Food Comes Before Everything

90 3 0
                                    

    Arabaya doğru yürürken bu gece hakkında düşündüm. Garip bir geceydi. Bittiğine o kadar çok sevinmiştim ki bu gecenin. Kesinlikle bir daha böyle bir akşam yemeği yaşamak istemiyordum.

                 ◆◇♣◇◆♧◆◇♣◇◆

  "Sabah normal bir şekilde güneş doğduktan bir kaç saat sonra uyandım. Tabiri câiz ise bebekler gibi mışıl mışıl uyudum" demek isterdim ama galiba hayat benimle dalga geçmeyi ve bana küfür ettirmeyi de kendine âdet edinmiş gibi duruyor. Gıcık işte n'olucak! Yani zaten hayat beni sevseydi bana adam akıllı bir yaşam verirdi. Ama olur mu? Sanki sırf 'yaşam boyu bir canlı her gün sıkıntıyla karşılaşırsa ne olur?' adlı bir deneyde gibi hissediyordum kendimi. Bu durumdan da pek hoşnut olduğumda söylenemezdi.

Ihm ıhm. Şimdi size bugün neden böyle agresif ve antipatik olduğumu açıklıyorum ve bu arada söylemekte yarar var patiklere anti değilim onlarla bir sorunum yok.

Bu şakadan sonra gebermezsen şanslı say kendini.

Iç sesim haklıydı. Galiba sabah uyanırken yataktan düştüğümde beyin sarsıntısının en sarsıntılı halini yaşamıştım. Evet, işte sabahtan beri bu yüzden hayata sövüyorum. Tam uyanmışken yataktan düşüp zeminle sıcak dakikalar yaşadık. Soruyorum size kaçınız sabah uyanırken yataktan düştünüz? Diyorum ya hayatın bana gıcığı var diye. Eskiden 'hayatın cilvesidir ,bir sorun yok.' derdim. Büyük ihtimalle de evren beni duydu ve ' Şu zavallı Katy'i hayatın cilvesinin bir üst leveline atlatalımda her günü sorunla geçsin.' dedi. Vicdansız, evren!

Salaksın kızım sen hakiki, yerli mâlı ve hiç bir katkı maddesi içermeyen bir salaksın.

Desteğin için teşekkürler iç ses. Ayıptır söylemesi iç sesimle çok iyi anlaşırız.

Herneyse. Kötü espirilerime ve tamamıyla akıl desteğinden yoksun bir edayla söylenen sözlerime aldırmayın. Saygılar.

Bu kadar söyleşiden sonra aşağıya inip kahvaltı etmem gerektiğini anladım ve tavşanlı pijamalarımla mutfağa doğru indim. Mutfağa geldiğimde evde benim dışımda hiç bir yaşam belirtisi yoktu. Tristian gece eve gelmemiş olmalıydı. Açıkçası çokta umursamadım. Sonuçta bu Tristian'dı. Büyük ihtimalle gece şehre inmişti ve oralarda gezmişti. Endişelenmeye gerek duymadım sonuçta vampirdi. Kendini rahatça savunabilirdi.

Buzdolabına doğru ilerledim ve içinden omlet için iki yumurta, süt, kaşar ve ketçap çıkardım. Evet, omletimi ketçaplı severdim.Tadı nefis oluyordu. Bence sizde bir ara denemelisiniz.

Işte bunların hepsi beyin sarsıntısı,arkadaşlar.

Sağol,iç ses. Üstteki dolaplardan bir tane küçük kase çıkarttım ve iki yumurtayıda içine kırdım, karıştırmaya başladım. Yumurtalar karıştığında içine buzdolabından çıkardığım tüm malzemeleri içine atıp karıştırdım. Son olarak içine biraz tuz ekleyip, üstündeki yağı kızmaya başlayan tavanın üstüne yaptığım omlet karışımını boşalttım. Omletin tavaya doğru bakan yüzünün olduğuna karar verip alt çekmeceden bir spatula alıp omleti ters çevirdim. Bir kaç dakikanın ardından omletimin hazır olduğuna karar verdim ve ocağın ateşini kapattım. Üst bölümlerden geniş bir tabak alıp spatula yardımı ile omleti tabağa aktardım. Artık içi boş olan tavayı spatula ile birlikte lavabonun içine bıraktım. Mutfak tezgahının altındaki en üst çekmeceden bir çatal ve bıçak alıp mutfak masasına oturdum. Bıçak yardımı ile omletten karemsi bir parça kestim ve çatalıma batırdım. Tam lokmayı ağzıma atacaktım ki kapının zili çalmaya başladı. Eğer Tristian ise onu öldürecektim sonuçta bu dünyada yapmayı en çok sevdiğin aktiviteyi bölüyordu. Kapıyı açmadan önce omletten kestiğim parçayı ağzıma attım. Unutmayın, her ne olursa olsun her şeyden önce yemek!

Kapıyı açtığımda karşımda Isabella'yı görmem ile endişelendim. Arkasında ki iki tane onun emrinde olan vampirleri görmemle bu endişem ikiye katlandı. Eğer çok önemli bir şey olmadığı takdirde Isabella buraya gelmezdi.

" Ne oldu, Isabella?  Neden buradasım acaba?"

Soğuk bir ses tonu-yani her zamanki gibi- ile "Tristian evde mi?" dedi.

Tristian mı? Onunla önemli bir işimi vardı. Açıkçası buna bir ihtimal vermiyordum. Çünkü eğer önemli bir şey olsaydı Tristian bana söylerdi.

" Hayır. Neden onu arıyorsun?" dedim.

Isabella gözlerime dik dik baktı. Söylemek ve söylememek arasında sıkışmış gibiydi. Sonunda derin bir nefes aldı. Sanırım söyleyecekti.

Her zamanki gibi soğuk bir sesle konuştu:

" Arkadaşın bir kaç gün önce bir insanla görülmüş ve o insanı bu eve getirmiş."

Işte şimdi Tristian'ın başı dertteydi. Çünkü yasalarımıza göre eğer bir vampir bir insanı kolonilerimize getirir ise o insanı buraya getiren vampir koloniden atılırdı,dışlanırdı ve uzaklaştırılırdı. Yani buradan sürgün edilirdi ve yalnız yaşamaya mahkum edilirdi. Buraya gelen insanın cezası ise infaz edilmekti. Yani ölümdü...

Innocent BloodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin