Kayra ve Yağız kampa geldiklerinde akşam olmuştu. Yemek saatinde orada olabilmek için apar topar çıkmışlar, o saate kadar zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmamışlardı.
Uzun uzun konuşmuş, geleceğe dair planlar yapmış, bebekleri hakkında türlü ihtimalleri gülerek paylaşmış, birbirlerine dokunmuş, sarılmış hepsinden önemlisi ortak bir huzuru paylaşmışlardı. Günün sona ermek üzere olduğunu güneşin gökyüzünü kızıla boyadığını gördüklerinde fark edip kulübeyi terk etmişler, kampa kadar neşe ve mutlulukla sohbet etmişlerdi. Yemek masasının hazır olduğunu, herkesin birer ikişer masaya oturmaya başladığını görmüşlerdi uzaktan. Yağız adımlarını yavaşlatarak kaşlarını çatmıştı aniden. Kayra tüm gün boyunca onun yüzündeki gülümsemeyi görmeyi umarak baktığında endişeyle çatılmış kaşlarıyla karşılaşmıştı aniden.
"Yağız ne oldu? Bir şey mi var, iyi misin?"
"İyiyim canım. Sadece havada bir gariplik var sanki. Baksana kamptan tek bir ses çıkmıyor. Oysa şimdi oradan kahkahalar duymalıydık. Bir gariplik var."
Kayra gözlerini masanın etrafında toplanan insanlar üzerinde dolaştırdı. Sibel, Kenan ve Bülent amca henüz yerlerini almamışlardı. Ortalıkta görünmemeleri de durumu daha garip kılıyordu. Ve genç adam haklıydı. Kampta neredeyse bir ölüm sessizliği hâkimdi. Adımlarını hızlandırdılar. Kayra onun isteği üzerine eve geçerken endişeyle adamları süzdü. Hepsi normalde sımsıcak gülümserlerken şimdi garip bir biçimde bakışlarını kaçırıyorlardı.
Kayra eve girmeden önce yolunu değiştirip Sibel'e uğramaya karar verdi. Kapıyı çaldığında cevap alamadı. İyice endişelenmeye başladı. Dönüp Yağız'ın olduğu tarafa baktı. Genç adamın kendi karavanı yerine ofise doğru ilerlediğini, yanındaki adamın anlattığı bir şeye tüm dikkatini verdiğini gördü. İçinde yavaş yavaş beliren sıkıntı büyüyerek tüm benliğini sararken tüm gün boyunca yaşadığı mutluluğun yerini endişe almaya başladı. Bir şeyler oluyordu. Onlar burada yokken bir şeyler olmuştu ve bu tüm kampı etkilemişti. Eve girip yemek hazır olana kadar beklemeye karar verdi. Yemekte herkes bir arada olacağı için olan biteni öğrenmesi fazla zaman almayacaktı nasılsa.Yağız yanına gelen adama soran gözlerle baktı.
"Herkes nerede?"
"Ofisteler, sizin gelmenizi bekliyorduk biz de."
"Ne oldu?" diye sordu ses tonunu hiç değiştiremeden genç adam.
"Selim Bey... Selim Bey tutuklanmış patron. Bugün siz yokken faks geldi. Yarın şehirde olmanızı bekliyor yetkililer."
Yağız olduğu yerde durdu. Elleri iki yumruk halinde iki yanında kaskatı duruyordu. İçini saran sıcaklık yerini buz gibi bir rüzgâra bırakmıştı. Dişlerini sıkınca çenesi kasıldı. Boynundaki bir damar öfkeyle daha da belirginleşirken sık sık nefes almaya başladı.
"Amcam bunu biliyor mu?"
"Evet."
"Tamam, sağ ol." diyerek ofisin kapısını açıp içeri girdi.
Küçücük alanda oturan üçlü sessizce ona baktı. Yağız masanın kenarına oturdu.
"Demek sonunda yakalandı. Yalnız mı?" diye sordu sert bir şekilde.
Kenan onun gözlerinde gördüğü şeyi çok iyi tanıyordu. Yüzünün sert ifadesi sadece buz dağının görünen kısmıydı. İçinde patlamak için sabırsızlanan bir volkan olduğunu çok iyi biliyordu arkadaşının.
"Yalnız." diye mırıldandı.
Yağız gözlerini Sibel'e çevirerek gülümsemeye çalıştı.
"Kayra'nın yanına gider misin Sibel? Sanırım o da endişeleniyor şu anda."
Sibel yerinden kalktı tebessüm etmeye çalışarak. Yanından geçerken onun omzuna dokundu hafifçe.
"Sakin ol, hiçbir şey değişmeyecek." diye fısıldadı.
Yağız hiç tepki vermedi, veremedi. Genç kadın çıktıktan sonra ondan boşalan yere oturdu. Bir süre onların yüzlerini inceledi. Amcasının çökmüş yüzüne ve dalgın gözlerine baktı öylece. Sanki ne yapması gerektiğine karar vermek ister gibiydi. Sonra bakışlarını Kenan'a çevirdi. İki dost göz göze geldiler. Kenan'ın güven veren gözlerine baktı bir süre. Uzanıp amcasının sırtına dokundu.
"İyi misin?" diye mırıldandı.
Yaşlı adam doğrularak derin bir nefes alarak baktı yeğeninin gözlerine.
"İyi olacağım, duruma alışmaya çalışıyorum. Bu olacaktı, bekliyorduk zaten. Bu yüzden benim için endişelenme. Sonuçta oğlum olduğu için yaptıklarından dolayı üzgünüm doğal olarak ama dediğim gibi ne yapılması gerekiyorsa o yapılsın."
"Bizimle gelecek misin şehre?"
"Evet, geleceğim. Onu görmek ve onunla konuşmak istiyorum."
Yağız yeniden Kenan'a döndü.
"Görüştün mü yetkili biriyle? Ne zaman orada olmamızı istiyorlar?"
"Yarın, gün içinde."
"Sabah erkenden yola çıkarız o zaman. Daha fazla uzatmanın gereği yok. Ne olacaksa bir an evvel olup bitsin. Dışarıdaki insanları daha fazla endişelendirmeyelim. Yemekten sonra konuşuruz." diyerek dışarı çıktı. Kenan yaşlı adama baktı, göz göze geldiler.
Bülent Bey gözlerindeki endişeyi artık saklayamıyordu.
"Ona dikkat et Kenan. Yakında baba olacağını aklında tutmasını sağla, sanırım Kayra bugün söylemiştir. En mutlu gününü öfkeyle en kötü anısı haline getirmesine izin verme. Beni üzmemek için sakin olmaya çalıştığını biliyorum tıpkı bunu daha fazla sürdüremeyeceğini bildiğim gibi."
"Tamam Bülent amca. Onun için endişelenme bir de. Yağız çelik gibi bir iradeye sahiptir, kendini kontrol edebilir."
"Ben de öyle umuyorum ama o babasına benziyor Kenan. Kardeşim de öfkelendiğinde gözü dünyayı görmezdi. Yakıp yıkar ama illaki haklı bir nedeni olurdu. Az önce gözlerinde gördüğüm aynı bakışı yıllarca babasının gözünde izledim ben. İstediği zaman ne kadar acımasız olabileceğini biliyorum ama Selim'in cezasını kanunlar vermeli yasal olarak. Yağız'ın öfkesi sadece kendine ve yeni bir düzene giren yaşamına zarar verir."
"Buna izin vermem. İzin verirsen biraz onunla konuşayım."
Yaşlı adam başını salladı. Kenan dışarı çıktığında ellerini beline koyarak etrafta gezdirdi gözlerini. Hava kararmış, masa hazırlanmıştı ama Yağız ortalıkta görünmüyordu. Adamlardan birine sormaya karar verdi.
"Patron nerede çocuklar?"
Adam sessizce az ileriyi işaret etti başıyla. Kampın giriş kısmındaki yolun başında bir kayaya oturmuş, sabit bakışlarla ormanı izliyordu. Yavaşça yaklaştı yanına.
"İyi misin dostum?" diye mırıldandı.
"İyiydim, hayatımın belki de en güzel gününü geçiriyordum ama o lanet olası serseri bunu bile burnumdan getirecek kadar isabetli bir şekilde hayatımın bir tarafından girip duruyor hala."
"Önemli olan ne yaşadığın Yağız. İyi geçen gün hala senin. Bu haberi nasılsa alacaktık. Daha kötü bir zamanlama da olabilirdi. Erken olması hepimizin lehinde. Yarın gidip şu işi bitirirsek işe başlayabiliriz artık. Adamlar da sıkılmaya başladılar. Açıkçası ben de. Sonrasında ne yapmamız gerektiğine bir karar vermeliyiz biliyorsun."
"Onunla yalnız konuşacağım Kenan."
Kenan irkildi. İrkilmesi onun talebinden değil sesindeki tondan kaynaklanıyordu.
"Bunun doğru bir tercih olmadığını düşünüyorum."
"Doğru veya yanlış. Onunla yalnız konuşmak istiyorum. Amcamı ben onunla konuşurken oradan uzaklaştır."
"Yağız..."diye itiraz edecek gibi oldu Kenan.
"Ne söylüyorsam onu yap. Lütfen." dedi sert bir sesle genç adam.
"Bak seni anlıyorum ve hatta aynı duyguları paylaşıyorum ama artık hiçbir şey o göçükten önceki gibi değil sen de biliyorsun. Kayra'yı düşün ve bebeği. Yapacağın her hareketin onlara verebileceği zararı düşün. Bu yüzden o lanet olası öfkeni biraz törpüle.
Yağız onun yüzüne baktı dik dik. Gözleri koyulaşmış, öfke kıvılcımları saçarken oturduğu yerden ayağa kalktı.
"O madenin içindeyken Kayra'nın hamile olduğunu bilseydim ne hissederdim sence? Ne yapardım Kenan? Orada ölüp gitseydim kaybedeceğim ve geride bırakacağım şeylerin ne olduğunu biliyor musun? Sevdiğim bir kadın ve varlığından yeni haberim olan bir bebek. O serseri sadece beni mi öldürmüş olacaktı o zaman? Söylesene öyle mi olacaktı?" diye bağırdı.
Kenan acı ve kederle yüzünü buruşturdu. Adam haklıydı. Öfkesinde de düşüncelerinde de ama onu kendi öfkesinden de korumak gerekiyordu.
"Haklısın ama cezasını yasalar verecek. Şimdi sen bir şey yaparsan Kayra ve bebek için aynı Selim gibi davranmış olmayacak mısın?"
"Beni onunla kıyaslama."
"Ben kıyaslamıyorum. Yapmak istediğin şey seni onunla aynı yere koyuyor anlamıyor musun? Kayra'ya ne diyeceksin?"
Yağız deli gibi ileri geri gidip geliyordu. Bir süre onun böyle dolanıp durmasını sessizce izledi Kenan. Onu ne kadar anlasa da yapabileceği en iyi şey onu kendinden korumak olacaktı. Bir süre sonra yanına oturdu Yağız. Başını arkasındaki ağaca dayadı, gözlerini kapadı. Kenan onun konuşmasını bekledi bir süre.
"Günün nasıl geçti?" diye konuşmaya başladı dayanamayarak.
"Gözlerini aralayıp hafifçe gülümsedi Yağız. Kenan onun yüz ifadesinin gevşediğini görerek rahatladı.
"Baba oluyorum." diye mırıldandı genç adam.
"Biliyorum. Bilmek istediğim ne hissettiğin?" diye sırıttı.
Derin bir iç geçirdi Yağız. Doğrulup onun gözlerine baktı.
"Ben ona evlenme teklif etmek için hazırlanıyordum. Kulübeye gidene kadar kafamda türlü senaryolar yazıp ne söylemem gerektiğine karar vermeye çalışmıştım. Endişeliydim. Zaman istemesinden, hazır olmadığını söylemesinden korkuyordum. Ne olursa olsun onu bir şekilde ikna etmeye kararlıydım ama teklif ettim. Kabul etti. İşte o an, o an dostum yaşadığım şeyi anlatamam. Bu kadar basitti işte. Endişelerim yersizdi onun sözleriyle. Sanki bana bütün dünyayı verdi tek bir cümlesiyle. Bundan daha fazla mutlu olamam diye düşünüyordum ama o elime bir fotoğraf tutuşturdu. Çocuklarımın annesi olmasını istediğim kadın zaten çocuğumu taşıdığını söylediğinde nutkum tutuldu, konuşamadım. Nefes almayı unuttum. Bu hayallerimin çok ötesindeydi, yani en azından şimdilik."
Eliyle yüzünü sıvazlayıp gülümsedi. Kenan'a bakan gözleri mutlulukla ışıl ışıldı. Kenan onun heyecanını aynı mutlulukla paylaşırken gülmeye başladı.
"Seni hergele, hazıra kondun. Hem Kayra, yanında da bonus olarak bir bebek. Sorması ayıp sen ne ara yaptın bu işi?"
"Kapa çeneni. Oldu bir şekilde işte. Şu skor mevzusunu da anlamış olduk böylelikle. İçerideyken bunu bilseydim delirirdim Kenan, aklımı oynatırdım. Kızgınlığım şimdi bu yüzden çok fazla. Daha bugün öğrendim bir çocuğum olacağını. Kayra, ya o? Onu yeniden sevdiği birini mezara koyarken bırakıp gitmek? Hem de ne için. Tanrı'm... Ne yapacağımı bilmiyorum. Bir yanda amcam var, diğer yanda o serseriye sağlam bir ders vermek istiyorum. Allak bullak oldum."
Kenan yanına yaklaşıp omzuna vurdu dostça.
"Artık bir ailen var Yağız. Tüm hesaplarını buna göre yapmalısın. Artık sadece sen yoksun. O kızı buraya kadar sürükleyen senin ona olan aşkın ve inadındı. Şimdi bütün bunları öfkene kurban verirsen yaşayacağın pişmanlığı da hesaba katmalısın dostum. Seni anlıyorum, aynı şekilde ben de öfkeliyim ama haklı olduğun bir nokta daha var. Amcan. Bu yüzden sağduyulu davranman gerek."
"Biliyorum."
"Sana güveniyorum, hep güvendim. Buradaki herkes güveniyor. Bunları düşün."
"Düşünüyorum zaten. Neyse yine de onunla konuşmam gerek. Belki de bu ikimize de iyi gelecek bilmiyorum. Sadece anlamak istiyorum Kenan. Neden, neden..."
"Kenan onun sorularına cevap veremeyeceğini verse de bunun ona yetmeyeceğini görebiliyordu. Yerinden doğruldu, onun önüne dikildi.
"Yemeğe bekliyorlar ve kızlar endişeli. Kalk, bunları yarın düşünürüz. Şimdi evlilik planları yapmanın zamanı. Gidip kızları rahatlatalım."
Yağız doğrularak ona güldü.
"Evleniyorum ve yakında baba olacağım. Hala inanamıyorum biliyor musun? Adını bilmediğim bir kadına aşık olup dönmüştüm buraya."
"Evet ve günlerce koca bir ayı gibi homurdanıp durmuştun dağ tepelerinde."
"Abartma istersen."
"Aynen öyleydin."
Bir yandan yürüyor bir yandan gülüyorlardı.
"Sen ne yapıyorsun bu aralar? Hiç konuşamadık."
"Demek farkıma varabildin. Aşk böceği gibi dolaşırken ortalıkta beni unutmaya başladığını düşünüyordum. Zavallı kalbim bilsen ne kadar kırık sana karşı."
"Sakın ısrar etme, seninle evlenemem. Verilmiş bir sözüm var." diye ona baktı gülerek Yağız.
"Ben kırıklarımı toparlıyorum, bu aralar senden daha keyifli meşguliyetlerim var."
"Bak sen, neymiş o?"
