28. Bölüm (SEZON FİNALİ)

462 75 0
                                    

Merhaba arkadaşlar, uzun zamandır devam ettiğimiz kitabımıza bir süreliğine ara verip sezon finali yapmaya karar verdik.
Bölümler de ufak düzenlemeler yaptıktan sonra tekrar devam edeceğiz.
Bizi takip etmeye devam edin...
Hepinizin görüşleri bizim için çok önemli o yüzden düşüncelerinizi mutlaka bizimle paylaşın.

Ben zaten o ilk acıyla ölmediğim de çok gücenmiştim hayata...
İzmir/Çeşme

   "Faruk?" Dudaklarının arasından kısık tonda bir inleme çıktı. Acıyla inledi.
   "Dicle ben geldim." Faruğun bu cümlesine Dicle gözlerini devirdi.
   "Söylemeseydin anlamazdım."
   "Dalga geçme lütfen. İçeriye geçelim mi konuşmak istediğim bir kaç konu var seninle."
   Dicle duyguları bastırmakta artık çok becerikliydi gördüğü rüyaları da es geçerek derin nefesler eşliğinde soğukkanlılığını koruyordu.
   "Tabiki, lütfen."
   "Buralar değiştirmiş seni ne kadar hanımefendi olmuşsun sen." Faruğun amacının ortamın gerginliğini biraz daha hafifletmek olduğu çok belliydi. Dicle de ona bu fırsatı seve seve veriyordu çünkü biraz rahatlamaya ihtiyacı vardı.
   İki genç koltuğa yerleştiğinde Faruk şekilden şekile giriyordu. Duygularını gizleme konusunda daha ustaca davranan genç adam karşı tarafa hiç birşey belli etmiyordu lâkin Dicle çoktan bir şeylerin yoldan çıktığını anlamıştı yoksa kim 20 saatlik yolu hâl hatır sormak için gelirdi ki?
   "Seni dinliyorum?"
   "Öncelikle en baştan başlayayım. Sen gittikten sonra tabi hemen sabahında köy yerinde büyük bağrışmalar oldu. Memduhla Baranım kavgası. Bütün köy olarak şahit olduk. Baban anneni dövmüş deli gibi senin olmadığını görünce..."
   Dicle bunları duyunca vicdan azabı çekti. Canı gibi sevdiği annesi onun yüzünden dayak yemişti o kadae suçlu ve aciz hissetti ki kendini koltukta acılar içinde kaldı. Bu sırada kapının çalmasıyla irkildi ikiside.
   Dicle kapıyı açtığında karşısında Fıratı gördü kapının kenarından bakınca karşı komşusunun onları izlediğini gördü.
   Demek ki buralarda da hâla gelişmeyen şeyler vardı. Komşusu eve hiç görmediği bir erkek girince hemen yetiştirmişti. Fırat haberinin olduğunu söylese de komşusu inanmadığı için onları izlemeyi tercih ediyordu.
   Genç çift kapıda selamlaştıktan sonra içeriye girdiler. Faruk ve Fıratın da selamlaşmasının ardından herkes koltukta ki yerlerini aldı ve Faruk boğazını temizledi. Ortamda sessizlik oldu Dicle adamın konuşmasını sabırla bekliyordu.
   "... uzun lafın kısası köy meydanın da baya olay çıktı. İki haftaya yakın süre Memduh ortadan kayboldu. Baran tabi evden ayrılmıyor ne olur ne olmaz diye arada ben gidiyorum eve bakmaya falan. İşte böyle düzene girmişti derken iki hafta sonunda baban eve gelip gitmeye başladı Baranım da varlığından fırsat bulamadığı için sesini bile yükseltmiyordu bizde düzeldi sandık. İki gün evvel Baranla merkeze gitmemiz gerekti eve geri döndüğümüz de kapının önünde bir kaç komşunun koşturmasını görünce içeri girdik hemen tabi..." Faruk son cümlelerin de artık konuşmakta güçlük çekmeye başlamıştı. Tekleye tekleye devam etmeye çalıştı.
   "Annen ve kardeşin yerde yatıyordu. Baban silahla vurmuş ikisini de tabi apar topar toplanıp hastaneye gittik hemen iki gündür bir tedavi süreçleri vardı. Derken bu sabah yarım saat arayla ikisinin de..."
   Dicle eliyle sus işareti yaptı. Gereğinden fazla uzayan bu konuşmayı daha fazla dinlemek istemiyordu çünkü zaten hikayenin sonunu da tahmin etmişti. Soğukkanlılığını hiç bozmadan gözlerini kapattı derin bir nefes aldı rüya olup olmadığını anlamak için etrafında ki herşeyi dikkatle süzüyordu. Bu sefer gerçeğin tam ortasındaydı ve asla yanılma payı yoktu.
   Fırat, Faruğa gidelim işareti yaptığında, ikisi de yatak odasına valiz hazırlamaya gitti. Dicleyi de özellikle salonda tek bıraktılar.
   Genç kadın gözleri kapalı şekilde koltuğa yayıldı. O sırada gözünden bir iki damla yaş süzüldü. Fırat her ne kadar içerde de olsa gözü kulağı salondaydı çünkü Diclenin bu kadar sakin olması hiç hoşuna gitmiyordu. İyice kendini salan kadın geçmişini düşündü.
   İlk okula başlayacağı zaman Ragıp ve Memduh arasında geçen büyük kavgadan başladı. "Kız çocuğu okur mu?" Temalı kavga günlerce sürmüştü ve acısını yine anneai çekmişti. Ragıba karşı gelemeyen babası, annesini döverdi. Okuldan çıktıklarında Suna ve annesi köyde ki derenin kenarında çamaşır yıkarlardı. Dicle de Fatmayla koşarak oraya giderdi. İlkokul bittiğinde aynı kavga lise içinde çıkmıştı. Diclenin okuma hevesi hiçbir zaman bitmemişti. Şöyle geçmişini düşününce farketti ki annesi Dicle yüzünden çok fazla dayak yemişti. Kız kardeşi doğunca da yine annesi dayak yemişti. Dicle evde ters bişey yapsa en çok hep annesine vurmuştu Memduh. Ölüm evet herkes için gelecekti ama Diclenin en çok üzüldüğü şey annesi güzel ve rahat bir hayat yaşayamadan göçmüştü.
   "Cennette huzurlu ol annem." Kendi kendine mırıldandı.
  Valizlerin de hazırlanması bittiğinde genç adam Diclenin omzuna dokunarak "Çıkalım yavaş yavaş hayatım." Dedi.
   Yolun uzun sürmemesi için bu sefer uçakla gideceklerdi. Baran cenaze işlemlerini ayarlıyordu. Yarın defin olacağı için çok aceleleri de yoktu aslında ama en hızlısında gitmek daha iyi olacaktı.
   Yol üzerinden çevirdikleri taksiyle havaalanına doğru gittiler. Uçak saat 10'da kalkacaktı ve yaklaşık bir buçuk saat uçuş süreleri olacaktı.
   Havaalanına varana kadar kimse tek kelime etmedi. Taksiden ilk inen Dicle oldu ve etrafına baktı. Son zamanlar sa tek yaptığı şey boş bakışlarla etrafı incelemekten ibaretti.
   Aradan geçen zaman da uçağa binip koltuklara yerleştiler. Dicle sakince etrafına bakıyordu Fırat iyice endişe etmeye başlamıştı bu durumdan. Normalde de çok sinirli olan genç kızın bu kadar sakin olmasını sindiremiyordu kendi içinde. Şu ana kadar çoktan küçük çaplı kıyametlerin kopmuş olması lazımdı.

***

   Uçak yolculuğu en çok Dicle için zor geçmişti. Havaalanına indiklerinde Dicle, Baranın karşıda beklediğini gördü. Sağına soluna bakmadan yola atlayınca ani bir fren sesiyle herkesi paniğe soktu. Fırat, Diclenin kolundan tuttuğu gibi kaldırıma çekerken, Baran koşarak yanlarına geldi. Farukta büfeden su alıp geldi. Genç kadın Baranı da görmenin rahatlığıyla kendini iyice salmıştı.
   "Kızım önüne baksana."
   "Artık fark eder mi?"
   "Ölmeyi bayılmak sandın herhalde sen?"
   "Yoook ölümden sonra yaşam var mı diye kontrol etmek istedim."
   Baran daha da sinirlenmeden eliyle saçını taradı ve geriye doğru iki üç adım attı.
   Ortalık yeteri kadar sakinleşince Baranın arabasında toplandı herkes. Evlerinin önüne gelince de Dicle koşarak arabadan indi. Tek amacı annesinin odasına gitmek ve yatağında onun kokusunu doya doya içine çekmekti. Oğlanlar da Diclenin yapmaya çalıştığını anladığı için arabanın içinde kendi aralarında konuşmaya başladı.
   Baran her ne kadar belli etmemeye çalışsa da çöktüğü her halinden belliydi. Çok önceden oluşmaya başlayan alnında ki kırışıklıklar biraz daha göze batar hâle gelmişti ve göz altları mosmordu.
   Dicle içeri girdiğinde evde kimse olmadığını zannediyordu ama karşısında babasını gördü. Bir an üstüne saldırmak için hamle yapmıştı ki babasının elindeki silahı görünce olduğu yerde durmak zorunda kaldı.
   "Onlar bitti sıra bana mı geldi?"
   "Namusuma laf getirmem ben."
   "Küçücük kızları takas etmek namusun neresine sığar baba?"
   "Bana cevap verecek, işime karışacak konumda değilsin."
   "Elinde silah var diye söz sahibi olamazsın."
   Dicle babasıyla sessizce kavga ederken, oğlanlar dışarda habersizce konuşuyorlardı.
   Fırat, Dicleden hiç ses çıkmamasından şüphelenmeye başlamıştı. Evi uzaktan gözlemeye başkadıklarında birden evden silah patlama sesi duyuldu.
   Herkes birden şoka girmişti, duydukları sesin ne olduğunu anlamaları biraz zaman almıştı.
   Baran, silah sesinden kısa bir süre sonra eve doğru koşmaya başladı ve tam o sırada Fıratın köyü inleten sesiyle irkildi. 
   Fırat ise gecenin karanlığında acı tonla haykırdı.
   "Dicle!"
  

Vuslat-ı Mahşer (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin