"Minseok!" İsmini çığlık atar gibi bağırdıktan hemen sonra ayaklarımı yere vura vura Minseok'un odasına giriyorum. Gayet sakin bir şekilde gözlerini okuduğu kitaptan kaldırıp bana bakıyor. O an onu gözlerimden çıkan ışınlarla öldürüyorum, ancak bunu o da dahil hiç kimse fark etmiyor. Derin derin nefes alırken elimdeki kırmızı mektubu önüne fırlatıyorum. "Bu şey senin başının altından çıktı değil mi?" Nefesimi düzene sokmaya çalışırken, odaya gözlerini kaşıyan Jongin giriyor."Sabahın bu vaktinde gene ne diye cırlıyorsun?" Dipnot geçeyim, saat öğleden sonra üç. Hızla kafamı birazdan cesedinin üstünde tepinebileceğim derecede sinirlendiğim Jongin'e çeviriyorum. Bakışlarımı görünce geriye doğru gidiyor, ancak ayağı halıya takıldığı için kıçının üstüne düşüyor. Tam o sırada Minseok ayağa kalkıp sırtıma sarılıp, beni geriye dogru çekiyor.
"Hayır Baekhyun. O salak daha çok genç." Sesini incelterek şu klişe filmlerdeki kadın oyunculara benzetmesi komiğime gidiyor. Ancak buna bile gülemiyorum. Bakışlarımı ona çevirince, ellerini kaldırıp özür dilercesine bana bakıyor.
"Sana yemin ederim, hatta Jongdae beni öpsün ki ben yapmadım." Arkadan Jonginin 'o da bir gün olur illa' diye mırıldanışını duyuyorum. Kaşlarımı kaldırıyorum. Minseok'un şu hayattaki tek ciddi olduğu konu Jongdae'dir. Ve de 'Jongdae beni öpsün ki' diye bir cümle kuruyorsa eğer anlayın ki, o konuda daha önce hiç olmadığı kadar ciddidir. Bakışlarımı yerde oturan Jongin'e çeviriyorum. Çevirdiğim anda kıçını tutarak sızlanıyor. Kaşlarımı çatıyorum.
"Derhal G.K.Ş.P.C toplantısı yapıyoruz." Emin emin kapıya doğru yürürken, arkadan Minseok'un 'o nedir ki?' diye mırıldanışını duyuyorum. Arkamda dönüp yüzüne bakıyorum.
"Güzel Kıçlı Şerefsiz Park Chanyeol tabii ki." İkisi de kaşlarını çatıyor. "Herif yok ettiğimi düşündüğüm küçüklük ifşalarımı göndermiş bana." İkisinin de aynı anda gözleri büyüyor. Gülmemek için kendilerini zor tuttuklarını tahmin edebiliyorum. Fakat fazla takmadan yatağımın üstündeki zarfı elime alıyorum. Biraz süre sonra yanıma koşuşuyorlar. Rezil fotoğraflarıma bakarken ikisinin de gülmemek için zor durduğunu fark ediyorum. Fotoğrafları çevirirken gözüme gaz çıkarmaya çalışır gibi zorlandığım bir fotoğraf takılıyor.
"Neden bir insan bebeğini gaz çıkardığı anı ölümsüzleştirir ki?" Yanımdaki Jongin artık kahkaha atmaya, hatta bir insandan çıkıp çıkmadığına emin olamayacağınız kadar hayvanımsı garip sesler çıkarmaya başlıyor. Kaşlarımı çatıyorum. Fotoğrafın sağ alt köşesindeki saat, tarih ıvır zıvırlarının yanında 'küçük bebeğimiz Baekkie gaz çıkarıyoor~' diye bir yazı okuyorum. İçimden güzel küfürler savuruyorum. Takmayıp diğer fotoğrafı çevireceğim sırada Jongin elimdeki fotoğrafı alıyor.
"Bunu ebediyen saklamak istiyorum hyung. Almamda bir sakınca var mı?" Dudaklarını büzüp, şirin ifadeler takınıyor. Kim Jongin... istediğini elde edebilmek şirinlik yapıp kalbinizi çaldıktan sonra anırarak gülen bir ayı... Ancak yapabileceği hareketlere kanabilecek kadar saf olmayan ben yavaşça gülümsüyorum. Hâlâ istediğinde kararlı ve bu yüzden daha da şirinlik yapmaya başlıyor. Bir anda elimi sırtına dokundurup, elindeki fotoğrafı alıyorum. Sırtından tikinin olduğunu çok yıllar önce garip bir olayla öğrenmiştim. Fotoğrafları zarfa koyarak odama gitmek için yürümeye başlıyorum. Ancak yarı yolda geri dönüp,
"G.K.Ş.P.C toplantısını tek başıma yapacağım beyler. Sonuçta hayatım kıçının etrafında dönen adam bana en rezil fotoğraflarımı gönderdi ve bu ciddi bir konu." Diyorum. Tekrar kırmızı zarfa bakıyorum. Ardından kafamı kaldırıp leş kokan çorabını Jongin'e koklatmaya çalışan Minseok'a. Sanırım tüm hikaye burada başlıyor. İşlerden kovulmalarım, evden kaçıp marketten kutu sütler almalarım, Jongin'in yüzüstü yere düştüğünde, 'kıçım gitti' diye bağırmaları ve Minseok'un halka seslenir gibi horlayıp, ertesi gün, 'horlamıyorum saçmalamayın' diye yalanlamaları... Sanırım tüm hikaye burada başlıyor. En başından değil, aksine en ortasından, en merak edilen yerinden, işte tam da bu yüzden biz buna çürük vişne kokulu geceler diyoruz. Çünkü gece geç saatlere kadar düşünebileceğim ve beynimden burnuma doğru o çürük vişne kokusu geldiğinde her şeyi unutmak isteyebileceğim manyak bir hayat yaşıyorum. Ama olsun, binlerce adet çürük vişne kokulu gecelerim olsa bile bazen bu saçma hayat döngüsünde bir yerde beni garip bir şekilde mutlu etmeye yetebilen şeyler olabiliyor...
O zaman hikayenin en garip yerinden, Jongin'in hasar gören değerlisi için bağırmalarından ve Minseok'un horlamalarından başlayalım...
Yani en ortasından,
En merak edilen yerinden...
* * * *
Bir merakla 'neden benim mutlu fikim yok? neden hepsi karamsar? diye sorgulamaya başladığımda aklıma böyle bir konu düştü.
Ve de bunu çok fazla yazmak istedim.
Umarım bu fikin tam konusu oturduğu zaman sizin de hoşunuza gider. Şayet benim gözümde minnak bir bebikten farksız *-*
Neyse neyse neyse..
Gecenin çok geç saati oldu, bu yüzden hepinize iyi geceler. Ben kenardan köşeden kaçıp saklanacağım bir dahaki yb ye kadar. Bu sırada siz kendinize dikkat edin *öpücük emojisi*
💞💞💞💞💞💞💞

ŞİMDİ OKUDUĞUN
çürük vişne kokulu geceler ve şaraptan gömlek // chanbaek
Hayran Kurgu"Hay sizin Jongin kadar baş düşsün taşınıza be!" Minseok elindeki kitabı bir kenara fırlatıp sinirle bağırdı. Jongin ile birbirimize baktık. Eliyle sakince ensesini sıvazladı. "Yani diyorum ki yeter artık. Cidden yeter. Geçirdiğin şu bilmem ne kokul...