paradise/9

11.9K 773 420
                                    

9

"Yemek yemek istemediğine emin misin Hoseok-ah?"diye sordu Seokjin kolunu onun omzuna atarak.

Hoseok kafasını sallarken ben beyaz tişörtümü buz mavisi pantolonumun içine sıkıştırıyor, bir yandan da Hoseok'a bakıyordum. "Hyung sana söyledim. Jimin ile beraber stüdyoda yemek yedik. Aç değilim."dediğinde kaşlarım havaya kalktı.

"Jimin ile yemek mi yedin?"

Gözleri bana dönerken, "Evet."dedi. "Onun dans stüdyosuna gittim ve beraber yemek yedik. Gerçekten güzel vakit geçirdik. Hem eğlenceli birisi de."deyip sırıttı. "Seni de eğlendiriyordur kesin."

Ona gözlerimi devirdim. "Hoseok'un gelmesine gerek yok, biz gitsek de olur."dediğimde anında, "Yah! Hyung!"diyerek itiraz etmeye başladı. "Ben de gelip Jeonggukie ve Taehyungie'yi kutlamak istiyorum!"dedi.

"O zaman o çeneni kırmadan önce hyungunu dinle ve sus."diyip ona kaşlarımı kaldırarak baktığımda homurdanmasını tutuyormuş gibi ağzını büktü ve bana kötü bir bakış atıp kollarını göğsünde birleştirdi. Konuşmadığını görünce derin bir nefes alarak sol elimle kemerimi düzeltip Seokjin'in yanında duran Namjoon ve Hoseok'un saçlarını okşayan Seokjin'e baktım. "Artık gidelim."

Onlar da beni onaylarken son kez bir şey unutup unutmadığımızı tartışmış, Taehyung ve Jeongguk ikilisine toplu olarak aldığımız hediyeyi de aldıktan sonra evden çıkmıştık. Yol boyunca her zamanki gibi Seokjin hyung espriler yapmış, Hoseok ve Namjoon esprilerine gülmüş, ben ise onları dinlememiştim. Aklımdaki tek şey Jimin'di. Nasıl bu hale gelmiştim cidden bilmiyordum ama omegam başka bir şey düşünmeme izin vermiyordu. Onu günlerdir görmüyordum. Eğer sesini de duymasaydım çıldırabilirdim de. Bu his benim için ilk olduğu için gerçekten kendimi güçsüz hissediyordum. Jimin'i, alfamı bulduğumdan beri kendimi güçsüz hissediyordum.

Sonunda evlerine geldiğimizde Seokjin hyung kapıyı çalmış, birkaç saniye sonra kapı açılmıştı. "Hoş geldiniz!"diyen sesi duyduğumda gözlerimi ellerimden ayırıp kafamı kaldırdım. Jimin'di. Tanrım. Sesini sonunda telefondan değil de canlı duymak mükemmeldi. Yüzünü önümdeki Seokjin'in geniş omuzları yüzünden göremiyordum ama ah, Tanrım. Şükürler olsun. Sonunda alfama kavuşuyordum.

Hayatımda hiç böyle bir şey için sevinebileceğimi düşünmemiştim ama işte. Kendime engel olamıyordum. Eşleri için çıldıran omegalar, betalar görmüştüm ama kendimi asla böyle bir şey için sabırsızlanırken hayal etmemiştim.

"Merhaba Jimin-ah."diyerek Seokjin ona karşılık vermiş, ardından ise içeri girmişlerdi. Ben ise arkada kalbim boğazımda atarak Seokjin, Namjoon ve Hoseok'un içeri girişini izlemiş, ardından ise sonunda yüzünü gördüğüm alfama dönmüştüm.

Nefesimin kesilmesi çok normaldi. Teni parlıyordu, yüzündeki gülümseme beni öldürecek kadar muhteşemken duruşu ve bana bakışı bile beni tamamıyla küçük, savunmasız bir çocuk gibi hissettirmişti. "Merhaba."dediğinde titrek bir nefes alıp ona doğru bir adım attım. Beyaz, sade bir tişört giymişti. Benimki gibiydi ama ön kısmı biraz genişti. Tişörtünü siyah dar pantolonunun içine sıkıştırmıştı ve Tanrı biliyor ya çok seksi duruyordu. Boynundaki kolyesi, pantolonun kemeri, bileğindeki bileklikler, parmaklarındaki yüzükler... Her şeyiyle mükemmel duruyordu ve ben çok özlemiştim onu görmeyi. "Merhaba sevgilim."diyerek elini belime koyup beni kendisine çekti. Kalbimin hızı bir anlığına bile olsa dinmezken Jimin gülümsemiş, ardından ilk önce burnunu yanağıma sürtmüş sonra ise dudaklarını yanağıma bastırmıştı. "Yoonie... Kokunu çok özledim."diye fısıldayarak dudaklarını dudağımın kenarına da bastırdıktan sonra boynuma eğilmiş, belimdeki eli sıkılaşırken bu sefer burnunu boynuma sürtmüştü. Bedenlerimiz fazla yakındı. Çok fazla. "Seni çok özledim."diyip dudaklarını da boynuma bastırdığında, titreyen dizlerim yüzünden ellerimi onun omzuna koydum. "Ji-Jiminie-"

Paradise | yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin