6

571 71 16
                                    

ARIA'NIN AĞZINDAN

"Mutfaktaki tabakları getirir misin?" Babamın sesini duyduğum zaman elimdeki kumandayı kenara bırakarak yerimden kalktım

"Getiriyorum"

"Günün nasıldı?" Bardakları özenle masaya koyuyordu.

"Yorucu ama güzel. Ama yine de yorucu" Omuz silktim

"Stajının bitmesine çok fazla kalmadı, bence fazladan bir ay daha dayanabilirsin"

"Hayır yıkılıyorum" diye yakınarak düşme taklidi yaptım. Babam ise buna gülerek tepki vermişti.

Mutfak tezgahına yerleştirilmiş tabakları alırken aklım Carla'nın Harry hakkında söylediklerindeydi. O kızın ölümünün Harry ile bir bağlantısı vardı ve bunun ne olduğunu bilmek istiyordum. Harry'nin bu konu hakkında konuşmak istememesini anlayabilsem de Carla'nın verdiği tepkiler, bariz bir şekilde bu konudan çekinmesi, içimi kemiren bu merakı daha da artırıyordu.

Bunun tıpkı Carla'nın da dediği gibi yalnızca bir kaza olduğuna inanmak istiyordum, sonuç olarak başka ne olabilirdi ki? Harry son derece tatlı bir çocuğa benziyordu, onu henüz tanımıyor olsam da kendini çok rahat sevdirecek biri olduğunu anlamak zor değildi. Rose'un ölümü, her nasıl olduysa, kesinlikle bir kaza olmalıydı.

Öte yandan bir kazanın Carla'yı böylesine ürkütmesi ve Harry'i rahatsız etmesi kulağa hiç
de mantıklı gelmiyordu.

Carla bu olaylardan Harry'e bahsetmemi istemediğini söylemişti, bunun nedeni gayet tabi ona bu kazayı hatırlatmak istememesi olabilirdi. İçinde bulunduğu telaşlı hale henüz bir anlam verememiştim ama bunun da kesinlikle bir açıklaması olmalıydı.

Eğer Harry'i biraz daha iyi tanıyabilseydim... Sanırım her şeyi anlamlandırmak daha kolay olurdu çünkü geçirdiğimiz birkaç günün haricinde aslında kim olduğunu bilmiyordum bile. Tek bildiğim, çok ama çok etkileyici bir çocuk olduğuydu.

Beni ona çeken bir şeyler vardı.

Babam mutfağa girerek düşüncelerimi böldüğü zaman mutfak tezgahına yaslanmış bir vaziyette öylece duruyordum.

"Burada ne yapıyorsun böyle?" Şaşkın bir şekilde bana baktıktan sonra yanıma gelerek az önce almamı istediği -ve benim tamamen unuttuğum- tabakları aldı.

"Yorgunluk..." diye yakındım. Elbette ona Cadılar Bayramı partisine birlikte gideceğim çocuğun eski sevgilisinin ölümü ile bir bağlantısı olduğundan,  bu bağlantının kuzenini bir nedenle rahatsız ettiğinden ve nasıl bir bağlantı olduğunu bilmediğimden bahsedemezdim. Bu nedenle her şeyi basite indirgemeyi tercih etmiştim, yorgunluk.

"Dünya üzerinde çalışan tek insan senmişsin gibi davranma" Güldü

Zilin çaldığını duyduğum zaman ona baktım "Birini mi bekliyordun?"

"Hayır" omuz silkti

"Aaron?" Aaron benim haylaz küçük kardeşimdi.

"Ödevlerini yapıyor"

Bulunduğumuz yer çok da merkezi bir yer sayılmazdı, gece hayatı diye bir kavram zaten yoktu. Akşam günbatımından sonra insanların mesaileri bitiyordu ve özellikle haftaiçi bu saatten sonra dışarıda insan görmek mümkün değildi

Şu an ise herkesin yemek saatiydi. İnsanlar muhtemelen evlerinde yemeklerini yiyordu, birazdan ise kimi kitaplarının başına kimi televizyonun karşısına geçecek ve henüz gece yarısı bile olmadan uykuları geldiği için uyuyacaklardı. Ertesi gün de aynı tempo ile devam edecekti, çünkü burası spontane hayatların yaşandığı bir kasaba değildi.

Murder SquadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin