8. bölüm Ben neden çikolata kokusuyla uyanıyorum?

10 3 0
                                    

Deniz
Sabah gözlerimi açtığımda burnuma çok güzel bir koku geldi. Sıcak çikolataya benziyodu. Bir dakika ben neden çikolata kokusuyla uyanıyorum. Kafamı yukarı kaldırdığımda rüzgarın yüzüyle karşılaştım. Kolu belimdeydi ve ben ğöğsüne yaslanmıştım. Bir süre anlamsızca suratına bakınca nasıl bir konumda olduğmuzu  farkedip kalkmaya çalıştım ama homurdanıp beni kendine daha çok yasladı. "Rüzgar!" Dediğimde "Beş dakka daha." "Lan ne beş dakkası. Kalksana." Dedim ğöğsünden itirmeye çalışarak. Naptığnı farkına varmış gibi hemen kolunu belimden çekti. Gözlerini açıp kapattı. "Ya sen neden uyuyosun?" Dedim kaşlarımı çatarak. Omuzladını silkerek "Sen neden uyudun?" Dedi. "Ben uyuya bilirim. Beni uyandıra bilirdin." Dediğimde beni takmadan denize baktı. Telefonu çıkarıp saate baktım. "Okuka geç kalcam." Acele edersem yetişebilirdim. Yani umarım. Bisiklete binip hızla sürmeye başladım. Bir dakika sonra bisikleti durdurdum. Tabiya. Bugün pazar. Kaşlarımı çatıp hızla sahile geri döndüm.
"Bugün pazar olduğnu niye söylemiyosun?" Dediğimde kafasını kaldırıp "Sormadınki." Cidden mi? Elimi saçlarımın arasına atıp kaşıdım. "Sen gıcığın tekisin." Dedim. "Yani genelde farklı şeyler söylerler." Diyip kafasını geriye attı. "Mesela." Dedim tek kaşımı kaldırarak. "Hımm..." diyip düşünür gibi yaptı. "Yakışıklı, kaslı, uyumamda yardımcı olurmusun?, bu gece müsaitmisi? Bla bla bla bla." Deyip derin bir iç çekti. Son söylediği iki şey yüzümun kızarmasına sebep oldu. "Utandın sanırım." Dedi tek kaşını kaldırarak. "Ne utanıcam ya. Sana gelen ahlaksız teklifler beni ilgilendirmiyo." Diyip rahat bir görüntü sergilemeye çalıştım. "Kime göre ahlaksız?" Dediğinde ona garip garip baktım. "Bak ahlakın tanımını bilmiyosan sana sözlük anlamını söyle bilirim." Dedim onun gibi ukala olmaya çalışarak. "Gerek yok. Neyse. Senle şarkı söylemek güzeldi. Görüşürüz." Diyip gitti. Bu benim heycanlanmama sebep olmuştu. Normalde bir erkekten iltifat aldığımda gözlerimi deviririm. Böylede değişik biriyim. Ama bu beni heycanlandırmıştı. Üf salla. Tekrar bisiklete binip eve sürdüm. Ama busefer hızlı sürmedim.

Eve vardığımda okyanus hala uyuyodu. Saate baktım. Sekizdi. Bende yatağma yatıp uykuya daldım.

Çınar
Dün ilk görevimiz belli olmuştu. Bu görev için italyaya gitmemiz gerekiyodu. Hadi bakalım şimdi bunu denize anlat. Yataktan kalktığımda okyanusla deniz sofrayı kurmuşlardı. "Erkencisiniz." Diyip sofraya oturdum. İkiside gülümsedi.

Kahvaltıya başladığımızda kendimi hazırlayıp konuya giriş yaptım. "Deniz!" Diyip hafifçe ona döndüm. "Efendim abicim." Dedi neşeyle. Evet bakalım göreve döndüğmü öğrenince ne tepki vercek. "Deniz. Bizi göreve geri aldılar ve bir kaç günlüğne italyaya gitmemiz gerikiyo." Dedim sakince. Deniz bunu duyunca donup kaldı. Tam konuşcakken masadan kalkıp gitti. "Abi?" Dedi okyanus. "Evet okyanus. Abin ve alaz da geliyo." Diyip denizin odasına girdim. Benim girdiğmi görünce bana sırtını döndü. "Sarışınım yapma ama böyle." Diyip ona arkasından sarıldım. "Ya sana birşey yaparlarsa." Dedi hıçkırarak. "Onlar bize hiçbirşey yapamaz." Dediğimde "Babamda öyle derdi." Dedi ağlayarak. "Bak abicim... Ecelim geldiyse sokakta yürürkende ölebilirim." Dediğimde daha şiddetli ağlamaya başladı. "Ağlama. Ayrıca sence onlara hadlerini bildirmemiz gerekmiyomu?" "Sarı komutan iş başında" dedi hafiften gülümseyerek. Sesi çatlamıştı. "Evet iş başında. Uçağm ikide." Diyip burnunu sıktım. "Ha buarada iki üç günlüğne mehmet abilerde kalcaksın dediğim hafifçe gözlerini kısıp "O kim?" Dedi. "Babamızın en yakın  arkadaşlarından biri." Diye açıklama getirdim. Kafasını salladı. Onu kendime çekip sarıldım. Seni hayatım boyunca korucağma söz veriyorum kardeşim.

Ramon
Pencereden dışarıya özlemle bakıyodum. Şu son dört yıl asla geçmiyodu. Bütün gün camdan dışarı bakarak nasıl zaman geçirilir diğmi? Kapının önüne birinin geldiğni farkedince alexsander olduğnu düşünüp hemen uyuyomuş gibi yaptım. Kapı açılıp kapanınca korkum arttı. Onu her gördüğümde hissetiğim tek şey korku ve nefret. O yakınımda olduğu zaman korkum daha baskın oluyo. İçimden avril lavingene'in complicated şarkısını söyleyerek gerilimi azaltmaya çalıştım. "Kalk." Dediğinde hemen kalktım. Yine dayak yemek istemiyodum. Yine aynı içkisinden yudumlamaya başladı. "Yarın bir davet var benle katılcaksın." Dediğinde kafamı salladım. "Sana getirttiğim elbiseyi giy." Dediğinde yine kafamı salladım. "Keşke hep böyle olsanda seni incitmek zorunda kalmasam." Sesimi çıkarmadım. Artık okadar yorulmuştumki. "Beni okadar yordunki konuşcak gücüm bile yok." Birazda bu taktiği denicektim. Belki ona güçsüz olduğma inandırırsam biraz kaçma şansım artardı. "Nezaman beni sevceksin?" Dediğinde sert bir şekilde bakıp "Öyle bir zaman yok." Dediğim boynundaki damarlar belirgin hala geldi. Hemen ayağa kalkıp kendimi banyoya kitledim. Dayak yemekten bıkmıştım artık. "Aç şu kapıyı!" Diye sert bir şekilde bağırınca dizlerimi kendime çekip kulaklarımı kapattım. Kapıyı kırıp içeri girceğni biliyodum. Ama bir umut işte. Daha şiddetli kapıyı vurmaya başladı. "Bak açmazsan daha fena olur. Bunu biliyosun." Dediğinde titremeye başladım.
Kapı kırıldığında dizlerimi kendime biraz daha çektim. Saçımdan tutup beni su dolu küvetin yanına götürüp kafamı suyun içine daldırdı. Kafamı çıkardı. Bir kaç saniye nefes almama izin verdikten sonra kafamı tekrar suya soktu. "Nolur." Dedim ağlamaktan çatlayan sesimler. Tekrar ağlamaya başladım. "Beni sevene kadar bunlara mahkumsun." Diyip tekrar kafamı suya soktu.

Davet saati gelmişti. Üzerime beyaz alta doğru kabarak işlemeli bir elbise giyindim. Sırtı ve kollarım kapalıydı. Sırtımın kapalı olma sebebi kırbaç izleriydi. Evet gerçekten sırtımda kırbaç izleri vardı. Saçımı dümdüz yaptım. Yüzümdeki morlukları ve yaraları makyajla kapattım. İster istemez heycanlanmıştım. Sonuçta tam dört yıldır evdeki dört çalışan dışında insan görmemiştim. Odanın kapısı açlınca otarafa döndüm. Smokinini giymiş şaçlarını ise düzeltmişti. Onu ilk gördüğümde çok yakışıklı olduğnu düşünmüştüm. Gerçektende öyleydi. Ama bana tecavüz ettikten sonra sadece bir pislik olduğnu düşünüyodum. Bana yaklaştığında geri adımlar atmadım. Yine beni dövsün istemiyodum. Elini belime koyunca "Ah!" Diye inledim. İzler çok tazeydi. Buyüzden sırtüstü yapatamıyodum. Elini daha çok bastırdı. Tekrar dişlerimi sıktım. "Çok güzelsin." Diyip şaçlarımı kenara itip elini yanağma koydu. Yüzünü bana doğru yaklaştırınca kendimi geri çekmeye çalıştım. Ama buna izin vermeyip ensemden sertçe tutup beni dudaklarımı öptü. Kapı çaldığında içim biraz rahatladı.
Kaşlarını çatarak elini belimden çekti "Gel!" Dedi sertçe. "Aşağda sizi bekliyolar efendim." Dediğinde kafasını salladı. Adamda aynı şekilde karşılık verip odadan çıktı. Elimi tutup beni aşağıya indirdi.

