele bir yere mi yetişmen lazım?"
"Ne bu Tanrı aşkına? Hastanedeki herkes stand up mı yapıyor?"
"Dostum sen hastasın, keyfine bak."
Sonunda odadan çıktığında gözlerini yeniden araladı. Hatırladığı şeyleri bir araya getirmeye çalıştıkça başındaki ağrı da artıyordu. Kendini kaybetmeden önce duyduğu sesleri anımsamaya çalıştı. Kenan'ın ona bağırdığını hatırlıyordu. Bir de sürekli konuşan bir kadın sesi. Kayra olmasını istemişti hep. O sesin Kayra'ya ait olmasını dilemişti. Onu düşününce içindeki kederle gözlerini kapadı. Kimbilir neler düşünmüştü, neler hissetmişti? Halsizlikten parmağını bile oynatamadığını hissetti. Gözlerini getirildiği odanın içinde gezdirdi. Işığın hayatında ne kadar değerli olduğunu o karanlıkta kaldığı saatler boyunca daha iyi idrak etmişti. Işığın hayat olduğunu, hayatın bir tutam ışık kadar değerli olduğu gerçeğini ve hayatın yanından geçerken kimseyi ya da olayları beklemediğini hatırlatmıştı o karanlık saatler. Kayra'nın neden kendisine gün ışığı dediğini şimdi daha iyi anlayabiliyordu. Bu cümle daha feminen geldiği için çok fazla önemsememişti oysaki ama Kayra içsel karanlığına ışık olarak koymuştu onu ve şimdi kendisi bir ışık gibi süzülüyordu hayatına. Gülümsedi. Onun sesini duymak, onun yüzünü görebilmek için bir an evvel şuradan çıkmalıydı. Onu buraya getirdiklerine göre Kenan buralarda bir yerde olmalıydı. Ya Erhan, pastacı? Ona ne olmuştu, iyi miydi, şimdi neredeydi? Çocuğun içerdeki paniğini hatırlayınca üzüntüyle iç geçirdi.
"Zavallı çocuk..."diye mırıldandı. O çökmenin nedenini öğrenmek zorundaydı. Bunu bilmeden kimseyi tehlikeye atıp o madene götüremezdi. Başını çevirince inleyerek yumdu gözlerini.
"Kahretsin..."
Gözlerini kapayıp uyumaya çalıştı. Hatırlayamadığı o silik konuşmalar ve görüntüler için kendini zorlamamaya çalıştı. Nasılsa hatırlayacaktı, bir acelesi de yoktu. Ara ara rüya gördüğü zamanlar olduğunu anımsıyordu. Kayra'nın yüzünü görmüş gibiydi. Halüsinasyonlar da gördüğüne göre ciddi olarak kendini kaybettiği birkaç saat geçirmiş olmalıydı.
"Kayıp birkaç saat..."diye inledi. Kayıp bir hayattansa birkaç saati kaybetmenin bir önemi olmamalıydı. Bir an umutsuzluğa kapıldığı olmuştu o karanlıkta. Yalnız olsaydı hareket ve duygu özgürlüğü olurdu belki ama yanındaki o genç çocuk için içindeki paniği susturup soğukkanlı davranmaya çalışmıştı. O sırada içeri giren hemşirenin kolundaki seruma bir şeyler enjekte ettiğini gördü.
"Nedir bu?"
"Antibiyotiğiniz ve birazcık da sakinleştirici."
"Yeterince sakinim ben."
"Siz öylesiniz tabii ki. Biz vücudunuzdaki sükûnetle ilgileniyoruz." diyerek gülümsedi kız.
Çıkmak üzereyken gözleri kapanmaya başlamıştı bile.
"Beni uyuşturuyorsunuz." diye güçlükle mırıldandı.
Hemşire ona bakıp gülümseyerek çıktı.

GÜNLÜK ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin