11. bölüm sapık anonim

10 2 0
                                    

1 hafta sonra...
Ramon
Herzamanki gibi cam kenarında oturmuş dışarıyı izliyodum. "Yarın istanbula gidiyoruz." Dediğinde tepki vermedim. Sonuçta yine bir odaya tıkılcaktım. Sesli bir nefes alıp verdim. Hala dışarıyı izliyodum. Kolumdan tutup sertçe ayağa kadırdı ve beni belimden tutarak kendine yasladı. "Ah!" Diye inledim. Sırtım çok acıyodu. Daha bir hafta olmuştu ve izler hala tazeydi. Dokununca nekadar acıdığnı biliyodu. Parmaklarını sırtımda gezdirdiğinde dişlerimi sıktım. Kulağma eğilip "istanbula gittiğmizde yaramazlık yapma." Diyip boynumu öptü. Hala eli sırtımda geziyodu. Artık korku acı çaresizliklik... bu duygular ve daha fazlasını aynı anda hissetmeye alışıktım. İyi şeyler hissetmeyeli okadar çok olduki nasıl birşey olduğnu unutmuştum.
Fırat
Fizik dersine bayıldığım halde şuan okadar çok sıkılıyorum ki. Aslında hoca iyi ve tatlı biri. Derside iyi anlatıyodu. Ama nedense dinleyesim yoktu. Sanırım bende... bende nevar bilmiyorum. Sonunda ders bittiğinde hemen ayağa kalktım. "Hadi dışarı çıkalım." Dedim sabırsızca. Bizimkiler kafasını salladı. Anlamıyorum nasıl tenefüslerde oturabiliyorlardı. Seksen dakka boyunca oturmaktan popom dümdüz olmuştu. Ah şu blok dersler. Sınıftan çıktım ve arka bahçeye gittim. Burda pek kimse olmazdı. Kafamı geriye atarak gözlerimi kapattım ve temiz havayı içime çektim. Gelen bildirim sesiyle yerimden sıçradım. Bir bildirim gelmişti.

Bilinmeyen numara: Çok klasik.😪
Gözlerimi kısarak mesaja baktım. Bu kimdi ya. Umursamayarak mesajı silceğim sırada cevap vermeye karar verdim.
Fırat: Kimsin?
Diyip cevap bekledim. Ama cevap vermedi. Zil çaldığında yerimden kalktım. Sınıfa girdiğimde etrafıma göz gezdirdim. Acaba bu sınıftamıydı. Gelen bildirim sesiyle telefona baktım.
Bilinmeyen numara: Boşuna etrafına bakma beni bulamazsın.
Bilinmeyen numarayı 'sapık anonim' olarak kaydettim. Lan ben bunu neden kaydettim ki?
Sapık anonim: Dur beni ne diye kaydettin tahmin ediyim. Sapık anonim. Doğru mu?
Tekrar etrafıma göz gezdirdim. "Fırat noluyo?" Dedi şimay. "He. Şey. Yok birşey." Diyip sıraya sırtımı yasladım.
Deniz
Televizyonun karşısında heycanla yeni başlayan muhteşem ikili dizisini seydiyodum (Kıza bak. Daha başlamayan diziyi seyrediyo🤣). Kendimi orta yaşlı kadınlar gibi hissediyodum. Gerçi aksiyon filmiydi. Ayrıca aşırı derece kerem bursin fanıyımdır. Kapının açılma sesini duyunca poyrazla aynı anda kapıya uçtuk. Abim bizi kapıda görünce kaşları hayretle havaya kalktı. Tabi kardeşinden böyle bir ferformans beklemiyo. Abimin boynuna sarıldım. Tabi poyrazın boyu yetmediği için bacaklarına sarıldı. "Tamam anladık. Çok özlediniz ama yaşamam için bana sarılmayı kesmelisiniz." Ikimizde aynı anda geri çekildik. Abim poyrazı kucağna aldı. "Bu akşam mehmet beylere ziyarete gidiyoruz. İtiraz yok." Dedi bana bakarak. Dudaklarımı büzüp "Ya abi bu daha dizinin ilk bölümü. Lütfen izliyim. Nolur." Dedim. "Neyse sonra izlersin. Hadi hazırlan." Dediğinde somurtarak odama girdim. Üstüme mavi bir t-shirt ve buz mavisi bir pantolon giyindim. Saçlarımıda at kuyruğu yaptım. Makjay yapıp yapmamak konusunda kararsız kaldım. Bir yanda üşenıyorum bir yandanda yapmak istiyodum. Gerçi üşencek birşey yok sadece bir allık sürcem. Yüzüme çok az pembe allık sürdükten sonra salona gittim. Abimde pek fazla kasmamıştı. Beyaz bir t-shirt siyah ceketi ve siyah kotu vardı. Bizim ufaklığın ise nane ve limonun (cizgi film. Biliyosunuzdur) olan bir t-shirt ve kısa bir şort vardı. "Bu özelliğne bayılıyorum. Ne güzel yarım saat bekletmiyosun?" Deyi elini omzuma attı. "Hadi hadi gidelim!" Dedi poyraz olduğu yerde zıplayarak. İkimizde gülümsedik. Abim onu kucağna aldı ve evden çıktık.
Rüzgar
Şimdi bu kız nereden çımıştı. Zaten günde dokuz saat görüyodum. Neyse bir kaç saat çekebilirim heralde. Zil çaldığında sıkılgan birşekilde ayağa kalktım. Salona geldiklerinde zoraki bir şekilde gülümsedim.