Aşagıya indimizde koluna girmeye zorladı. Bu adam herşeyi zorla yaptırmak zorundamı?

Çınar
"Bakın planı bir daha anlatıyorum." Dedi hafız abi. Anlamıştık ama garenti olsun diye bir kere daha anlatıyodu. "Şimdi çınar sen ve avcı kadını ve adamı oyalıcaksınız. Karabatak çaylak mia'nın odasından bilgileri alıcaklar. Bizde çıkışı halledicez. Tamam mı?" Dediğinde "Tamam" dedik. Bir kaç dakka sonra mia'nın kardeşi alexsander geldi. Oda ablası gibi bir teroristi. Yanındada bir kız vardı. Oldukça küçük görünüyodu. Gözleri yeşil saçları siyahtı. "Mereba. Ben alexsander. Bu da sevgilim ramon. Sizinle ben ilgilenicem. Siz sam olmalısınız." Diyip beni gösterdi. Buraya gelicek kişilerle yer değiştirmiştik. Kafamı salladım. "Sizde..." dedi avcıya bakıp. "Jeck" dedi alexsanderin unuttuğu sahte adını söyleyerek. "Gecikmedim diğmi?" Dedi masaya  gelen bir kadın. "Yok. Tam zamanında geldin mia." Dedi adam gülümseyerek. Hadi ateş şu işi çabuk halledin.

Alaz
"Burasımı?" Diye sorduğumda ateş kafasını salladığın kartla kapıyı açtık. Oda çok güzeldi. Camdan dışarı baktım. Nerdeyse tüm italya gözüküyodu. Ama ben uçurumun kenarında oturup istanbulu izlemeyi tercih ederim. Odada çok az eşya vardı. L bir kotuk televizyon sehba ve cam kenarında şarap şişeleri... Üst katta ise yatak odası olduğnu tahmin ediyodum. Kasayı aramaya başladık. Ben alt kata karabatak üst kata bakıyodu. "Çaylak buldum." Diyince yukarı çıktım. Kasanın şifresini kırıyodu. Bir dakika içerisin bu işlem bitmişti. Kasanın içindeki bilgiseyarı çıkarıp onunda şifresini kırdı. Yüzünde memnun olduğnu belli eden bir sırıtış oluştu. "Evvet. Bitti bu iş." Diyip bir kablo çıkardı. Kablonun bir ucunu bilgiseyara diğer ucunda telefonuna bağladı. Bilgiseyardaki bilgileri kendi telefonuna aktardı. Bunların ne bilgisi olduğnu merakediyosanız bizim içimize sızmış bazı hainlerin isimleri. "Tamam çıkalım." Diyip ayağa kalktı. Tam odadan çıkyodukki kapının açılma sesini duyunca hemen bir yere girdik. Gelen kişi mia'dı. Çınar oyalayamamıştı. "Demek kanadadan geldin." Dedi mia. (İngilizce konuşuluyo) "Evet." Dedi adam çapkınca sırıtarak. Bir garsondu. Burda hiç iyi şeyler dönmiceğni farkettim. Biyan önce gitmemiz lazımdı. "Kanada baya soğukmuş. Ama sen ateş gibisin." Diyip ellerini garsonun boynunda birleştirdi. "İsmimden tiksindim." Dedi ateş kimsenin duymığcağı bir şekilde. Sessizce kıkırdadım. "Sende baya sıcak görünüyosun." Diyip mia nın belinden tutup kendine yasladı. Bu iş iğcene iğrenç yerlere giderken biyan önce yukarı çıkmalarını diledim. "Sana nekadar sıcak olduğmu göstermemi istermisin?" Diyip sanki mümkünmüş gibi biraz daha sokuldu. "Hemde çok." Diyip dudağna yapıştı. "Ozaman yukarda gösteriyim." Dediğinde adam onu kucağna alıp yukarıya çıkarttı. Hele şükür. Onlar yukarı çıktığında bizde sezsizce dışarı çıktık. Çok şükür yakalanmamıştık.

İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin