Elimi havaya kaldırırken, içe doğru büktüğüm kollarımı öne doğru uzattım. Avuç içilerimi önümdeki masayı görecek şekilde aşağıya doğru doğru çevirdim. Kollarımı havada asılı tutmaya devam ederken, bir yandan da adapte olmaya çalıştım. Bir kaç saniye sonra masanın üzerine yaydığım tüylerin uçuşmasıyla gülümsedim ancak gülümsememle birlikte hepsi masaya yeniden düştü. Gülümsemem itinayla yok olurken, yüzümü buruşturmakla yetindim.
"Lanet olsun" dedim gergin olan vücudumu gevşetip oturduğum saldalyeye iyice yaslanırken. Aynı anda birkaç şeye adapte olmayı öğrenmem gerekiyordu. Zira ufak bir gülümsemeyle bile, ilk öğrendiğim şeyi mahvedebildiğimi kanıtlamıştım.
"Üzülme," dedi arkam arkamdan gelen tok ses. Babamdı.
Uzun boyu ve geniş omuzlarıyla her zaman ki yakışıklığıyla bana bakıyordu. Saçları kısaydı ama çok değil... Gözleri bal rengiydi, dudakları her zaman ki gibi rengini belli ediyordu. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Bu onu daha da yakışıklı kılıyordu. Annemle babamı birbirine benzetirdim... Fiziksel özellikleri bir yana, ikisinde de tarif edemeyeceğim garip bir şey vardı. İnsanları birbirlerine hayran bırakan türden... Onlara her baktığımda imrenirdim. İleride sahip olmak isteyeceğim yegane şeydi onların sahip olduğu gibi bir birliktelik... Kafamdaki düşüncelerden sıyrılmaya çalışarak ana odaklanmaya çalıştım. Büyük ihtimalle şirketten geliyor olmalıydı. Saatin kaç olduğunu tam olarak anımsayamasam da, her zaman geldiği saatten biraz daha erken olduğunu biliyordum. Büyük ihtimalle aklı burada kalmıştı... O da biliyordu ki, yeni hayatımıza alışmaya çalışırken bana yardımcı olabilecek tek kişi oydu. Olanlardan sonra hayatımızda derin bir sarsıntı ve kocaman bir değişiklik yaşamış olsakta, dışarıdan bakan birisi için aslında hayatımız büyük ölçüde aynıydı. Hala aynı evimizde yaşıyorduk. Babam sabahları işe gidiyorken, bende ondan sonra dışarı çıkarak dolaşıyordum. Hiçbir şey yapmadan öylece dolaşıyor sonrada akşamları işime gidiyordum... Değişen şey ailemizden bir kişinin eksilmiş olmasıydı. Annem ölmüştü, hemde gözlerimin önünde. Hatta kollarımın arasında... O berbat anları her hatırladığımda gözlerim dolmasına engel olamıyordum ama güçlü olmak zorundaydım. Sözümü tutmalıydım.
Ve bir şey daha değişmişti... Ailemin yıllarca sakladığı büyük sırrı, annemin öldüğü gün öğrenmiştim. Yıllarca güçlerimizi, tanrının bize verdiği hediyeyi benden saklamışlardı. Ya ben bunları fark edemeyecek kadar aptaldım, ya da onlar bunu gerçekten en iyi şekilde saklamayı başarmışlardı. Ve şimdi annem öldüğü için bende bu sırra dahil edilmiştim. Hala adını dahi koyamadığım bu güçleri babamla oturup doğru düzgün bunu konuşamasakta, bende üstelemek istememiştim. Bilmiyorum, belkide o güne geri dönme ve olayları konuşma düşüncesi beni ürkütmüştü. Ne olduğumuzun önemi yoktu. Şuan için sadece güçlü kalacak, güçlerimi en iyi şekilde kullanacak ve annemin ölümüne neden olan şeyi öğrenecektim. Madem bu hayata ortak edilmiştim, o zaman bunu en iyi şekilde yaşamam ve bu güçleri en iyi şekilde kullanmam gerekiyordu. Annem için...
"İlk başlarda kimse beceremez" dedi babam ardı ardına sıraladığım düşüncelerimi bölerken. "Ama bu başarısız olduğun anlamına gelmez. Güçlüsün, sadece bunu kullanmayı bilmiyorsun." Beni rahatlatmaya çalıştığı her halinden belli oluyordu. "Senin için bir yardımcı bulacağım"
Yardımcı derken kasıt ettiği şeyi tam olarak çözememiş olsamda, "Sen yardım etsen olmaz mı?" dedim umutla gözlerine bakarak.
"Ailendekilerden yardım alamazsın tatlım." Beklediğim cevap bu olmadığında yüzümün düşmesine engel olamamıştım. "Fakat senin için ufak bir şey getirdim" diyerek gözlerimdeki o ufak parıltının yeniden oluşmasını sağladı. Arkasında tuttuğu kitabı önüne alarak bana doğru uzattı. Baştan beri elinde tuttuğu kocaman kitabı görmemem garipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜ
Fantastik"Tanrı size herkesten farklı olma şansını veriyorsa; Bunu kullanın" "Annesinin ölümüyle hayatı değişen bir kız, kendisini tahmin ettiği kadar masum olmayan bir dünyada bulursa ne olur? Annesinden daha iyi olmaya yemin etmiş Laura, babasıyla çıktığı...