SEKİZİNCİ BÖLÜM

1.6K 153 10
                                    



Kenanın bu telaşı ve değişimi iki kadının da endişeyle yerinden doğrulmasına neden oldu.
"Kenan Bey... Patron... O... O içerde."
"Nasıl içerde? Sen ne söylüyorsun be adam."
"Madendeydi. Bir arkadaşımızla birlikte onlar içerdeydi, biz yemek molası için çıktık. Bizi gönderdi. Hemen geliyoruz dediler, çıktık. Onlar içerde kaldılar Kenan Bey."
"Ne?"
Kenan yığılırcasına oturdu koltuğa. Telefondaki adamın sesi kulaklarını delip geçiyordu sanki. Yumruk yemiş gibiydi. Kasıldı telefonu tutan elleri. Yutkunmaya çalıştıkça boğazına düğümlenen yumru büyüyordu sanki. Dişlerini sıktı. İnanamaz şekilde mırıldanmaya başladı.
"Allah kahretsin... Allah kahretsin..."
"Kenan Bey hemen gelmelisiniz. Size burada ihtiyacımız var. Orman işletmesi ve kara yollarından iş makinalarına destek istedik. Burası cehenneme döndü. Ne yapacağımızı bilmiyoruz."
"Hemen geliyorum. Kimse madene yakın bir yerde patlayıcı madde kullanmasın. Duydun mu beni? Patlama yok. Hemen yola çıkıyoruz. Olabilecek en kısa zamanda oradayız."
Kenan telaşla ve sararmış bir yüzle karşısındaki iki kadına baktı. Kayra'nın gözlerine baktığında kalbinin ezildiğini hissetti. Solgun yüzü daha da çok solmuş, gözleri irileşmiş Kenan'a bakıyordu.
"Kayra, otur güzelim."
"Neler oluyor? Yağız neredeymiş? Neden telefona gelmiyor?"
"Otur güzelim. Konuşacağız. Hadi..."
"Bir şey oldu, bir şey oldu değil mi? Telefona gelmediğine göre bir şey oldu."
Kenan yanına yaklaşıp ona sarıldı ve oturmasına yardımcı oldu. İçindeki paniği, dehşeti bastırmak istercesine defalarca yutkunmaya çalıştı.
"Yağız madende Kayra. Toprak kayması olmuş. Maden... Madenin girişinde."
Kayra donmuş, uyuşmuş gibi ifadesiz bakıyordu öylece. Sibel dehşetle ellerini ağzına götürdü. Kenan ikisini de oturtup bir an baktıktan sonra bir yandan elindeki telefonun tuşlarına basmaya başladı. Panik duygusu tüm soğukkanlılığını silip süpürürken iki kadının da sessizce oturduklarını unuttu.
"Maden... Maden çökmüş... Aman Tanrı'm çökmüş..."diye kendi kendine konuşuyordu.
Kayra kanının çekildiğini hissetti duyduklarından sonra. Gözleri kararıp her yer karanlığa bürünmeden önce inleyerek olduğu yerde sallandı.
"Yağız..."
Sibel ve Kenan telaşla onu yatırırlarken o an her şeye hakim olan panik yüzlerine yansımıştı.
"Onunla ilgilen. Kemal Bey'i arıyorum, hemen yola çıkmamız lazım. Bülent amcaya gidip onu görmem lazım."
"O iyi mi? Tanrı aşkına bir şey söyle. Yağız nerede?"
"Bilmiyorum, içerdeymiş. Lanet olası herkesle birlikte çıkmamış. Madenin içindeymiş. Orda olmalıydım, gelmemeliydim buraya."
Kenan kızgınlık, endişe karışımı allak bullak olmuş bir ifadeyle Kemal Bey'i aradı.
"Kemal maden çökmüş. Benim hemen gitmem lazım. Ortalık cehenneme dönmüş."
"Ne diyorsun sen? Aman Tanrı'm! Haber alabildin mi, zarar gören kimse var mı?"
"Yağız'a ulaşamadım. Arayan adamlardan biri onun ve yanında bir kişinin içerde olduğunu söyledi."
"Tanrı'm, hemen oraya geliyoruz."
"Acele et."
"Uçaklara baktın mı?"
"Hayır, şimdi onunla ilgileneceğim."
"Ben de geliyorum. Sanırım Bülent Bey de gelmek isteyecektir. Ona göre ayarla. Hemen oraya geliyoruz."
Kenan sonraki birkaç dakika çıldırmış gibi evin içinde elinde telefonla dolaşarak sağa sola talimat verdi. Bir yandan sürekli madeni arayıp bilgi alıyordu. Akşam uçağında güçlükle yer ayarlamaya çalışırken Kayra ve Sibel göründü salonun kapısında. Kan kırmızı olan gözleriyle titreyen Kayra ona yaklaştı. Gözleri matlaşmış, acıdan kaskatı kesilmiş gibiydi. Kenan onun ellerini tutup kendine çekti ve sarıldı.
