5

554 70 10
                                    

(Harry'nin partının şarkısı Bon Jovi-It's my life, birlikte okumanızı tavsiye ederim)

HARRY'NIN AĞZINDAN

"It's my life
It's now or never
I ain't gonna live forever
I just want to live while I'm alive"

Geldiğimden beri yerlerine yerleştirmeye fırsat bulamadığım kolileri masamın üzerine çıkararak açmaya başladım. Taşınmak yorucu bir işti ve ben kısaca işleri sevmiyordum, herhangi bir çeşidini.

"Müziğin sesini biraz kısmaya ne dersin?" Babam içeriden seslendi

"Hayır derim"

Acele bir kararla buraya taşınmak zorunda kaldığımız için kıyafetlerin düzenli bir şekilde konulduğunu söyleyemezdim, daha çok kolinin içine tıkılmış vaziyetteydiler. Tişörtleri tek tek çıkarak katladıktan sonra dolaba yerleştirmeye başladım.

"Geldiğimiz anda buradan da gitmek zorunda kalacağız" Kapının önünde dikilen babama baktım, gittikçe yaşlanıyordu. Göbeği son yıllara oranla hatrı sayılır bir şekilde büyümüş ve saçları da iyiden iyiye dökülmeye başlamıştı. Yaşadıklarımızın onu çok yorduğunu biliyordum. En azından anneme bunları yaşatmamış olmam büyük bir şanstı, belki de aramızdan ayrılması onu benim gibi bir oğlu olmasından kurtarmak içindi.

"Merak etme, buradan da kıçımıza bir tekme yememek için gerekli özeni gösteririm" Müziğin sesini biraz daha açarken ona gülümsedim, O ise bunun karşısında basit bir şekilde göz devirerek beni yalnız bırakmayı tercih etmişti. Koridorda yürürken duyacağımdan emin olduğu bir ses ile yakındı "Zor bir çocuksun Harry, bana gençliğimi hatırlatıyorsun"

Kıyafetlerin olduğu koliyle işim bitince onu kapının önüne fırlatarak içinde özel eşyalarımın bulunduğu diğer kolilerden biri ile ilgilenmek üzere onu kucakladım. Taşınırken onlara zarar gelmemiş olmasını umuyordum, kıyafetlerimi toplamak için tek bir koli yeterli olmuşken eşyalarımı ancak 2 tanesi ile taşıyabilmiştim. Ve onlar da son derece özensiz bir şekilde yerleştirilmişlerdi, o acele ve sinir ile zarar görmemeleri için önem almak aklımın ucundan bile geçmemişti.

Masanın üzerindeki bıçak ile bandı kestikten sonra koliyi açarak içerideki karmaşık yığına baktım, lisede futbol takımında kazandığım madalyalardan, şarkı sözlerimi yazdığım deftere, onlarca anı ile dolu grup fotoğraflarımıza  ve ses sitemlerimin bazı parçalarına kadar her şey buradaydı. Hatta lise yıllığımı bile kolinin en alt kısmında görebiliyordum.

Madalyaları çıkarak masanın üzerine bıraktıktan sonra istemsizce gülümsedim, futbolu gerçekten seviyordum ve müzikten sonra en başarılı olduğum şeyin bu olduğunu söyleyebilirdim. Hatta dürüst olmak gerekirse bu ikisi hayatta başarılı olduğum tek konulardı.

Daima forvette oynardım ve etrafımda sürekli dikkatimi çekmeye çalışan ponpon kızlar olurdu, attığım her bir golde izlemeye gelenler adımı haykırırdı. Bu hissi seviyordum, onlara selam vermek amacıyla tribünlere döndüğüm anda yükselen çığlıklara bayılıyordum. Takım kaptanıydım, elbette bunun her türlü avantajını sonuna kadar kullanmıştım. Okulda ne kadar seksi kız varsa hepsi ile takılmıştım ve bunu isteyen daima onlardı. Şu an olduğunun aksine o dönemde herkes tarafından seviliyordum, itiraf etmeliyim ki sevilmekten sıkıldığım anlar bile oluyordu. Evet, o dönemlerde gördüğüm aşırı ilgi sağolsun ki boktan herifin tekiydim.

Güzel günlerdi...

Futboldaki başarımın aksine akademik alanda tam bir hayalkırıklığıydım, bu nedenle bir koleje gitmek gibi bir niyetim hiç bir zaman olmamıştı. Evet, böyle bir niyetim olsa bile zaten başaramazdım.

Murder SquadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin