*4*

271 15 8
                                    

    4 gün oldu. Tam 4 gün önce telefonumu tuvalete atıp sifonu çektim. Annem dahil kimsenin meraktan öldüğünü sanmıyorum.

    Hastane kokusu ciğerlerimde dans ederken ben vasiyet yazsam mı yazmasam mı düşünüyordum. Sonuçta %60'lık bir yaşama oranım var. Belki de yaşarım diye geçirdim içimden. Ama bir beyin ameliyatına giriyorsanız ve %40 ölüm ihtimaliniz varsa... Bence vasiyet yazmalıyım.

    Annem Amerika'daki iş gezisinden yarın dönüyordu. İşte tam da bu yüzden bugün ameliyat olmak harika bir fikirdi.

    Aslına bakarsanız ölmekten hiç korkmuyordum. Daha doğrusu korkuyu bile hissedemiyordum. Hiçkimseye karşı sevgi hissedemiyordum. Nefret bile edemiyordum. İnsanlarla arama ördüğüm duvar hissetmemi önlüyordu. Ne olucaksa olsun dedim. Zaten sevgisiz yaşanmazdı.

    Doktorun sevimsiz yüzünü karşımda gördüm. Ne olursa olsun geçen sefer rolünü güzel oynamıştı. İçimden kesin ölmemi istiyor diye geçirdim. İşte bir ortak noktamızı bulmuştum.

    Doktorlar beni ameliyata hazırlarken içime korkunun dolmasını bekledim. Onun yerine hastane kokusu ciğerime doldu. İşte gidiyoruz.

    10-9-8-7....

                     *       *        *

    "Bir haftaya kalmaz tamamen kendine gelecektir Bayan Pendra."

    Beyazdı. Her yer beyazdı. Beyazı çok severdim ama ben siyah görmeyi dilemiştim. Ayak sesleri duydum. Gitgide yakaşan ayak sesleri. Gördüğüm beyazlık yerini hastanenin koyu mavi tonlarına bırakmıştı.

    Başımda hemşireyi ve o sinir bozucu doktorumu gördüm. Annemin çığlıklarını duydum bir de onu sakinleştirmeye çalışan bir erkek sesi.. Kesinlikle tanıdık bir ses değildi. Annem amerikadan evli olarak mı döndü acaba diye düşünsem de ihtimal vermedim.

    Sonra annemi yanıbaşımda gördüm ve yanında da tanımadığım sesin sahibi olarak tahmin ettiğim çocuk vardı. Annem birden bu yabancıya sarıldı. Çocuk ilk başta şaşırmış ve öylece kalakalmıştı ama sonra annemin sarılmasına karşılık verdi.

    Annem bana zarar vermeyecek şekilde sarıldı ve sonra göz yaşlarını tutamadı. Çocuksa bana dik dik bakıyordu, annemin ağladığını bile fark etmemiş gibiydi.

    Annem göz yaşlarını sildi sonra da yanındaki çocuğu göstererek " Lisa bu Jason, yeni yan komşumuz. Bugün arabam bozulduğu için beni buraya o getirdi." dedi ve çocukta deminden beri üzerimden ayırmadığı bakışlarıyla " Hey Lisa." dedi.

    Konuşmaya çalıştım ama boğazım feci yanıyordu. Birkaç öksürükten sonra ancak " Merhaba Jason." diyebildim. Gülümsedi böylece bende sağ tarafında küçük bir gamze olduğunu fark ettim.

    Kendimi biraz daha zorlayıp " Anne burdan ne zaman çıkabiliriz?" dedim. " Bir haftaya kalmaz çıkarız hayatım, neden bana söylemedin?" yutkundum. Bu anın geleceğini biliyordum. Boğazımda geçmek bilmeyen bir düğüm vardı ve korkuyordum. Herkes benden nefret edecekti. Oysaki herşeyi  hastane odasında endişeli insanlar görmemek için yaptım. Sessizce ölüp gidecektim ama aptal beynim yaşamama bir kere daha izin verdi.

                    *        *        *

    (Birhaftasonra)

    "İşe ne zaman dönmen gerekicek?" dedim. Ama cevabı biliyordum. " Yarın,tatlım." ondan da bu beklenirdi. Sadece bu.

    " Bir şeye ihtiyacın olursa Jasonlara gidebilirsin, sena iyi bakacaklarına eminim." dedi. En son istediğim şey kalbini kıracağım yeni bir arkadaştı. " Ne demessin." dedim ama beni duymadı. Ben hastanedeki eşyalarımı yerleştirirken o Amerika'ya gitmek için eşyalarını topluyordu. Sinirbozucu!

                  *         *        *

    ( Birsonrakigün )

    Zil sesinin çalmasıya beni kendine mıknatıs gibi çeken yatağımdan kalktım. Beni şu anda gören bir zombi sanıp kaçabilirdi ve bu benim gayet hoşuma giderdi. Annem hangi cehennemdeydi? Sonra istemsizce saate baktım, saat sabahın onuydu.

    İstemsizce kapıya gittim ve yüzümü buruşturarak açtım. Karşımda çakma sarışın bal rengi kocaman gözleriyle hafif kilolu tanımadığım bir kadın duruyordu. Kadın o kadar neşeli görünüyordu ki piyangoyu tutturmuş sanabilirdiniz. Kadının bembeyaz dişleriyle güzümsemesi beni rahatsız etmeye yetiyordu.

    " Ah Lisa, tatlım! Jason'ın bahsettiği kadar tatlıymışsın. Zaten o da birazdan gelir, JASOOOON!!" Jason kim? Bu kadın kim? Kadının elindeki kutular da neyin nesi? Ben güzel bile değilim ki. Ama en önemlisi bu benim tamamen zıttım olan kadın beni sabah uykumdan etti. Bunu yapmamalıydı..

    "Siz kimsiniz acaba? " dedim fazla nazik çıkartmaya çalıştığım sesimle. " Ben yeni taşınan yan komşunuzum! Sen bana Liz diyebilirsin." dedi. Pekala Liz, an itibariyle senden nefret ediyorum. Daha sonra arkadan kumral saçı bir çocuk kafası belirdi. Liz'in ben izin vermeden içeri girmesiyle bu çocuğun hastanede tanıştığım Jason olduğunu hatırladım.

    " Merhaba Jason." dedim. O bana elimde bıçak üstmde de kanlar var gibi bakarken ben dalgınlığı geçsin diye yüzüne doğru el salladım. " Jason, sen iyi misin?" dedikten sonra kendine geldi ve elindeki poşetleri içeri koyduktan sonra " Şey Evet.. Ben sadece adımı hatırlamana biraz şaşırdım." dedi. Omuz silkip " Hafızam kuvvetlidir." dedim fazla egoistçe.

    Onu içeri davet ettiğimde hala aptal aptal bakınıyordu. Liz çoktan mutfağa geçmiş bir şeyler hazırlıyordu bende Jason'ı salona götürdüm.

    Liz hiç gecikmeden önümüzdeki sehbayı yiyeceklerle donattı. Kendinizi saray mutfağında sanırdınız. Böyle bir annesi olmasına rağmen Jason'ın nasıl fit durduğunu merak ettim. Evet evet, pazuları vardı biraz.

    Birkaç şey atıştırdıktan sonra Liz'e rutin sabah koşuma çıkacağımı söyledim ve yukarı kattaki odama üstümü giyinmeye çıktım.

     Döndüğümde Jason ayakkabılarını giyiyordu Liz ise ortalarda yoktu. " Nereye?" diye sormatan kendimi alamadım. " Köşede harika bir pizzacı var, gerçi sen zaten biliyorsundur. Oraya gidiyorum." dedi.

    Bu çocuk çok sessizdi, benim tarzım değil ama Joe'dan harika diye bahsetmesi beni gururlandırmıştı. " Birlikte gidelim ben de Joe'ya uğramayı planlıyordum zaten." dedim. Yüzündeki gülümsemeyle birlikte gamzesi de belirdi. Birlikte yürümeye başladık.

    Joe gerçekten iyi bir sırdaştı, ameliyat olacağımı ona söyledim diye hatırlıyorum. Bu saatte dükkanda kimse olmazdı bu yüzden kapıyı açar açmaz " Hey Joe, Ben ölmedim! Yine." dedim.

    Hayır. Hayır. Hayır. Olamaz. Yeşil-kahverengi gözleri biraz sinir biraz endişeyle baktı. Bunu beklemiydum işte. Önce beni sonra da yanımda şaşkınlıkla bakınan Jason'ı süzdü. Endişenin yerini biraz sinir almış gibiydi. Konuşmuyordu. Sonunda bu garip sessizliği bozan Calum oldu. " Lisa! Sen nerelerdeydin? Ölmedim de ne demek?" dedi ve benim yakınıma geldi.

    Ashton sonunda dünyaya dönmüştü ve soğuklukla belirsizlik arasında "Sen nerelerdeydin?" dedi. Boğazıma bir düğüm indi. Konuşmak istemedim ama mecburdum. " Ben ölmeyi umuyordum." dedim. Sesim bana ait gibi değildi, öyle savunmasız çıkmıştı ki 6 yaşındaki oyuncağını kaybetmiş kızlar gibiydi. Sulu göz falan değildim ama gözlerimden birer damla yaş aktı. Onları böyle görmek ve şu an içinde bulunduğum duruma ilgili değildi bu. Deminki sesimle ilgiliydi.

    Ne kadar da güçsüzleşmiştim. Kendime öyle acımış öleceğime öyle inanmıştım ki arkamda bıraktıklarımı önemsememiştim bile. Bencildim. Hemde çok. Dünyadaki en kötü insandım. En son Calum'un bana sarılan bedenini hissettim. Bense ona karşılık veremeden bedenim hissizleşti. Gözlerimi yumarken gördüğüm son şey Ashton'dı.

    Sinirli bakmıyordu. Tanrıya sükürler olsun.

   

Kelebek Hissi // a.iHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin