Part 14

436 34 56
                                    

Ertesi gün, akşam saat 6.00 pm.
Lara'nın ağzından...

Ben bir aptalım.
Bu buz gibi havada içime atlet giymedim çünkü. Kendini kanıtlamaya çalışan, atletsiz küçük bir kız çocuğu gibiydim. Hatta onun gibi değil, tam da kendisiydim. Yanımda bir açıklamam, özrüm, kısacası kelimelerim yoktu. Ha bir de atletim yoktu ama Tom'un bununla pek ilgileneceğini sanmıyorum... Ne diyecektim ki? Ondan kaçtığımı biliyordu. Ama eğer gerçekten kaçsaydım buraya kadar gelmez, mesajlarına bile cevap vermezdim. Yani evet kaçıyordum ama, kaçıyormuş gibi değil. Daha çok saklanıyormuş gibi. Her neyse bu kaçtığım gerçeğini değiştirmez. Daha doğrusu saklandığım. Argh! Kısaca kaçabilirim ama saklanamam işte! Ama belki boğulabilirim? Gözlerinde...-

"Hey!" Karşımdan gelen tanıdık sesin tanıdık bedenine baktığımda yerimde sıçramıştım. Ne kadar çabuk gelmişti!?

"Ah tanrım!"

"A şey üzgünüm korkuttum mu?"

"Y-yok canım yani.. "

"E korkman anlamsız olurdu zaten yarım saattir karşında elimi sallıyorum."

"Ne?" 

"Ahh her neyse üzgünüm! Hadi baştan alalım." Derin bir nefes alıp karşıma oturmuş ve sanki ilk defa buluşuyormuşuz gibi konuşmaya başlamıştı. "Selam. Nasılsın?"

"Selam... İyi, sen?

Kafasını sanki bir şeyler ölçüyormuş gibi iki yana salladı. "Fena değil."

Kaşlarımı kaldırıp anladım dermişçesine yandaki camdan dışarıya baktım. Birkaç dakika sonra kahvelerimiz de gelmişti.
Önündeki kahvenin sıcak buharının yüzüne çarpmasına izin veriyordu. Gözlerimin ucuyla onu seyrediyordum ama yüzüm hâlâ pencereye dönüktü. Sonsuza dek buna devam edebilirdim fakat vücudumda salgılanan aşırı derecede adrenalin hormonu ve gözlerimin yuvasından çıkacakmışçasına ağrıması buna engel oluyordu. Bu çaresiz halimi anlamış olacak ki söze başlamıştı. Ya da sadece kibar olmaya çalışıyordu?

"Neden bana karşı böylesin?"

Kaşlarımı çatıp, gözlerimi kısmıştım. Bu "nasıl?" anlamına geliyordu.

"Oysaki ben sadece..." Cümlesinin devamını getirememişti. Sanki söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi. Bakışlarını yere çevirip derin bir nefes almıştı. Belki aldığı nefeste cümlesinin devamını getirebilecek kelimeler vardı? Ama o hikayenin sonunu değiştirerek, rahatlamayı seçmişti.

"İyi olmaya çalışıyorum..."

"Yalan söyleyip, kullanarak mı?"

"Ne?" Sözlerim karşısında şok olmuş gibiydi. Gerçekler karşısında şok olmuştu... Bu tek kelimeyi söylerken bile sesi çıkmamıştı. Öyle, tek bir nefeste söylemişti ki. Kendini savunma moduna geçmesi uzun sürmemişti ama. Klasik.

"Sana böyle yaptığımı mı düşünüyorsun!"

"Bana bağırma. Kavga etmeye gelmedim..."

"Ya ne için geldin peki Lara? Bana iftira atıp sakin kalmamı mı bekliyorsun!"

"İftira mı? Bunlar gerçekler Thomas. Olivia'dan ayrılacağım derken yalan söyleyen ben değildim. Ve yine ortada bir şey yokken bir anda iletişimi kesip sonra tekrar karşıma çıkan ve kafamı karıştıran da ben değildim."

"Hayır Lara. Biliyor musun, sonuncusu tam olarak da sensin. Sen ne hissediyorsan, ben de hissediyorum..." Eliyle çenemi yasladığım kolumdan tutmuştu. Birkaç saliselik bir şoktan sonra ani bir hareketle kolumu tuttuğu elinden çekip almıştım.

"Öyle mi? Üzgünüm ama ben öfkeden başka bir duygu hissedemiyorum." Sözlerimle beraber duraksamıştı. Sıkıntılı bir nefes alıp başını salladı.

"Tamam..." Bakışlarını tekrar aşağı çevirmişti.

"Tanrı aşkına neden hâlâ bu konuyu konuşuyoruz?"

Tekrar derin bir nefes almıştı. "Bilmiyorum, ben sadece seninle buluşmak istemiştim ama bunun bir hata olabileceğini düşünemedim."

"Sana bunun bir hata olduğunu hissettirdiğim için özür dilerim..."

"Hayır, dileme. Hata olan benim..."

"Hayır, değilsin."

"Ugh her neyse bu konuyu kapatsak?"

"Memnuniyetle..."

Hayatınızda görüp görebileceğiniz en tatlı sahte gülüşü yaparken devam etmişti. "Ee, ne yapıyorsun bu günlerde?"

"Hiç. Hayatta kalmaya çalışıyorum."

"Neden? Bazı şeyler yolunda gitmiyor mu yoksa?"

"Maalesef ki evet. Malum okul. Bir de aile sorunları var tabii..."

"Aile sorunların özel değilse acaba...?"

"Yok yani, onları özlüyorum ve onlar için endişeleniyorum. Geçen gün annemle konuştum da, ebem çok hastaymış..."

"Oh anlıyorum. Üzülme, umarım her şey düzelir ve eben iyileşir." Bu sefer yüzüne gerçekten samimi ve içten bir gülümseme takmıştı. Ne kadar çok gizlemeye çalışsa da gülüşünde ve gözlerindeki endişeyi görebiliyordum. Benim için üzülmüş müydü? Bilmiyorum...

"Umarım..." Biraz duraksadıktan sonra kabalık ettiğimin farkına varıp tam ben de ona neler yaptığını soracaktım ki ağzımı açtığım sırada söze girdi.

"Eğer, bir şeye ihtiyacın olursa, beni hiç düşünmeden arayabilirsin Lara."  Diyeceklerini bitirdiğinde gözlerimin en derinine bakmıştı ve bana söyleyecek söz bırakmamıştı bile. Kibarca gülümseyip "Teşekkürler." dedim.

Sohbetimiz böylece devam edip gitmişti. Ne o, ne de ben bir daha yaşananların konusu açmamış, yalnızca havadan sudan konuşmuştuk. Çünkü bu konunun uzayıp gideceğini biliyorduk. İkimizde birbirimizin kalbini kırmak istemiyorduk fakat dillerimizin acımasızlığı kalplerimizi ele geçiriyordu. Ona halen kırgın olan kalbim, daha fazlasına dayanamazdı zaten. Böylece ilişkimizin sadece yüzeysel bir arkadaşlık olduğunu kanıtlamıştık.

Ama onlar buna razı değildi...

.
~◇°○•'□"▪..



.
Uzun zamandır yoktum birileri demiş ki öldü, şimdi yazsınlar kraliçe geri döndü :d
*medya* 》 bugün ölmeler köşemizde *-*
Sonra teşekkür edersiniz. bye ;>

Nothing is a Coincidence. ~Tom Hiddleston~ [devam ediyor] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin