4. Bölüm

620 96 1
                                    

Diyarbakır – Lice/Dolunay Köyü

    Ve şimdi vefat etti huzur..

   Suna, yere damlayarak küçük birikintiler oluşturmuş, kanlara avuç içleriyle bastırarak çığlıklar atıyor, ağıtlar yakıyordu. Geçirdiği şokun şiddeti yüzünden yüzü kıpkırmızı olmuştu ve ağzından köpükler gelmeye başladı. Ellerini sertçe yere vurup kocasına nefret kusuyordu. Bu sırada Zelal, salonun, bahçeyi gören camında olan biteni dehşet içinde izliyordu. Korkudan içine içine ağlayan kız sesini bile çıkaramadı. Bahçe kapısının dışı birden kalabalık olmuştu. Komşular ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Meraklı kadınlar elleriyle ağızlarını kapatarak "Vah vah", "Tüh tüh" gibi sesler çıkarıyordu. Bu sırada bir araba sesi duyuldu. Arabasının kornasıyla kalabalığı sağa sola dağıtan Muhtar Diyar kapının tam önüne park etti ve etrafında çember oluşturan kalabalığı güçlükle aşıp bahçeye girdi. Bir yandan da bağırmaya başladı. "Biriniz şu kadını sakinleştirsin. Boş boş dikilmeyin orada." Elinde, kanlar içinde kalmış bıçakla dikilen Memduhla göz göze geldi. Sadece bıçak değil yere savrulmuş odun parçasının da bir çok yerinde kan vardı. Diyar da dahil herkes ona iğrenerek bakıyordu. Muhtar daha fazla geç kalmadan müdahale etmesi gerektiğini biliyordu. Yerde hareketsizce yatan Dicle'yi bir anda kucaklayıp kapının önünde ki arabasına yerleştirdi. Uzaktan "Muhtar bekle" diye bağıran genç bir erkek sesi duyuldu. Bu genç Fırat'tan başkası değildi elbette. Diyar eliyle koş işareti yaparken şöför koltuğunda ki yerini aldı. Fırat'ta arabaya binince, Diyar zaman kaybetmeden merkezde ki hastaneye doğru sürmeye başladı. Bu sırada iki ev yanda oturan Suna'nın kardeşi Berçem, olay yerine gelmiş ve kardeşini zorla ayağa kaldırıp eve sokmuştu. Komşulardan biri bile içeri girmeye cesaret edemedi. Memduh hâla elinde bıçakla olduğu yerde dikiliyordu. Yüzünde ne bir acı ne de pişmanlık vardı. Berçem, ablasını Önce tuvalete götürüp ellerini temizledi daha sonra onu mutfakta bırakıp kızları kontrol etmeye gitti. Melek henüz idrak edemiyordu ve beşiğinde sessizce oyalanıyordu. Lakin Zelal'in korkusu metrelerce uzaktan görülebilecek kadar şiddetliydi. Berçem, Zelal'i de mutfağa annesinin yanına götürdü ve ikisine de göz kulak oldu.

*

Muhtar son sürat hastaneye doğru sürerken bir yandan da telefonunu çıkarmaya çalışıyordu.

''Abi lütfen daha hızlı sür." Fırat acılar içerisinde kıvranıyordu. Şu anda elinde imkan olsa Memduh'u öldürecekti. Elleriyle arabanın önüne yumruklar atıyor kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Gözü de aynadan sürekli Dicle'ye kayıyordu.

"Tamam oğlum sakin ol yetişeceğiz. Korkma."

"Abi nasıl korkma, canım acıyor."

"Biliyorum ama Dicle bu yahu! Hepimiz biliyoruz onun ne kadar güçlü ve savaşçı olduğunu. Bir şey olmaz ona." Diyar böyle konuşsada içten içe o da kendini yiyordu. Dicle çok fazla kan kaybetmişti ve yüzü morarmaya başlamıştı.

Zor bela cebinden çıkardığı telefondan jandarmayı aradı.

"Alo, alo. Merhaba. Ben bir ihbar da bulunacaktım." Diyar bir süre ses bekledi ve devam etti,

"Dolunay köyünde numara 16'da bıçaklı saldırı oldu. Babası kızını bıçakladı" Diyar dehşet içerisindeydi. Bu olaya aklı ermiyordu. Memduh her gün alkol içer ve ev içinde sık sık şiddet uygulardı ama kimse onun bu kadar ileri gideceğini düşünemezdi. Paniklediği için soluk soluğa kalmıştı. Karşıda ki sesi dinledi. "Evet evet kız benimle hastaneye götürüyorum. Adam en son oradaydı. Lütfen hızlıca müdahale edin." Diyar teşekkür edip telefonu kapattı ve daha da gaza bastı. Aslen bu köylüydü ama şehir de okul okumuş ve görmüş geçirmiş bir insandı Diyar. Henüz kırklı yaşlarındaydı. Doğup büyüdüğü köyüne biraz olsun medeniyet getirmek için bile gecesini gündüzüne katıp çalışırdı.

Vuslat-ı Mahşer (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin