Esmer olanın masaya atılan parayı eline alışını izledi. İçindeki parayı saydıktan sonra ne Jungkook'a ne Woo Jin'e bakıp kapıya yürüdü.
''Taehyung.''
Arkasına dönüp Woo Jin'e baktı.
''Seninle bir şey konuşacağım.''
Küçük olan verilen işaretle odadan çıktı ve kapının önünde volta atmaya başladı. Acaba ne konuşacaklardı?
''J-Jungkook?''
Arkasına dönüp baktığında kendisinden kısa olan ve ısırılası tombul yanaklara sahip elinde dosyalar tutar arkadaşına baktı.
''Jimin!''
Arkadaşına sarıldı ve duyduğu hıckırıklarla sırtını sıvazladı.
''Bebek gibi ağlamayı kes Jimin. Çok çirkin oluyorsun.''
Kafasına yediği dosya ile gülme krizine girdi.
''Sensin çirkin!''
Kapının açılmasıyla ikili o tarafa döndü.
''Burada kalıyorum Jungkook. Seninle aynı odayı paylaşacağım.''
Jimin'e kısa bir bakış attı. Jimin'in yüzündeki ifadeden tedirginliği anlaşılıyordu.
''Ne oldu Jimin?''
''O kim Jungkook?'' Bilmemiş gibi yapıyordu karşısındakinin onu sıkıştırmaması için.
''Ş-şey o b-''
''Sadece bir kaç kere konuştuğu ve hiç bir şeyini bilmesi gerekmeyen bir insan Park Jimin.''
Jungkook'un odasının bulunduğu yere gitmesiyle Jimin tedirginlikle dudaklarını dişledi ve sanki daha yeni duyuyormuşçasına şaşkın bir ifadeyle Jungkook'a döndü.
''N-ne kadar saygısız öyle değil mi?''
''Öyle deme Jimin. Belkide geçmişi kötüdür.''
''Neden onu savunuyorsun?''
''Ş-şey yani bi-bilm-''
''Bana sakın ondan hoşlandığını söyleme.''
''Ho-hoşlanmak?''
Hoşlanmak da neydi? Birini gördüğünde kalbinin hızla pompaladığı kanı tüm kılcal damarlarında, kısaca tüm vücudunda hissettiğin, kalbinde kelebekler uçuran şey miydi hoşlanmak?