"Biz de kendi çapımızda birkaç deneme yapıyoruz. Sana yetişmeye kararlıyız. Ha bu arada Esin ve Kemal Bey'i ara. O küçük cadı senin Kayra'nın namusunu temizleyeceğini bizzat senden duymak isteyecektir."
"Ne yapmamı dedin? Namusunu temizlemek mi?"
"Bana sorma kardeşim. Ben kadınları anlasaydım bu dağ başında değil başka yerde olurdum. Benim karım yeter bana. O bile yeterince zorluyor beni üstelik."
İki adam neşeli kahkahalarla yemek masasına geldiler. Yemeklere göz atıp ellerini ve yüzlerini yıkayıp döndüklerinde herkes onları bekliyordu. Yağız endişeli gözlerle ürkek bir ceylan gibi kendisine bakan Kayra'yı görünce içinin burkulduğunu hissetti.
"Zavallı küçük sevgilim." diye geçirdi içinden.
Yanına oturarak kolunu omzuna dolayıp kendine çekti. Başına bir öpücük kondurarak masadakilere döndü. Bu haberi herkesle paylaşmak istiyordu. Herkesin ne kadar mutlu olduğunu bilmesini istiyordu. Başını çevirip Kayra'nın gözlerine baktı. Genç kadın onun ne demek istediğini anlayarak utangaç bir şekilde başını onaylarcasına salladı.
"Hepinizden birkaç dakika beni dinlemenizi rica edebilir miyim?" diyerek söze başladı.
Herkes sustu. Bütün başlar onlara doğru döndü. Yağız boğazını temizleyerek yavaşça ayağa kalktı.
"Uzun bir süredir birlikteyiz. Güzel şeyler kadar kötü şeyleri de birlikte paylaştık. Bir aile olduk. Birbirimizi kolladık, omuz omuza verdik. Son olaylardan sonra hepimiz zor günler atlattık. Desteğiniz, dostluğunuz ve güveniniz için teşekkür ediyorum hepinize. Son günlerde yaşadığımız kötü günleri unutturacak bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben, yani biz..."diyerek Kayra'yı ayağa kaldırdı ve elini tuttu sımsıkı.
"Kayra ve ben evlenmeye karar verdik." diye cümlesini bitirdi. Masadaki herkes mutlulukla ayağa kalkarak ıslık ve alkışlarıyla mutluluklarını onlara yansıtırlarken Yağız Kayra'ya sarılarak gülümsedi. Yağız eliyle onları susturmaya çalışsa da ardı arkası kesilmeyen tebrikler dinmek bilmedi. Nihayet ortalık biraz sakinleşince yeniden konuşmaya başladı.
"Ama haber bu kadarla bitmiyor tabii." diyerek yeniden boğazını temizledi.
"Düğün için acele etmemiz gerekiyor çünkü bazı şeyler beklemiyor." diye yeniden konuşmaya başladı. Adamlardan birinin bir şey söylediğini duyarak ona döndü.
"Çok sevindik buna patron. Düğün nasıl olursa olsun pastayı bizim Erhan yapmadıktan sonra muhteşem olacağından eminim."
Hep birlikte kahkahalarla gülmeye başladılar. Yağız:
"Erhan bunu duymasın, işi inada bindirebilir. Her neyse acelemiz var çünkü bizim kısa bir süre sonra bir çocuğumuz olacak."
Önce bir sessizlik oldu. Masaya sanki bomba düşmüş gibiydi. Kayra ve Yağız onlara bakarlarken Kenan mırıldandı.
"Bence olayı çözmeye çalışıyorlar. Şu anda geçici olarak şoka girdiler. Kapsama alanından çıktılar. Onlar da benim gibi ne ara olduğunu düşünüyorlar." dedi.
Aynı anda karısının eline vurmasıyla kendini çekip kıkır kıkır gülmeye başladı.
"Ne yapayım yalan mı?" dedi gülmesinin arasından.
"Kapa çeneni." dedi Sibel gülerek.
Az önce konuşan adam konuştu ilk önce.
"Vay be... Asıl haber buymuş. Patron kutlarım. Bu haber bir kutlamayı hak ediyor. Hemen dönerim." diyerek fırladı yerinden.