Sohbet acayip sıkıcı gidiyodu. Denize baktığımda ise onun bir yere daldığnı gördüm. Ne düşünüyosa sıkılmıyoya benziyodu. Daha fazla dayanamığcamı anlayıp ayağa kalktım. Deniz bu kalkışımdan dolayı yerinden sıçradı. "Oğlum nereye?" Dedi babam. "Aşağı iniyorum." Dedim. "Denizle in. Bak oda sıkıldı yaşlı muhabbetinden." Dedi yine babam. "Gelmek istermisin?" Dediğimde kafasını salladı. Oda sıkılmıştı.
Beraber oyun odasına girdik. "Senlede birşey yapılmazki." Diyip elimi şaçına daldırdım. "Nerden biliyosun?" Dedi kaşlarını çatarak. "Kız olduğum içinmi?" Diyip kollarını ğöğsüne bağlayıp kaşlarını kaldırdı. "Aynen." Dedim. Bizim kızlar olsa onlarla birşeyler yapılıyodu. Ama bu cici kızlarla napılır ki? "Zula -ilk türk yapımı oyun- oynalım." İşte şimdi beni şaşırtmıştı. "Sen ve zula oynamak."

Dedim onu baştan aşağıya süzerek. "Çok iyi oynarım. Seni yenmek iki saniyemi alır." Dedi ukala bir tavırla. Kendine güveniyodu.
"Tamam cici kız. Ozaman bir iddaya girelim." Dedim sırıtarak. "Tamam. Girelim. Neyine?" Dediğinde "Kaybeden okula pijamayla gelcek." Dedim. Bir kaç saniye düşünüp kafasını salladı. Hadi başlayalım ozaman.

"Evet

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Evet. Ben kazandım." Diyip oyun kumandasını sehbaya bıraktım. Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Bu kızı sinirlendirmek hoşuma gidiyodu. "İstanbul genelinde ikinci olduğmu söylemişmiydim." Dedim sırıtarak. Dahada çok sinirlendi. "Adi pislik. Madem istanbul genelinde birinciliğin var neden benle iddaya giriyosun vicdansız." Diye bağırmaya başladı. Yüksek sesle bir kahkaha attım. Dahada sinirlendi. "Oyun konusunda istanbul ikincisisin ama adilikte dünya markasısın." Dedi. Bir süre saydırdıktan sonra puf minderlerden birine oturdu. Duvardaki saate baktım. Daha onbirdi. Büyük ihtimalle bir yarım saate giderlerdi. Ona farkettirmeden kısa bir bakış attım. Kulaklığıyla müzik dinliyodu.
Bir ondakika sonra sıkıntıyla tavanı izliyodum. Böyle olmığcanı anlayıp cici kızın yanına gittim. Beni farketmemişti. Kulaklığın tekini çıkarıp kulağma taktım. Pamela'nın istanbul şarkısını dinliyodu. Bu şarkı kaç yılında kamıştı. Hala bunu mu dinliyodu. Bir kaç saniye şaşkınca bana baktıktan sonra hemen elimden kulaklığnı aldı. Kendi kulaklığnı çıkartıp bana bağırmaya başladı. "Hastamısın sen? Nediye izinsiz kulaklığmı çıkartıyosun?" Omuz silkerek "Sıkıldım." Dedim. Derin nefes alıp verdi. "Sen benden birşeyleri habersiz birşeyleri almaya ne meraklısın. Önce ilk-" diyip sustu ve alt dudağnı ısırdı. "Öne ilk neyi almısım ben?" Dedim tek kaşımı kadırarak. Ben bu kızdan ne almış olabilirimki. "Sanane. Of sana hesap mı vercem?" Diyip kapıya doğru ilerledi. Kolumu karnının önüne koyarak durdurdum ve önüne geçtim. "Senden ne almışım?" Dedim. Gözlerini kaçırıp "Hiç birşey. İzin verirsen yukarı çıkcam. " diyip hareketlendiğinde kollarından tuttum ve kulağna eğilerek "Sakın o geceki giydiğin picamayı giyme. İki senden ne aldığmı öğrencem." Diyip geri çekildim. "Picama giyceğim konusun anlaştık ama nasıl giyceğim konusunda anlaştığmızı hatırlamıyorum." Dedi şeytanı bir gülümsemeyle. Göz devirip "Sen bilirsin? Eğer biri yavşarsa beni şuçlama yani." Dedim. "Meraketme kimse bana yavşayamaz." Diyip odadan çıktı.

Bu bölümde böyle olsun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu bölümde böyle olsun.

Tumblr den beni takip etmek isteyen olusa yazsın.

İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin