" Yarın saat sabah sekiz'de altta yazan adreste ol. Sakın geç kalma!"
Tamam, neler olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu ve bu beni endişelendiriyordu.
▶◀▶◀▶◀▶◀▼▲▶◀▶◀▶◀▶◀▼▲▶◀
Çok heyecanlı ve gergin olduğum için parmaklarımla oynamaya başlamıştım. Notu aldıktan sonra akşam geç gelme ihtimalime karşı Tristian'a eve geç gelebileceğimi bildiren kısa bir mesaj atmıştım. Daha sonra odama gidip elime ilk gelen pantolonu ve gömleği giyip sokağa fırlamış ve onbeş dakikalık bir bekleyişin ardından ilk gelen taksiye binmiştim.
Anlayacağınız üzere şuan taksideydim ve zarfta gelen adrese gidiyordum. Beni orada neyin ya da nelerin beklediğine dâir en ufak bir fikrim yoktu. Sadece kendimi olabilecek en kötü olaya hazırlıyordum. Belki sevdiğim biri ellerindeydi ve ona zarar vermek istiyorlardı ya da şu vampirlikle ilgili bir şey olabilirdi. Bugün ki Isabella'nın hâl ve hareketlerine bakılırsa bunun olma ihtimali yüksek gibi gözüküyordu. Ya da saçma bir eşşek şakasıda olabilirdi değil mi? Doğruyu söylemek gerekirse bunun bir şakadan ibaret olmamasını diliyordum. Çünkü o zaman bu kadar yolu boşu boşuna gelmiş olacaktım. Ayrıca günüm çok boş ve sıkıcı geçiyordu. Beni meşgul edecek, heyecanlı bir olay olmasını umut ettim.
Taksi şöförü arkasına döndü ve;
" Geldik,hanımefendi." dedi.
Bana seslenmesiyle adama baktım. Buraya gelmek çok kısa sürdüğü için biraz afalladım. Arabanın durduğunu bile fark etmemiştim oysaki.
Elimi hemen çantama götürdüm, etrafı kahverengi kumaşla çevrili olan fermuarın ağzını açtım ve içinden direk gözüme ilişen ortasında büyük bir kurdâle olan kırmızı cüzdanımı aldım, gerekli olan parayı taksi şöförüne verip taksiden indim.
Araba uzaklaşırken etrafa baktım. Bu sokak bana tanıdık geliyordu, fazlasıyla tanıdık... Etrafıma bakmayı kesip önümde ki eve baktım. Gözlerim şok nedeniyle ilk önce büyüdü sonrada çatık bir hal aldı. Karşımda ki evi hatırlamamak mümkün müydü ki? Buraya daha bir gün önce gelmiştim Harry ile. Evet doğru tahmin! Burası Harry'nin amcasının eviydi. Peki beni buraya onlar mı çağırmıştı? Onun yerine mesaj atsalar ya da arasalar daha mantıklı olmaz mıydı? Asıl soru şu ki; Beni neden buraya çağırmışlardı?
Yani onlarla daha bir gündür -Felicia ile iki gündür- tanışıyorduk. Adlarından başka hiç bir şey bilmiyordum. Yani sadece ben onların hakkında tek bunları biliyordum ama belli ki onlar benim hakkımda adımdan daha fazlasını biliyorlardı ve bu istemsizce de olsa bir şekilde ürkmeme neden oluyordu.
Heyecanlı ve korkak adımlarla karşımdaki eve doğru yürümeye başladım. Elimdeki adresin yazılı olduğu kağıda baktım sonra da daire numarasına. Evet,her şey birbirine uyuyordu. Bu da demek oluyor ki oraya girmeliydim. Işaret parmağımı zile doğru götürdüm ve parmağımı zilin üstüne koydum ama düğmeye basmadım. Çünkü hala olabileceklere karşı tedirgindim, verilen adresin bu ev olmasından dolayı heyecanlıydım-kötü anlamda- ve de içerde beni ne gibi şeylerin beklediğini bilmediğim için korkuyordum.
Bir anda nerden geldiğini bilmediğim bir cesaret patlamasıyla kapının ziline bastım ve bunu yapar yapmaz pişman oldum, etrafıma baktım. Belki onlar kapıyı açmadan uzaklaşabilirdim burdan ya da şurada ki ağaçların arkasına saklanırdım onlar gidene kadar ve ya " Yanlışlıkla zilinize basmışım. Özür dilerim, bay." derdim ve giderdim. Zor zamanlarda beynimin fikir üretme kapasitesinin sürekli 'Eror' verdiğinden bahsetmiş miydim?
Ben hâlâ düşünürken kapının açıldığını fark etmemiştim. Kapıyı açan tabi ki de Felicia'ydı. Trafikte karşıya geçmeye çalışan insanlar gibi önce sağa sonra sola ve tekrar sağa hızlıca baktı. Soğuk bir sesle;
" Içeri geç." dedi.
Kapıdan girdiğimde ardımdan hemen kapıyı kapattı ve onu takip etmemi söyledi. Ben de dediğini yaptım. Uzun koridordan geçerken sol tarafta mutfağı gördüm. Bana dün geceyi anımsatmıştı. Hani şu Felicia'nın garip cümlelerini ve bakışlarını barındıran gece. Mutfağın önünde ki odaya girdik. Burası büyük ihtimalle salondu. Mavi açık renkli geniş bir koltuk vardı. Büyük koltuğun önünde beyaz ahşaptan üstünde beyaz bir ince belli vazonun üstünde sahte pembe çiçekler olan bir kahve masası onun arkasında ise iki tane ayrı küçük koltuklar vardı. Koltukların solunda ise çokta büyük olmayan bir plazma televizyon vardı.
" Otur " dedi Felicia her zamanki soğuk sesi ve bakışlarıyla.
Tek kişilik koltuklardan birine oturdum. Elimde ki kahverengi çantamı birleştirdiğim dizlerimin üstüne koydum. Salonu, sıkıldığım için yeniden incelemeye başladım.
Felicia sanki burada olmamın nedeni onun gönderdiği not değilmiş gibi öylece karşımdaki boş koltukta oturuyordu. Hoş, o zarfı da onun gönderdiğinden emin değildim ya.
Bana asırlar gibi gelen bir beş dakikanın ardından sonunda karşımda ki kız konuşabilmişti.
" Burada olduğuna göre zarf eline geçmiş olmalı."
Sonunda bu konuya gelebilmiştik! Hâlâ beni buraya çağırmasının sebebini bilmiyordum ve bu yüzden de meraktan ölüyordum. Tabi biraz sinirliyimde. Sonuçta sırf bunu söylemek için beş dakika beklemişti. Beş dakika!
Içimdeki siniri sözlerime yansıtmamaya çalışarak;
" Evet." dedim. " Evet, zarfı aldım. Şimdi neden burada olduğumu söyler misin? "
Felicia yüzüne çok ama çok küçük sinsi bir sırıtma yerleştirdi ve bu beni geçen her dakika daha da geriyordu. Kendimi korku filmlerinin birinde gibi hissediyordum.
" O notu sana gönderen tek kişi ben değildim."
" Pardon? " dedim bir anda ne demekti bu şimdi. Bide bunun bi suç ortağımı vardı. Aman ne hoş (!)
" Ne demek istiyorsun? " dedim.
" Tristian." dedi. " Tristian bana her şeyi anlattı."
Şok olmuştum. Tristian'ın gelip geçici bir hevesi olan -ben öyle düşünüyorum.- bir kıza çok önemli bir şey söylemişti. Az sonra Felicia'nın ağzından çıkan şeylerin tamda düşündüğüm şeyler olmamasını umut ettim.
Sanki hiç bir şeyden haberim yokmuş gibi;
" H-Her şeyi derken?" dedim.
Kekelememi engelleyememiştim.
" Vampir olduğunuzu biliyorum Katherine. Ayrıca sizin şu liderinizin Tristian'ı uzaklaştıracağını ve beni de ilk gördükleri yerde öldüreceğini de biliyorum. Ben sizin hakkınızda her şeyi biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Innocent Blood
VampirosSıradanlıktan uzak bir genç kız. Bu hayatta bilmesi gereken her şeyi bildiğini düşünüyor. Ama sadece o öyle düşünüyor. Bitmek bilmeyen sırların doruk noktasında bulunduğunun farkında bile değil. Fakat sırlar er geç ortaya çıkar bir şekilde. Bu engel...