Bölüm 1

396 86 170
                                        


Bir sahil kasabasındayım, yüzüme çarpan ılık rüzgarları, kıyıdan gelen dalgaların sesini işitiyorum. Kulaklarımda sadece yalnızlığın o efkarlı senfonisi ve dalgaların o güzel sesi var. Yavaşça ileri doğru yürüdüm, gözlerim daha önce hiç olmadığı kadar yorgundu. İçime o temiz havayı çekmeye çalıştım, etrafta bu sessizliği bozan bir tını var. Bu... Bu biraz... Alarm sesi?

Gözlerimi açmadan önce alarmımın o kulak tırmalayıcı sesini duymuştum. Perdenin arasından süzülen soğuk ve cılız güneş gözlerime çarpıyordu. Kasvet dolu odamın içinde büyük bir sessizlik vardı. Kulaklarıma şehrin bütün gürültüsü ve martıların çığlıkları ilişiyordu. Yataktan indiğimde yerde ki bütün soğuk bir anda aykalarıma değdiği için ufak bir titreme geçirmiştim.

Ayaklarımı yerlere süre süre odadan dışarı çıkmaya çabalıyordum. Çabalıyordum çünkü ayaklarıma dolanan kedim Light, karnı acıktığı için evin içinde terör estirmeye başlamıştı. “Off oğlum ya, tamam biraz bekle!” dedim en bezgin ses tonumla.

Koridordan banyoya doğru ilerlerken evde ki tuhaf koku dikkatimi çekmişti.

Lavabonun önüne geldiğimde musluğu ağır bir şekilde kaldırdım ve akan soğuk suyu yavaşça yüzüme vurdum. Birden aklıma anlam veremediğim bir düşünce geldi. 'Hayallerim de bu su kadar hızlı bir şekilde akıp gitti' dedim içimden. Aslında hayallerim demek pek doğru olamazdı çünkü ben bir daha hiç umutlanmayacağım derken bile bir umutla yaşıyordum. Zihnimin derinliklerinde sıkışıp kalmış gökkuşağı, sonsuza dek yağacak bir yağmurun gölgesinde kalmıştı. Küçükken her yağmur yağdığında saatlerce camın önünde beklerdim o gökkuşağını. Ama büyüdüğümde fark ettim içimde ölen duyguları görmek için benim de öyle olmam gerekiyormuş. Ölü...

*

Evin beni boğan havasından biraz olsun arınabilmek için pozitif bir insanmış rolü oynuyordum kendime.

Tuvaletten tekrar ayaklarımı sürüyerek ayrıldım ve evde ki dikkat çekici kokuya doğru yöneldim. Bu... Sanki biraz krep gibi kokuyor. “Anne! Ev atmosferini saran bu koku krep mi?” dedim kafamı mutfak pervazından uzatarak. “Günaydın tatlım, bu gün anne - kız güzel bir kahvaltı edelim istedim ayol, şu yandaki tuzu versene.” annem her zaman olduğu gibi son mutfak bükücü Mücella güçlerini dışarı çıkartmış.

Tüm vücudumu içeri soktum ve yandaki tuzu anneme fırlattım. Annem aniden tutarak “Kız Allah seni davul etsin! Ordan bakınca Giancarlo Stanton gibi mi duruyorum?” annem tavandaki kreplere odaklanmış bir şekilde laf atmaya devam ediyordu. “O kim kız, babamın üstüne gül mü kokladın.” dedim omuzuna vurarak. “Edepsizsin Arya, valla batının ahlaksızlığısın yaa!” dedi ve yanındaki tahta kaşığı kafama attı. “Sen ne biçim annesin yaa! Elalemin anaları terlik fırlatıyor, hayır senin benle zorun ne?” dedim kafamı ovalayarak. “Ayh, çok konuşma da masayı kur.” annem krepleri tabağa koyup masanın ortasına koydu. “Babam nerede?” dedim çekmeceden çatal çıkartırken. “Onun bir davası mı varmış neymiş. Erken çıktı o.” ee nede olsa Cumhuriyet Baş Savcısı Ender bey, alıştık artık. Yapacak bir şey yok.
Masaya oturduğumda gözlerim ile çeşitleri sayamaya başladım. Annem belindeki önlüğü çıkartıp kenara koydu ve karşıma oturup “Kız diyorum ki bugün alışverişe çıkalım, şuraya kocaman Avm açılmış. Altını üstüne getirelim. Fena olmaz mı?” beynim uyumayı, kalbim yatmamı söylüyor. “Anne yaa, gidelim ama 1 hafta bir bekleyelim. Mağazalar falan tam düzene girsin. Hem sosyete falan da akın eder oraya o zamanlar.” kreplerden birinin içine bol çikolata sürerek rulo şeklinde ağzıma sokmaya çalışıyordum. “Aferin kız, iyi düşündün. Şimdi Afet karısı da gelir oraya şu hakim Arifin karısı, yobaz.” dedi gözlerini kısarak. “Terbiyesiz, ağzına acı biber sürerim!” dedim gülerek.

FARAZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin