Önce ayakkabılarını gördüm. Siyah rugan. Sonra jilet gibi gabartin pantolonu, zehir yeşili.Geldi, tam karşımda ki masaya oturdu. Utanmadan sıkılmadan geniş geniş bakmaya başladı bana, yüzünde alaycı bir gülümsemeyle. Sahi, komik mi duruyordum?
Bekliyordum ki selam versin, bekliyordum ki garsonla bir içki göndersin, bekliyordum ki...Bekletti beni öylece gözlerini bir an için ayırmadan. Belki bir saat boyunca baktı öyle, denize bakar gibi..
Sonra kalktı yanımdan geçti ve gitti. Bu kadar.
Ertesi gün, aynı saatte yine aynı şey. Bu kez daha uzun inceledi beni. Yine gözünü kırpmadan, tatlı bir rahatlıkla. Ertesi gün yeniden..
Bir geyik avcısı olduğunu anlamalıydım, beni kalbimden tek kurşunla vurmak için ne kadar gerekiyorsa o kadar bekleyebilirdi.
Kalbimi ona döndürüp sabitlemem için bekliyordu adını bile bilmediğim gizemli adam.
###
Sabah gözümü açar açmaz aklıma O düştü. Gitmeliydim. Her gün beni bir filmmişim gibi izlediği o köhne kafeye gitmeliydim.
Yüzümde anlamlandıramadığım bir gülümseme eşliğinde yatağımda doğruldum.
Son bir haftadır her sabah böyleydim zaten. Aklıma ve küçük yüreğime bir yabancının hakim olması beni mutlu ediyordu. Pekala saçmalıktı. Ama kendime engel olamıyordum. Çoktan kendimi O'nun büyüsüne kaptırmıştım.
###
Saat 10.03 idi. Genelde akrep tam 10'u gösterdiğinde burada olurdu. Ama bugün gecikmişti. Sorun değildi, benim zamanım diğer bir çok insan gibi değerli ve ya özel değildi. Elbette bekleyebilirdim.
Garsona samimi bir gülümseme gönderdiğimde bir kaç saniye içinde yanımda belirmişti. Beni konuşmadan anlayan insanları seviyorum.
"Ne sipariş ediyorsunuz?"
Aynı benim ki gibi samimi bir gülümseme yerleşmişti suratına sarışın çocuğun.
"Im, çikolatalı bir kahve lütfen."
Sarışın garson defterine notunu alarak tekrar bana döndü.
"Bugün geç kalmışa benziyor, değil mi?"
Söylediği ile afallamıştım. Farkında mıydı yani? İç sesimi duymuş gibi konuştu yine çatallı sesiyle.
"O'nun buraya sırf seni görmek için geldiğine yemin bile ederim. Seni nasıl izlediğini görüyorum da, ahh harika bir çift olabilirsiniz!"
Suratıma hücum eden kırmızılıkla birlikte tatlı bir tebessüm hediye ettim geveze garsona. Ne kadar da açık sözlüydü böyle..
"O'nu tanımıyorum. Bizi bir çift gibi görmemelisin. Bu yanlış.."
Beynimin yüzde doksanı gün boyunca O'nu düşünürken bu sözleri sarfetmem saçmaydı elbet.
Garson bize bakan birileri varmı diye sağı solu kontrol etti ve bana doğru hafif eğildi. Yüzünde muzip bir ifade vardı.
"Ben KyungSoo'yu çok iyi tanıyorum. Bu kafeye resim çizmek için gelir. Bilirsin, üst kattan bakınca nar çiçekleri ile dolu bir bahçe ve göl gözüküyor. KyungSoo doğaya bayılır. Ve çizeceği bir şeye uzun bir süre odaklanır ve kendi evinde beynine kaydettiği görüntüleri kağıda döker. Ne demek istediğimi anlamışsındır umarım."
Ağzım açık bir halde garsonun dediklerine kulak verdim. Ne yani? Beni mi çiziyordu? Neden ben?
"B-bu olanaksız beyefendi. Lütfen işinize dönün."
Çünkü O'nun beynimi meşgül etmesi zaten büyük bir sorundu.
Garson tekrar gülümseyerek başıyla selam verdi."
"Çikolatalı ha? Daha birbirinizi tanımıyorsunuz ama zevkleriniz uyuşuyor. Bu mükemmel!"
O da mı çikolata seviyor?!
Garson,lütfen O'nun hakkında bana bu kadar bilgi verme! Yoksa eve gider gitmez çikolata banyosu yapabilirim!
Sarışın garsona sert bir bakış atınca arsızca gülümseyen suratı düştü ve hemen mutfağa yöneldi.
Bu sırada büyük cam kapının açılmasıyla suratımı soğuk rüzgarın okşaması bir oldu. Sonbahar olmasına rağmen hala rüzgarın ani dokunuşlarına alışamamıştım.
Kafamı usulca kaldırıp üşümeme sebep olan kişiye baktım.
KyungSoo.
Sonun da geldin..
Gözleri hemen benim oturduğum masaya dönmüştü. Bunu seviyorum.
Üzerinde ki siyah kabanın ona nasıl yakıştığını sorgulamak istesem de bunu minik yüreğim kaldırmazdı. İnce bacaklarında yırtık lacivert bir kot vardı. Üşütürsen ne olacak aptal?
Daha tanımadığım birini önemsiyor olmam ne kadar saçma olsa da umursamadım. Bunu da seviyordum.
Küçük adımlarla tam karşımda ki yerini aldı. Koca gözlerinin bir kısmını örten kahverengi saçları bakışlarını buğulaştırıyor olmalıydı. Güzel pembe dudaklarını aralayarak derin bir nefes bıraktı ve bana odaklandı. Her zaman yaptığı gibi. İşte bunu hem seviyor hem de bayılıyordum!
Garson dumanı üstünde tüten kahvemi masama ağır ağır yerleştirirken sessizce fısıldadı.
"Bak yine seni izliyor. Kesinlike sana aşık!"
Gözlerimi kocaman açıp, arkasını dönüp giden sarışına baktım. Önyargı kusmuştu resmen!
Elbette bana aşık değildi. Sadece..beğeniyor olabilirdi. Daha tanımadığı birine aşık olacak kadar deli değildir umarım.
Aslında bir yanım bunun gerçekleşmesini deli gibi istese de, sustum. Böyle boş hayaller kurmak gereksizdi.
Gözlerimi zorlukla normal hallerine çevirip bakışlarımı kahveme diktim. Suratım bu kadar kırmızı iken ona bakamazdım.
Sıcak kahvemden zorlukla bir yudum alıp ürkekce bakışlarımı tekrar O'na çevirdim.
Bu..kadar mükemmel olman kuralla aykırı!
Güzel göz kapaklarını yummuş, uzun kirpikleri titreşirken kalın dudaklarına bir tebessüm yerleşmişti. Camdan süzülen güneş ışığı saçları ve kapalı gözlerine vururken bu kadar eşsiz bir görüntüye şahit olduğum için Tanrı'ya sonsuz teşekkürlerimi ilettim.
Kalbim benden izinsiz hızını arttırırken büyülenmiş gibi O'nu izliyordum. O kadar harikaydı ki, kendimi şanslı hissetmiştim.
Usulca göz kapaklarını araladı ve güneş ışığının vurmasıyla kahverengi gözleri daha da parıltılı görünmüştü. Işıktan rahatsız olup ellerini güneşe siper etti.
Zarif elleri nefesimi kesmişti. Ellerinin güzelliğini unutturan ise bu sevimli hareketiydi. Güneşten kaçan yavru bir yarasa gibiydi. Gidip sarılmamak için kendimi zor tuttum.
Sahi, bu kadar mucizevi bir adamın nasıl ilgisini çekmiş olabilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need you// kaisoo
Fanfiction"Birlikte üşüyeceğimiz bir kış sabahında görüşmek üzere."