"Korkma, ona bir şey olmayacak. Her şey yolunda gidecek, çıkaracağız onu oradan."
"Nasıl, nasıl olmuş?" diye hıçkırdı Kayra.
"Hiçbir şey bilmiyorum. Oraya gitmek için uçakları araştırıyorum şimdi."
"Ben de geliyorum, burada kalamam. Kalıp bir haber bekleyemem. Sizinle geliyorum." diye mırıldandı.
Kenan itiraz etmedi, edemedi. Onu burada tutmanın imkânsız olduğu gözlerinden belliydi. Sibel, Kenan'ın kolunu tuttu.
"Ben de gelsem iyi olacak. Hep beraber gidelim, yardıma ihtiyacınız olacak. Burada bekleyemem sizi."
"Tamam, hazırlanın o zaman. Kemal ve Esin geliyorlar. Onlarla da konuşalım."
Kenan, Kayra'ya baktı yeniden. Umutla ve titreyen dudaklarıyla Kenan'a bakıp bir şeyler duymak ister gibiydi. Kenan onun ellerini tuttu. Sibelle birlikte oturmasına yardımcı olup sıktı elini.
"Çok daha kötü günlerimiz oldu Kayra. İnan bana ona bir şey olmayacak. Daha henüz bir şey bilmiyoruz. Tünelin iç kısmındaysa zarar görmemiştir eminim. Gidene kadar sürekli haber alacağız, yardım da gitmiş zaten. Belki de biz gittiğimizde o karşılayacak bizi. O hergelenin ne kadar inatçı olduğunu bilmez misin sen? Eliyle kazar, yine çıkmanın bir yolunu bulur oradan."
Kayra hıçkırıklarını tutamadan sessizce ağlamaya başladı. Sesi yükseldikçe acı dolu hıçkırıkları Sibel ve Kenan'ın içini dağlar gibi oluyor, karı-koca sessizce ve endişeyle birbirlerine bakıyorlardı. Kapının çalmasıyla Sibel koşarak açmaya gitti. Kenan, Kayra'yı bırakıp hava yollarını aramaya devam etti. Kemal ve Esin telaşla sararmış yüzlerle girdiler içeri. Kemal ve Kenan bir köşeye çekilip hararetli bir şekilde konuşurlarken Esin Kayra'ya sarıldı gözyaşları içinde.
"Aman Tanrı'm, ne olmuş sana böyle güzelim? Geçecek, ona bir şey olmayacak."
"Esin... Yağız... Yağız orada Esin."
"Tamam güzelim. Dua edeceğiz ve ona bir şey olmayacak. Bak göreceksin. Toparlan biraz. Hadi hayatım..."
"Ona bir şey olursa ne yaparım? Geç kaldım Esin. Çok geç kaldım, geç kaldım, geç kaldım..."diye inlemeye başladı Kayra.
Esin şefkatle sarıldı genç kadına. Sibelle göz göze geldiklerinde ikisi de güçlükle bakabildiler birbirlerinin gözlerine. Bir süre sonra evin içinde Bülent Bey'in de gelmesiyle oluşan küçük kalabalık, acıdan ve endişeden sanki tek bir yürek olmuş gibi can havliyle bir şeyler yapmak için çırpınıyorlardı. Kenan hava yollarından aldığı haberle herkesi toparladı.
"Hemen çıkmamız gerek. Kemal seni haberdar ederim gelişmelerden."
"Yarın ben de geliyorum. Burayı bir düzene koyup ilk uçakla geleceğim. Beni habersiz bırakmayın."
"Tamam."
"Kenan, umarım bir şeyi yoktur."
Genç adam acıyla baktı Kemal'in yüzüne. Gözlerini perdeleyen yaşları silmek istercesine sıktı kendini.
"Umarım Kemal, umarım... O benim kardeşim, onu bırakmamalıydım orada."
"Kendini suçlama, bu kimsenin hatası değil. Böyle olması gerekiyordu biliyorsun. Ayrıca o sana hepimizden fazla güveniyor. Şunlara bir bak, Kayra'ya bir bak. Sen güçlü durmazsan ne olur bunların hali."
"Tamam dostum. Çıkalım biz. Uçağa gecikeceğiz."
Hep beraber çıktıklarında Kayra tamamen kilitlemişti kendini. Başını arabanın camına dayadığında cam gibi olan gözlerinden süzülen yaşlarla ıslanmıştı güzel yüzü.
"Geç kaldım, geç kaldım..."
Aklındaki tek şey onun o karanlık, soğuk dehlizde olduğuydu. Hayatını aydınlatan, ruhunu ısıtan adam şimdi karanlık bir tünelin içindeydi. Kalbindeki acıyla inledi.
"Geç kaldım, geç kaldım..."

GÜNLÜK ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin