Işte şimdi Tristian'ın başı dertteydi. Çünkü yasalarımıza göre eğer bir vampir bir insanı kolonilerimize getirir ise o insanı buraya getiren vampir koloniden atılırdı,dışlanırdı ve uzaklaştırılırdı. Yani buradan sürgün edilirdi ve yalnız yaşamaya mahkum edilirdi. Buraya gelen insanın cezası ise infaz edilmekti. Yani ölümdü...
Isabella'ya bakıyordum, sonra bir anda gözüm onun arkasında duran iki iri yapılı adama takıldı. Isabella'nın sağ tarafında duran adam esmerdi; Isabella'nın solunda ki adam ise kel ve iri yapılıydı.
Neden her filmde ya da hikaye de böyle kel kafalı ve kötü adam tipli biri olurdu? Gizemli...
Ama nedense ikiside bana yabancı geliyorlardı. Eğer bizim kolonilerimizden biri olsalar en azından bir iki kere görmüşlüğüm olurdu. Isabella yine ne işler karıştırıyordu?
" Eğer Tristian'ı bir kez daha görecek olursan hemen bana haber vereceksin. Tamam mı?"
Bişey demedim. Sadece başımı onu oynayladığımı anlaması için aşağı yukarı hafif hareketlerle salladım. Hala o adamların kim olduğunu çok merak ediyordum. Isabella çıkmadan ona sormalıydım yoksa meraktan içim içimi yerdi.
" Isabella, bekle!" dedin ve bileğinden tutup kendime çevirdim.
Ah, ne yaptım ben? Bu bilekten tutma ve kendine çevirme olayları şu aşk hikayelerinde yakışıklı 'bad boy' çocukla masum kızın arasında geçen klasik sahne değil miydi? Şimdi olayı daha garip bir hale getirmiştim işte.
Malsın. Harbi malsın.
Evet, iç sesime katılıyorum. Olayı daha da uzatmadan Isabella'ya sorumu sordum.
"Onlar kim?" dedim, başımla onları işaret ederek.
" Seni ilgilendirmez." dedi ve çekip, gitti.
Alt tarafı bir soru sormuştum ve açıkçası böyle kaba bir tepki beklemiyordum.
Okuldan bir haftalık uzaklaştırma alalı üç gün olmuştu. Hala zamanım varken dinlenmeliyim diye düşündüm. Bende dinlenmek için her zaman yaptığım şeyi yaptım. Bilgisayarımdan en sevdiğim dizilerden olan 'The 100' ı açtım ve mutfaktan getirebildiğim kadar abur cubur getirdim. Işte rahatalama seansım buydu benim. Dizi+Yemek ya da Kitap+Yemek ikilisini tercih ederdim.
º○º●º○º●º○º●º○º●º○º
Saat öğleden sonra altı olmak üzereydi ve ben dizinin tek sezonunu bitirmiştim. Açıkçası onların hayatına imrenmeden edemedim. Bölümün sonunda Finn ve Bellamy'nin birlikte kaçtıklarını umdum, birde Murphy'e içimden bol bol hakaret yağdırdım.
Ben bunları düşünürken kapının zili çaldı ve bende heyecanlandım. Sonuçta sabahtan beri yapayalnızdım ve canım sıkılmıştı. Bir yandanda Isabella'nın olmamasını umut ediyordum. Onla tartışacak havamda değildim. Belki Tristian'dır diye düşündüm. Kapıyı açtığımda etrafta kimsecikler yoktu sadece kapının önüne bırakılmış bir zarf vardı. Bir umutla başımı sağa ve sola çevirdim belki kimin bıraktığını görebilirim diye ama nâfile. Kimseyi göremedim. Bende zarfı alıp hemen içeri girdim ve kapıyı arkamdan kapattım.
Zarfı incelemeye başladım. Üstünde hiç bir şey yazmıyordu. Daha fazla dayanamayıp zarfı açtım. Içinden ikiye katlanmış bir kağıt çıktı. Kağıdın katlanmış yerinden açtım ve yazılanları okumaya başladım.
" Yarın saat sabah sekiz'de altta yazan adreste ol. Sakın geç kalma!"
Tamam, neler olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu ve bu beni endişelendiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Innocent Blood
VampirSıradanlıktan uzak bir genç kız. Bu hayatta bilmesi gereken her şeyi bildiğini düşünüyor. Ama sadece o öyle düşünüyor. Bitmek bilmeyen sırların doruk noktasında bulunduğunun farkında bile değil. Fakat sırlar er geç ortaya çıkar bir şekilde. Bu engel...