ゃ thirteen

891 103 19
                                    

"Kusura bakmayın, kendimi iyi hissetmiyorum."

Elimdeki kalemleri küçük masanın üzerine bırakırken çocuklardan özür diledim ve oradan ayrıldım. Sahayı geçip kendimi tuvalete attığımda lavabonun kenarından zorlukla tutundum. Midem dalgalanıyordu ve başımda garip bir zonklama vardı. Yüzüme biraz su çarptıktan sonra doğruldum. Soğuk su kendimi daha iyi hissetmemi sağlamıştı. Aynadaki aksim, yorgun ve korkmuş bir palyaçoydu. Aynaya daha fazla bakamadım ve kenara bıraktığım maskeyi alarak tuvaletten çıktım.

Spor salonunun iki kanadının tam ortasında, soyunma odalarına giden koridorları ayıran küçük yerdeydim. Dışarıya açılan kapının önünde durduğumda derin bir nefes aldım. Dışarıdaki kalabalık gözümü korkutmuştu ama okulun arkasına dolanan geçide ulaşırken kalabalığı umursamadım. Dar geçitten okulun arka tarafına geçtiğimde daha iyiydim. Jisoo ile her zaman takıldığımız yere yürürken gördüğüm şeyle durakladım. Haechan ve bizim dönemden bir kız olan Hyunjin bir pencerenin önünde samimi bir şekilde oturuyordu. Bu Haechan'ın başka okula transfer olduktan sonra bile neden buralarda olduğunu açıklıyordu. Geçen gün onu görmemin nedeni buydu: Bu okulda kalan kız arkadaşı.

Garip bir şekilde hiçbir şey hissetmiyordum. Geçen ay Haechan'ı bir kızla gördüğümde deli gibi ağlamış, okuldaki herkesi endişelendirmiştim. Jisoo "Choerry neyin var?" diye ısrarla sorduğunda "Şu ayda bir kez olan aptal mevzu yüzünden karnım ağrıyor!" diye bağırmış ve daha çok ağlamıştım. Öyle ki beni revire götürmüşler. Olmayan karın ağrım için iğne vurup serum takmışlardı. Fakat şimdi Haechan ile bir kızı görmekten sadece rahatsız olmuştum.

Onlara arkamı dönüp telefonumu palyaço pantolonumun cebinden çıkardım. Uygulamaya girip Mark ile konuşmamızı açarken ona yazacağım şeyi düşünüyordum. Gönderme butonuna tıklamadan hemen mesajımı bir kez daha okudum.

choerries: "Seni hala anlamıyorum ama söylediğin şeye artık inanıyorum: Acının üstesinden gelebilecek tek duygu korkudur."

Mesajı gönderip telefonumu cebime koydum ve yürümeye başladım. Geldiğim dar geçitten dönerken karşımda Mark'ı buldum. Telefonu elindeydi ve muhtemelen benim gönderdiğim mesajı okuyordu.  

Onun yanından hızla geçerken beni kolumdan tuttu. Elinin kolumdaki ani varlığı beni şaşırtırken kendimi kısa sürede toplamayı başardım.

"Seni anlayana kadar senden uzak duracağımı söylemiştim." dedim. Sesim duygularımın aksine normal çıkmıştı. Geriye, Mark'ın kolumu tutan eline baktım.

"Anlatacağım." dedi Mark. "Sana kendimi anlatacağım."

O günün akşamında yatağımın üzerine oturmuş son günleri düşünüyordum. Değişimleri, değişimlerin nedenlerini... Bunlar sanki başka birinin hayatına ait ayrıntılarmış gibi geliyordu ama hikayenin ana kahramanı bendim. Hoşlandığım çocuğun başka bir okula transfer olmasıyla başlayan acımın yerini okulumdan bir çocuğun, Mark'ın bana anlattığı karanlık taraftan masallarla gelen korku almıştı. Palyaçolarla ilgili masallar acımın önüne geçerek yarattığı korkuyla onu bastırmamı sağlamıştı.

Korku, tüm duygularımı körelten karanlık bir ağırlık gibiydi. Telefonumu elime alıp Mark'a mesaj atmak için uygulamaya girdiğimde onun bana çoktan bir mesaj atmış olduğunu fark ettim. 

juppimark: "Yarın akşam saat sekizde. Büyük Sirk'te."

choerries: "Orada mı anlatacaksın bana kendini?"

juppimark: "Evet, geleceksin öyle değil mi?"

choerries: "Geleceğim."

juppimark: "Bu gece yeni bir masal ister misin?"

choerries: "Sanırım onlara gerek kalmadı."

Sohbetten çıkarken Mark'a atacağım mesajı aklımın bir köşesine not ettim. Bunu ona yarın soracaktım.  

Tales From The Darkside | MarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin