12. Bölüm

622 89 1
                                    


Diyarbakır - Lice / Dolunay Köyü

Ben mi iyileşmeyen yarayım yoksa herkes mi keskin bıçak? Sormadım. Sadece kanadım. (Küçük İskender)

Gün herkes için yeniden doğmuştu ama Dicle için artık hiç bir gün eskisi gibi doğmayacaktı. Dicle, perdesi açık kalan camdan yüzünü sertçe okşayan güneşin verdiği acıyla uyanmaya başladı. Eliyle gözlerini kapatmaya çalışıyordu. Yavaşça yatakta gözlerini oynattı ve etrafını süzdü. Yanında kimse yoktu o da boşluktan fırsat bilip hızlıca kalkıp üzerini giyindi ve odadan çıktı. Önce tuvalete gidip elini yüzünü yıkadı daha sonra mutfağa geçti. Arjin kahvaltı hazırlıyordu.

''Günaydın.'' Dicle kısık ve yıkık bir sesle kendini duyurdu. Başı çok ağrıyordu gözlerini bile zor bela açabiliyordu.

''Günaydın evladım.'' Arjin de genç kızdan farksızdı. Kalbinde ki yaranın izini görmek için gözüne bakmak bile yeterliydi. Dicle sadece kafasını salladı ve sessizce kenara geçti. Tezgahın üstünde ki paketten bir sigara çıkarıp yaktı.

''Ne zamandan beri içiyorsun?'' Arjin merakla genç kıza baktı. Köyde kadınların sigara içmesi görülmüş şey değildir içenler de gizli gizli içer ama Dicle'nin bir büyüğünün yanında rahatça sigara yakması Arjin'i şaşırttı.

''Ölmek istediğimden beri.'' Bir an sessizlik oldu ve Dicle içerden gelen sesleri duyunca irkildi. ''Abla evde misafir mi var.'' Arjin başını öne eğerek elinin tersiyle alnını sildi ve derin bir nefes aldı. ''Bizim için ne kadar da zor günler değil mi? Her şey üst üste geliyor. Sanki bütün dünya bize karşı savaş ilan etmiş gibi.'' Genç kız bu konuşmaya hak verse de hâla sorusunun cevabını bekliyordu. Yanağını tırnaklayarak defalarca kaşımıştı. Cevap alamasa da artık içeriden gelen sesleri ayırt edebiliyordu. Bir sinirle mutfaktan çıkıp salona koştu.

''Ooo annelik günaydın.''

''Ne diyorsun sen Fırat?'' Dicle eliyle ağzını kapattı az evvel kaşıdığı yanağında tırnak izleri yer edinmişti ve sızlamaya başlamıştı.

''Yalan mı söylüyorum sanki. Üvey annemsin sonuçta artık. İmam nikahlı üvey annem.'' Fırat ve Aslı kahkalar eşliğinde salonu inletmişti. Arjin mutfaktan fırladığı gibi salona geldi ve kaşla göz arasında oğlunun suratına sağlam bir tokadı indirdi.

''Ne ara eksildi karakterin? Nerede kaybettin vicdanını? Söyle benim oğlum ne zaman böyle aşağılık oldu? Söyle de bilelim.'' Arjin o kadar sinirlenmişti ki yanakları al al olmuştu. Dicle ise hayretler içerisinde yanında ki kadını izliyordu. Aslı kafasını öne eğdi. Fırat söze girdi. ''Ben mi istedim anne? Bu hikaye de karakteri eksilen neden ben oluyorum? Günahım ne ya?'' Sitem içerisinde annesine yüklenmişti.

''Senin günahın bana, ben hastanedeyken ihanet etmek oldu Fırat. Üstelik en yakın arkadaşımla. Bunun açıklaması yok. Seni eksilten bu oldu. Ben bana, bize destek olmanı beklerken sen köstek olmaktan bile beterini yaptın.'' Dicle için dünya o an durmuştu. Aslı öğretmen kızıydı ve babası ilk kez okula geldiğinde kızını da sınıfa getirmişti. Aslı'yı herkes dışladı çünkü hem öğretmenin kızı olduğu için hemde İstanbuldan geldiği için. Kimse belli etmese de özellikle genç kızlar büyükşehirde yaşamak için can atardı. Aslı kendini yalnız, çaresiz hissettiğinde yanında sadece Dicle olmuştu. Hep derdini dinler ona yoldaşlık yapardı. Üstelik Aslı, genç kızın Fırat'a olan aşkının derinliğinide biliyordu. Başına gelen bu ihanet şu ana kadar yaşadıklarının en acısıydı. Aşkın ve ihanetin yarası her zaman daha derine işlermiş Dicle bunu acı bir tecrübeyle öğrenmiş oldu.

Fırat hiç konuşmadan kafasını sağa sola çevirdi. Aslı, Fırat'ın kolundan çekmeye çalıştı ama genç adam oralı bile olmadı. Dicle gitmeyeceklerini anlayınca lafa girdi. ''Madem ben senin imam nikahlı annenim bu kızı da al git bu evden.'' Tek kaşı havadaydı. Arjin şaşkınlıkla Dicle'ye baktı ama bir şey demedi.

Vuslat-ı Mahşer (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin