Önünde durdukları eve baktı küçük olan.
''Burada ne yapacağız?''
''Bir süre burada kalacağız.''
''Beni neden getirdin?''
''Çok soru soruyorsun Jeon. Şimdiye eve girip ısınmıştık bile.''
Arabadan inip üzerinde anahtar aranarak yürüyen büyüğünü izledi. Emniyet kemerini uzun bir uğraştan sonra çözmeyi başardı ve arabadan indi. Koşarak açık olan kapıdan içeri girdi ve kapıyı kapattı. Hava cidden çok soğuktu.
İlk iş olarak şömineyi yakan büyüğünün yanına gitti.
''Git ve yiyecek bir şeyler hazırla Jungkook.''
Fazla büyük olmasa da karmaşık olan evin içinde mutfağı buldu ve ağzına kadar dolu olan buzdolabına büyük gözlerle baktı.
Ne yapmalıydı?
Uzunca düşündükten sonra yapabildiği tek yemek olan bulgogiyi yapmak için dolaptan et ve sebze çıkardı.
Eti tavaya koyup altını yaktı ve sebzeleri doğramaya başladı.
''Jungkook! Hızlı ol hadi.''
Hyunguna söverek ellerini biraz daha hızlandırdı ve pişmiş etleri tabağa koyup üzerine doğradığı sebzeleri serpti.
Chopstickleri de alıp içeri gitti. Şöminenin karşısında oturan esmerin yanına geçti.
''Eee... Ne konuşacağız?''
''Bana söylemek istediğin bir şey var mı Jeon?''
''Ne gibi?''
''Sevdiğin kişi gibi.''
''Huh?''
''Sevdiğin biri yok mu?''
''Hayır.''
Aniden başını küçük olana çevirdi ve burunları değene kadar ona yaklaştı. Tabağı çoktan bir kenara koymuş ve kaçmaması için kollarını Jungkook'un beline dolamıştı.
''Ne yapıyorsun Taehyung?''
''Peki ya şimdi?''
''Ne şimdi?''
''Şimdi söyler misin sevdiğin kişiyi?''
Sesinin tınısı sert olmak yerine yumuşak ve sakindi. Parlak kahverengi gözlerini Jungkook'un gözlerine dikmiş merakla bakıyordu.
''Ee... Ş-şey be-''
Dudaklarında hissettiği iki ince et parçasıyla gözleri sonuna kadar açıldı ve gözlerini yavaşça kapayıp dudaklarını hareket ettirmeden duran büyüğüne baktı.
Gözlerini yavaşça kapadı ve kollarını esmer olanın boynuna doladı.
Hayatın ağırlığını ve acısını sakinleştiriciler değil aşk unutturmuştu onlara...