8.Bölüm

553 90 0
                                    


İ

stanbul

     Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. Ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenemem. (Dostoyevski)

3 Ay sonra...

Genç kız tam tepesinden yüzüne vuran yoğun beyaz ışık yüzünden eliyle yüzünü kapatmak zorunda kaldı. Refleks olarak sağ tarafına dönmek istedi ama acıyan canı buna müsade etmedi. Bir kaç kez gözlerini kırpıştırdı ama değişen pek bir şey olmadı.

''Dicle?'' Heyecanlı bir erkek sesi odada yankılandı. Genç kız başında ona sabitlenmiş iki göz hissetti. Ses çok tanıdıktı ama kim olduğunu bir türlü seçemiyordu. Dicle toparlanmak için kendine biraz süre tanıdı.

''Sen kendini zorlama, hemşireleri çağırıp geleceğim.'' Genç adam odadan çıktı. Dicle istese de kendini zorlayamıyordu. Acısı daha da artıyor ve asla bir şeyleri net görmüyordu. Gözlerini kapatıp beklemeye başladı. Bir süre sonra kapı açıldı ve bu sefer hiç aşina olmadığı bir kadın sesi duydu. ''Dicle hanım, günaydınlar. Nasılsınız?'' Kadının sesi kendi ruh haline meydan okuyor gibiydi. Kendisine nazaran gayet canlı ve ışıl ışıldı.

''Ben neredeyim?'' Kendini fazlasıyla zorlayarak konuşabiliyordu.

''Hastanedesiniz.'' Bu kelime Dicle'nin içinde derinlerde bir şeyleri harekete geçirdi. En son yaşadığı sahneler gözünün önüne gelmeye başladı ve tıslayarak "baba" dedi.

''Lütfen kendinizi yormayın zor bir süreç atlattınız. Zaman geçtikçe daha da iyi olacaksınız.'' Hemşire, genç adama dönerek; ''Lütfen onu zorlamayın uzun zamandır hem hareketsiz hem bilinç dışı toparlanması zaman alacak. Şu an için bir sorun gözükmüyor ancak net sonuç yarın vizitede belli olur.'' Kadın lafını bitirdikten sonra masada ki dosyaya bir şeyler yazdı ve odadan çıkarak gençleri yalnız bıraktı. Bir süre süren sessizliği Dicle var yok arası bir sesle bozdu; ''Heyy!''

''Hey ne?''

''Sen kimsin?''

''Vay be Dicle hanım bu kadar mı çabuk unutuldum anlamadım ki.'' Tam o sırada kapının açılmasıyla Dicle cevap veremeden susmak zorunda kaldı.

''Anneciğim kendine gelmişsin. Çok şükür.'' Suna gözünü açmış kızını görünce sevinçten elinde tuttuğu ıvır zıvırı yere fırlattı ve kızının başına koştu. Önce yanaklarından sonra alnından defalarca kez öptü. Dicle hareket açısından kısıtlı olduğu için pek fazla karşılık veremedi ama içten içe sevinç naraları atıyordu.

''İstanbul'un havası yaradı Dicle hanıma.''

''Aman Baran sende'' Suna'nın yüzünde alalade bir gülücük belirdi. Dicle ise şok üstüne şok yaşamıştı. Gözlerini kapatarak kendine odaklandı. İlk uyandığından daha iyi hissediyordu. Tekrar gözünü açtığında bazı şeyler daha netti. Mesela solunda bir cam ve camın ardında duram eşsiz İstanbul manzarasını biraz daha iyi görebiliyordu. Kendisi nedense sabah olduğunu düşünüyordu ama hava zifiri karanlıktı. Ya da o öyle görüyordu. Saniyeler ilerledikçe görme duyusu da hızla toparlanıyordu. Genç kız hiç acele etmedi ne olduysa ne yaşadıysa geçecekti biliyordu. Camdan dışarısını biraz daha izledi. Daha iyi görmeye çalışarak. Sürekli gözlerini kırpıştırıyordu. Odada ki sessizlikten de faydalanarak kendini telkin ediyordu. Gerçekten İstanbul da olduğuna inanamıyordu. Hayatında hiç görmediği kadar yüksek binalar vardı. Kendilerinin de yüksek katta olmasından kaynaklı binalar dışında görünen pek bir şey yoktu ama Dicle'nin içini inanılmaz bir macera aşkı kaplamıştı. Kendini hemen dışarı atıp sağa sola saldırmak istiyordu.

Vuslat-ı Mahşer (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin