Arslan'dan
Begüm hamileyken çoğu zaman adını ne koyacağımızı konuşurduk. Ama sanki her isim yetersizdi. Vereceğimiz ismin bir anlamı olmalıydı. Yılların acısını hem yansıtan hem de silip atan.
Herkes fikrini söylerken Begüm duruma el atmış, ismi doğumdan sonda kendisinin seçeceğini söylemişti. O günden sonra da isim önerileri rafa kalkmıştı. Ben de karıma destek olmuştum bu konuda. Onun hayatı benimkinden zor geçmişti. Aşkı kabullenmesi benimkinden daha sancılı bir süreçti. Anne olmayı kabullenmesi...Işık'ı kaybedişimiz...Herşeyin sonunda artık tek umudumuz bebeğimizdi. Ve küçük mucizemizi kendi canından can vererek içinde büyüten de Begüm'dü. Bu yüzden oğlumuza yakışacak ismi seçeceğinden şüphem yoktu.
Ve sonunda ismi belirlemişti. Daha küçük bir çocukken öldürülen abisinin adı...Hem kaybedilenlerden bir iz hem de gelecek umutlarının yansıması.
Anlamı bile geleceği Işık tutuyordu. Doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyle ayırmak demekti Furkan. Doğumdan bir kaç gece önce aklıma gelmişti Begüm'ün abisi. İsminin anlamını ozaman araştırmıştım. Çok hoşuma gitmiş ama kararı Begüm'e bıraktığım için dile getirmemiştim. Her zaman olduğu gibi yine aynı şeyi hissedip aynı şeyleri düşünmüştük.
Bir kez daha farkettim ki bu dünyada bize birbirimizden daha çok yakışacak tek bir kişi bile yoktu.
Zaten her halukarda kabulüm olan isim daha bir anlam kazanmıştı. Begüm'e gülümseyip içimden geçeni söyledim.
"Kalbimiz gibi aklımızın da bir çalışmasına bayılıyorum. Ve bir kez daha diyorum ki sana benden bana senden başkası haram."
Kucağımdan atlayıp gülümsedi. "Biliyorum bebeğim. Ve oğlumu bulduktan sonra bu güzel sözlerini ödüllendireceğimden emin olabilirsin. Hadi şimdi gidelim de ellerinin kalıntısından kurtulayım. Malum uzakta geçen ayların kaşıntısı birikti."
"Ozaman gidip hem kaşıntını giderelim hem de oğlumuzu bulalım."
Ve o an farkettim ki Begüm yine haklıydı. Ben onu iyileştiriyordum ve o bunu istemediği için uzak tutuyordu kendini benden. Ama ona bunun aksini ispatlayabilirdim. Benimle iyileşirken de oğlumuzu bulabileceğimizi göstermeliydim. Bunun da yolu bu gün elimizdeki adamlardan hangisi piyonsa onu bulmak ve konuşturmaktı.
Depoya gider gitmez her birini yan yana dizilmiş elleri tavana bağlanmış halde bulduk. Biz içeri girince biraz korku biraz da nefret vardı bakışlarında.
"Aşkolsun beyler. Bi hoşgeldin yok mu? Aa ama afedersiniz haklısınız mekan bizim. Bizim hoşgeldiniz dememiş lazım değil mi? Arslancığım hoşgeldiniz der misin arkadaşlara?"
"Seve seve güzelim."
Tabi hoşgeldiniz deme yöntemimiz burun kemiği kırma ile biten bir durumdan ibaretti. Ve tek tek her birinin burun kemiğinin kırılma sesini duyuracak sert yumruklarla misafirperverliğimi gösterip bir iki adım geri çekildim ve eserini izledim.
"Fena olmadı sanki."
"Ama eksik kaldı bebeğim. Oradaki çene kasları hani bize diye bağırıyorlar. Hadi boyunları bükük kalmasın."
"Tabi ki...Ben çok misafirperver bir ev sahibiyim biliyorsun."
Ve karımı kırmadan çene kaslarına da burunlarıyla aynı işlemi uyguladığımda eserimden gayet memnundum.
"Ellerim de epeydir kaşınıyordu. İyi geldi..."
"Bu daha alıştırma biliyorsun. Malum sırayla yapılacaklar listemiz var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veliahtlar (Bsk-2)-TAMAMLANDI-
Ficción GeneralBen sokak kızıyım adlı hikayemin devamı olacaktır... Anne-Baba olmayı daha öğrenemeden boşluğa yuvarlanan veliahtlarımız eskisinden daha tehlikeli şekilde sahalara geri dönüyor... ** "Ben esersem mevsimler değişir bebeğim öğrenemedin mi hala?"