''O düşlerde kalan şarkılarımı |
Gözlerin getirir sabahlarıma''•
Ahmet Akif Varlı
''Akif! O bisikleti bırak yerine çabuk! Arabayla git! Hava soğuk, hasta olacaksın! ''Babaannemin seslenişini tüm mahalle duymuşken benim duymamış numarası yapmamı yer miydi? Yemezdi. En şirin gülümsemelerimden birini ona gönderip üstüne bir de öpücük yolladım avucumdan. ''Yakında zaten havalar iyice soğuyacak babaanne! Bırak da gidebildiğim kadar bisikletle gideyim. Seviyorum, biliyorsun.'' deyip bisikletime atladım. Memnuniyetsiz bir şekilde başını iki yana sallayan babaanneme el sallayıp uzaklaşmaya başladım.
Rüzgâr suratıma vurdukça üşüyordum ama yine de sıcacıktım. Çünkü zihnimden kalbime yol alan isim asla üşütmezdi beni. Hayatımın fazla tekdüze olduğunu fark ettim bir kez daha. Ama şuan için benim gerçeğim de buydu. Söylemem ne kadar doğruydu bilmiyorum ama yok sayamayacağım bir gerçekti bu; ben onu özlemiştim. Çok...
Okulda zaman nasıl geçti hiç anlamadım. Kendimi tekrar bisiklet tepesinde buldum. Sanki inmiş, içeriye girmiş, geri gelmiş ve tekrar binmiştim bisiklete. Zaman, sadece şuanlardan oluşuyordu gerçekten. İçinde bulunduğumuz ân vardı en çok. Onu değerlendirmeli, onu göndermeliydik sonsuzluğa.
Bir farklılık yaparak eve değil de parka gittim. İçinde fıskıyeler bulunan havuzun kenarına oturup bir yandan su sesini, bir yandan da zihnimin sesini dinledim. Bakışlarım etraftaki çocuklara konuk oluyor ve geçmişe hasret duymama yol açıyordu. Küçük olduğum, saf ve masum kaldığım çocukluğuma. ''Dede ben rüyamda Allah'ı gördüm.'' diye tüm saflığıyla dedesine rüyasından bahseden bir çocuk. ''Bu evimizi, oyuncaklarımı, seni bana Allah verdi dimi babaanne? Yaramazlık yaparsam, kötü olursam geri alır dimi?'' dediğim zamanlara hasret...
Biraz kendime geldiğimi hissedince eve döndüm. Akşam yemeği yedik, sohbet ettik. Sonra Berra ile ders çalışmaya başladık.
''Ben artık yoruldum Akif abi. Daha çalışmak istemiyorum.''
Berra'nın arzusu üzerine saate baktım. Epeydir çalışıyorduk. ''Tamam o zaman prenses. Yatma saatine de az kalmış zaten. Hadi biraz oyna bakalım. Serbestsin.'' deyip onu rahat bıraktım. Erkenden yatan babaannem hasta mı diye kontrol etmeye gittim. Bir şeyi yoktu şükür. Sadece yorulmuş. Artık iyice yaşlandığı için yoruluyordu tabi kadın.
Odama geçip Dilruba'nın telefonunu aldım ve kulaklıkları taktım. İçeriye gidip Berra'nın karşısına oturdum. Müzik listesine girip bir ezgi açtım. Ezgi çalarken ben de Berra'yı izliyordum. Birden ezgi bitti, kulaklarıma bir ses doldu. Kalbimi yerinden oynatacak bir ses!
Berra bana dönüp ''Müzik mi dinliyorsun?'' diye sordu merakla.
Başımı yavaşça salladım. ''Evet. Dünyanın en güzel müziği.''
•
Ses kaydı 20Geçen gün babam bizi gezmeye götürdü. Baktı ki ben derslerden çok yoruluyorum, ''Hadi biraz hava alalım.'' dedi ve güzel bir emrivaki ile düştük yollara. Taraklı, Göynük, Mudurnu gibi sıcak ve samimi, modernitenin kokusunu henüz tamamen içine çekmemiş ve çekmemekte direnen güzel yerleri gezdik. Dönerken pencereden dışarıyı seyrediyordum. Yıldızlar çok güzeldi. Berra'ya yıldızları gösterdim. ''En paylak şu Dilba!'' diye Ay'ı gösterdi bana. Dolunay vardı ve Berra en parlak yıldız olarak onu gösteriyordu. Kocaman gülümsedim. ''O Ay, ablacığım. Ama doğru, Ay da bir yıldız sonuçta.'' dedim yanaklarını sıkarak. Yolculuk devam ediyordu. Berra elini pencereye koyup ''Aaa! Yıldızlar gidiyo!'' diye endişeyle ve heyecanla bağırdı. Kendimi gülmekten alıkoyamayıp ''Yıldızlar gitmiyor Berra, biz gidiyoruz.'' dedim yanağına kocaman bir öpücük bırakıp. Aradan beş dakika geçmişti ki bu kez derin bir iç çekti Berra. ''Dilba. Yıldız yakalamak istiyor canım.'' dedi bakışları gökte... Allah'ım ya, gel de yeme! ''Yıldızlar yakalanmaz ki ablacım.'' dedim hüzünle. Ama kalbimize hapsedilebilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yırtık Ruh
Teen FictionSevdasına geç kalan ve geçmişinden kaçan bir genç adam vardı. Bir gün geriye döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamamıştı. Sevdiği kadın kayıptı. Onu bulmaya çalışırken hayatın ve kendi içindeki sırların da kapıları kendisine aralanıyordu. • 1...