Diğer adamlar gelip tek tek kutladılar onları. Kayra cıvıl cıvıl hissediyor, gülüyor, kahkahalar atıyordu sık sık. Yağız onun gülerken dudaklarının aldığı şekle, gözlerinin kısılmasına, adamlarıyla konuşurken onlarla paylaştığı sıcaklık ve samimiyete hayranlıkla bakıyordu. Onu hiç bu kadar güzel görmediğini düşünüyordu aynı zamanda.
O geceye özel olarak açılan şaraplar dolduruldu. Gece neşeli kahkahalar ve sohbetlerle devam ederken Bülent Bey içinde olduğu ortamı gülümseyerek izledi. Yeğeni ve artık nişanlısı olan kıza baktı sevgiyle. Kenan ve karısının Yağız ve Kayra'nın dostlukları onu umutlandırmıştı gelecek için. Oğlunun da bu tablonun bir parçası olabilmesini çok istese de artık çok geç olduğunu biliyordu. Yine de artık eskisi kadar üzülmediğini hissediyordu. İyilik ve kötülüğün her zaman bir karşılığı olduğunu bilecek kadar çok şey yaşamıştı tüm hayatı boyunca. Her şeyi oluruna bırakmaya karar verdi. Bir süre sonra onlarla vedalaşıp çekildi. Kenan, Sibel, Yağız ve Kayra kaldılar bir süre sonra masada. Kenan, Kayra'ya gülümseyerek mırıldanmaya başladı.
"Buradan giderken ne zorlamıştık bu adamı. Şehre gitmemek için gösterdiği inadı görmeliydin. Geri döndüğünde aksi, öfkeli bir adamdı. Daha beter olmuştu anlayacağın. Ona ne olduğunu anlayabilmek için akla karayı seçmiştim. Bir gün o çöken madende kendiliğinden döküldü. Aşık olduğunu söylüyordu. Tanımadığı bir kadına aşık olmuş olmaktan dolayı kızgındı kendine. Elinde ona dair hiç bir şey yoktu. Sadece yasemin kokusu ve üç beş tel saçtan bahsediyordu. O günden bu yana olanları düşününce yaşadığımız her şeyin alın yazısından ibaret olduğuna karar veriyorum. Şu hale bak. Aşkının bir karşılığı var ve gerçek bir aileye sahip olmak üzeresin."
Yağız uzanıp Kayra'nın elini tuttu ve gözlerine baktı. Kenan ve Sibel gülümsediler bu duruma.
"Ben onu ilk gördüğüm an yüreğimin tam ortasından vurulmuştum. Gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Kanadı kırık bir melek gibiydi. Sanki kanadının kırık olduğunu gizlemeye çalışır gibi dudaklarının kenarında küçük hüzünlü gülümsemeler saklıyordu. Ona aşık olmam kaçınılmazdı. Sana âşık olduğum o gece üzerinde siyah, küçük çiçekli desenleri olan bir Japon elbisesi giymiştin. Siyah, hayatım boyunca hiç bu kadar güzel görünmemişti gözüme ve sen gördüğüm en güzel şeydin." diye fısıldadı.
Kayra uzanıp alnındaki yaraya dokundu usulca.
"Bir gece. Hepimizde farklı yansımalar yaratan o gece. Hayatım o gece mi yoksa uyandığım o sabah mı değişti bilmiyorum. Artık önemli değil. Hayatımın en büyük kayıplarından birini vermiştim. Zor, içinden çıkamadığım, içinde sadece acı olan günleri tüketiyordum. Hayatımın en büyük en derin yalnızlığı ile baş etmeye çalışıyordum sanırım. Yolumu kaybetmiş gibi savrulmamak için kendime, anılarıma, bir zamanlar yaşanmışlık saydığım her şeye tutunuyordum inatla. Bırakırsam düşecektim. Düşmekten korkuyordum. Tutunacak bir şeyim yoktu."
Yutkunarak sevdiği adamın gözlerine baktı uzun uzun. Dalgınca yüzünde dolaştırdı parmaklarını.
"Sadece gözlerindi aklımda kalan. Hem yabancı hem de bir o kadar tanıdık gözlerin. Beni korkutan hayattı, yalnızlığımdı, kayıplarımdı belki de. Sen geldin ben ışığa uçan bir pervaneye döndüm, çoğaldım. Konuşabileceğim insanlarım, dostlarım oldu. Sen tek başına gelmedin bana. Tüm varlığınla, tüm çokluğun ve tüm kalabalıklarınla gelip yalnızlığımı aldın. Ben senin adını ışık koydum, sen kozasından çıkmayı bekleyen kelebek dedin bana. Teşekkür ederim. Varlığın için, tüm anlamların için sevgilim." diye fısıldayarak bitirdi sözlerini.
Kenan ve Sibel bu duygusal gecede, onların etraflarında kimse yokmuş gibi birbirinin gözlerinde kayboldukları anları aynı duygu yüklü gözlerle izlediler. Sibel başını kocasının omzundan kaldırıp ayağa kalktı, ona uzattı elini. Birlikte ayağa kalktıklarında Yağız ve Kayra da onlara döndü.
"Bu gece için bu kadar romantizm yeter." diye mırıldandı Sibel. Uzanıp Kayra'yı öptü yanağından.
"Sabah görüşürüz." diye fısıldadı.
Onlar uzaklaştıktan sonra Yağız onun oturmasına fırsat vermeden elinden tutup eve doğru yürümeye başladı. Sessizce kapı önüne geldiklerinde onun yüzünü avuçları arasına aldı.
"Sabah sen uyanmadan çıkmış oluruz biz. Hiçbir şey için endişelenme oldu mu? Akşam olmadan sana dönmüş olurum."
"Beni merak etme, rahatça işlerini hallet sen."
"Seni seviyorum. Canımı acıtacak kadar çok seviyorum hem de. Bir an önce bazı şeyleri planlamalıyız. Nerede yaşamak istediğini bilmeliyim. Hem artık bebek de var."
"Konuşuruz, senin olduğun her yerde yaşarım ben."
Yağız ona sımsıkı sarıldı. Göğsüne bastırdı başını.
"Tanrı'ya her gün senin için şükrettiğimi biliyor musun?"
Kayra gülümsedi onun kokusunu içine çekerek.
"Ben de." diye fısıldadı.
Başını kaldırıp içinden geldiği gibi ayak parmakları üzerinde yükselerek dudaklarına bir öpücük kondurdu.
"İyi geceler sevgilim."
"Tanrı'm buna dayanamayacağım. Sensiz uyumak da uyanmak da istemiyorum."
Bir kez daha öptü onu Kayra. Kollarından sıyrılıp evin kapısını açarken dönüp ona baktı.
"Biliyor musun o eldivenlerini özledim." diye gülümsedi.
"Eldivenlerimle aranda bir bağ olduğunu bilmiyordum. Neden?"
"Eldivenlere yaptığın şey, onları kullanma tarzın. Seni hep öyle hayal ediyorum olmadığın günlerde."
"İlginç, bu konunun detaylarına inmek daha ilginç olacak sanırım."
Kayra kapıyı kapadıktan sonra pencereden onun elleri cebinde, rahat adımlarla karavanına gidişini izledi. Bugün hayatının en güzel günü olarak yazılmıştı hanesine. Yüzündeki tebessüm azalmadan üzerini değiştirdi. Yatağına uzandı. Yastığının altındaki defteri çıkarıp bir şeyler yazamayacak kadar doluydu.
"Yarın..."diye fısıldadı.
Önce hazmetmek, bu mutluluğu sindirmek ve ona alışmak istiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNLÜK ...
Romance"Gitme desem." "Kalamayacağımı biliyorsun. Beni en iyi sen tanıyorsun. Kalırsam sevdiğin erkek olmaktan çıkacağım. Bununla yaşayamam." "Döndüğünde bize ne olacak dersin? Birbirimizi şimdiki gibi sevebilecek miyiz yine?" "Bildiğim tek şey var. Ben se...