ゃ eight

974 108 7
                                    

Duygular tüm dünyamı sarıyor ve görüş alanımı kapatıyorlardı. Sanki her şeyi puslu bir camın ardından izliyormuşum gibi hissediyordum. Algıladığım hiçbir şey net değildi. Ne gözlerimin önündeki basketbol maçı ne de spor salonundaki gürültü...

"Ben kendimi iyi hissetmiyorum. Soyunma odasında biraz dinleneceğim." dediğimde Jisoo "Tamam." dedi. Yüzüme bile bakmamıştı. Gözlerini sahada basket oynayan Yuta'nın üzerine sabitlemişti ve neredeyse nefes bile almıyordu. Soyunma odasına ilerlerken ne kadar bencil biri olduğumun farkındalığıyla durakladım. Ben lisenin ilk gününden beri Jisoo'nun, bizden bir yaş büyük son sınıflardaki Yuta'dan hoşlandığını bilirken o benim Haechan'dan hoşlandığımı bilmiyordu. Ona söyleyememiştim, ne ona ne de diğer kızlara. Bunu sanırım sadece Mark biliyordu ve onun da bunu nereden öğrendiği hala büyük bir gizemdi. Ani bir kararla arkama döndüm ve geldiğim yolu tekrar adımlamaya başladım.

Bir kaç kızı itekleyerek Jisoo'nun yanına çıktığımda Jisoo beni gördüğüne şaşırmıştı. "Dinleneceğini söylemiştin?" dedi tek kaşını kaldırırken. Yanına oturdum ve sakin bir sesle "Jisoo." dedim. "Haechan'ı biliyorsun değil mi?" diye sorduğumda gözlerinden tuhaf bir bakış geçti.

"Hani geçen hafta büyük kavgaya karışan ve başka okula transfer olan üç erkekten biri." Haechan'ı bu şekilde tanıttığımda Jisoo onu hatırlamış olacak ki başını salladı.

"Ben..." Kelimeler dudaklarımdan dökülecekken spor salonuna giren Mark'ı fark ettim. Siyah saçları iki yandan alnına tutamlar halinde dökülmüştü. Kravatını çıkarmış sağ elinde tutuyordu. Bakışları bir an için bana takıldığında dudakları yarı gülümser bir hal aldı. Jisoo beni dürtükleyerek "Ee?" dediğinde gözlerimi Mark'tan zorlukla çekip ona döndüm.

"Bugün onu okula çıkan sokakta gördüm."  

Günüm kendime lanet okuyarak geçmişti. Jisoo'ya sırrımı söyleyeceğim an Mark'ı görmemle birlikte kelimeler bana ihanet etmişti. Ben de bunun yerine başka bir şey zırvalayarak konuyu geçiştirmiştim. Yapmam gereken ödevlerimi bitirdiğimde sandalyeme yaslanıp gerindim. Masamdaki küçük saatim onu gösteriyordu. Aşağıdan kendime biraz abur cubur alıp kaçar bir şekilde odama çıktığımda aslında annemin beni mutfakta gördüğünü biliyordum. Beni fark ettiğini belli etmemişti.

Diz üstü bilgisayarımı açıp uzun zamandır beklettiğim film listeme bir göz attım. Romantik ya da dram? Hayır, salya sümük ağlamak istemiyordum. Bilim-kurgu? Belki. Fantastik? Kesinlikle. Fantastik film listemin en başındaki filmi açacağım sırada korku listesinde tek başına duran bir film ismi gördüm. 

Yıkık Ev 

Parmağım dokunmatik farenin üzerindeyken derin bir nefes aldım. Genellikle gece vakti yalnızken korku filmi izlemezdim. İzlediğim tüm korku filmlerini kızlarla ya da ailemle izlemiştim. Acıyı bastırabilecek tek duygu korkudur. Mark'ın yazdığı ve okuduğum ilk zaman inandırıcılığı sıfır olan bu cümle zihnimde bir alarm gibi yanıp sönüyordu. Sonunda filme tıkladığımda cips kasemi ve diğer abur cuburları yanıma çektikten sonra arkama yaslandım. Yatağımın üzerine örttüğüm ince örtünün altındaki bacaklarım şimdiden titremeye başlamıştı.  

Tales From The Darkside | MarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin