32.Bölüm

1.3K 128 17
                                    

Jongin'in Anlatımı~

"Ş-şaka değil mi? Ciddi değilsiniz, değil mi?"

Yeol kollarımdan tutarak beni kendine çevirdi. Bu söylediklerine inanmak istemiyordum.

"Sakin ol. Kyungsoo'yu kurtaracağız Jongin."

Kafamı hızla sağa sola salladım. İnanmıyordum. Bunların hepsi şakaydı. Benim hazineme kimse dokunamazdı!

Kollarından kendimi zorlukla kurtardım ve kapıya doğru koşmaya başladım. Her şey benim suçumdu!

Baekhyun Hyung hızla atılarak belimden kavradı ve beni geriye çekti. Öne doğru uyguladığım güç etkisizleşince kendimi yerde buldum. Başımı her ne kadar sert vurmuş olsam da aldırmıyor ve yerde debelenmeye devam ediyordum. Kendime sinirliydim. Onu yalnız bıraktığım için yüreğim acıyordu..

Yeol kollarımı, Baekhyun Hyung'da kurtulmaya çalıştığım bacaklarımı sabit tutmaya çalışıyordu.

"Yah! Sakinleş! O iyi olacak!"

Gözlerimden yaşlar birbir dökülürken nefesim kesikleşmeye başlıyordu. Soo'ma. Benim hazineme. Zarar gelirse kendimi asla affedemezdim.

Ve. Uzun yılların ardından lanet yüzünü gösteren astım krizim. Yine bana geri dönmüştü.

Vücudu baştan aşağı titremeye başlıyordu. Hissizleşiyordum. Nefes almak. Ne zaman bu kadar zor olmuştu?

Uçsuz bucaksız kara bir girdap. Ve ilerisinde bana gülümseyerek bakan bir çift yeşil göz. Babam.. Yanına mı geliyorum..?

Yazar'ın Anlatımı~

Suho son hazırlıklarını da yaptı ve silahını çekmecelerin birine yerleştirdi, aletine ihtiyac duymadı. Sandalyesini uyuyan erkeğinin başucuna çekti ve onu izlemeye koyuldu. Bu adam mükemmeliğin tanımıydı. Kesinlikle öyleydi.

Kahve saçlarını arkaya atarak izlemeye devam etti Soo'yu. Ona bakarken gözleri kamaşıyor ve ince dudakları kıvrılıyordu. Dolan gözlerini elinin tersiyle silerek ayağa kalktı.

Ölmek için daha çok gençti. Yüzünde tek bir kırışıklık yokken kalbinde binlerce çizik vardı Suho'nun.

Bu dünyaya katlanamıyordu. Para içinde yüzmekten ve sevgisizlikten nefret ediyordu. Tek bir dostu yoktu onun. Sadece sevdiği yakışıklı bir adam vardı. O da asla onun olamayacaktı. Bunun bilincindeydi. O zaman, son dakikalarını onun suratına bakarak geçirebilirdi. Bedeni yanıp kül olana dek hayalinde ki adama itaat edecekti. Ölümünün, yaşayamadığı hayatının bedelini çıkarmasını istiyordu..

Soo kıpırdanmaya başlayınca Suho'da yatağın karşısında ki yerine geçti. Soo bir kaç sevimli sayılabilecek mırıltının ardından gözlerini ovarak açtı. Elbette tam karşısında Suho'nun kurulu bir ölüm makinesinin içinde olmasını beklemiyordu. Adamın suratında onlarca kırmızı ışık vardı. Nişancıların suratını param parça etmesini istiyordu.

Gözleri korkuyla açılırken cenin pozisyonu aldı güzel adam. Suho ise acıyla kahkaha attı. "Bana bak Kyungie. İyi hissediyor musun?"

Soo titreyen bedenine zorlukla söz geçirerek adama baktı. Korku tüm bedenine hakim olurken tek kelime edemedi. Bu korkunç görünüyordu!

"Ölümüm havalı olmalı diye düşündüm. Zengin ölümü. Aslında üç ay sonrası için planlamıştım bunu ama dayanamıyorum Soo. Merak etme, ben yok olduğumda buradan rahatlıkla gidebileceksin."

Tekrar kahkaha attı ve bir adım geriye attı.

Soo'nun dişleri birbirine vururken aynı zaman da sayıklamaya da başlamıştı.

"Beni öldürme. Öldürme. Öl-"

"Ben öleceğim! Senin gözlerinin önünde huzura kavuşacağım."

Suho bir adım daha geri adım attığında vücudunun her bir noktasında kırmızı ışıklar belirdi. Nişancılar tek bir hareket bekliyorlardı. O hareket gelince Suho'yu delik deşik eceklerdi. Aşık olduğu adamın karşısında..

Soo son gücüyle haykırdı.

"Yapma bunu! Hayır! Yapma!"

Deli gibi ağlarken ölmek isteyen adamı ikna etmeye çalışıyordu. Ama faydasızdı. Suho samimi bir gülümseme hediye etti erkeğine. Asla onun olamayacak erkeğine.

"Keşke benim yerimde olabilseydin. Keşke senin yerinde olabilseydim. Keşke bir günlüğüne de olsa hissedebilseydin kalbimi kalbin de.. Beni sevmeni istedim Kyungie. Beni fark etmeni istedim. Beni merak etmeni istedim."

Soo'nun nefesi kesildi. Artık ağlamıyordu. Öylece bakıyordu Suho'ya. Yaşadığı bu travmatik olay onu çoktan mahvetmişti.

"Beni reddetin. Resmimi çizmen önemli değildi ki Kyungie. Ağlayarak uzaklaştığımda neden peşimden gelmedin? Beni hissetmeni istedim. Yağmuruma toprak olmanı istedim.."

Suho artık ağlamaya başlamıştı. Berbat hissediyordu. Hisleri onu dipsiz bir kuyuya sürüklüyordu. Sevdiği adama cansız bedenini hediye etmek istiyordu. Hemen.

Soo sıklaşan nefesiyle konuştu. Kalbi korkunç bir derecede acıyordu.

"B-ben iğrenç biriyim. A-affet be-beni!"

Suho acıyla gülümsedi.

"Karanlığı severim Kyungie. Hem de çok. Çünkü kusurları örter. Hataları, pişmanlıkları gizler. Bu yüzden ölmeliyim.Sana sahip olmayı bile beceremeyen kusurlu biriyim."

Soo yatakdan bir hışımla kalkarak Suho'ya doğru koştu. Sert ses onu durdurmuştu.

"Sakın! Sakın yaklaşma!"

"Yapma! Buna değmem! Yemin ederim ki değmem!"

"Sen benim hayalimsin Kyungie. Sonsuza dek de öyle kalacaksın.."

İki elini havaya kaldırmasıyla vücuduna ardı ardına kurşunlar isabet etmişti Suho'nun. Aptal aşığın..

Cansız bedeni tanınmayacak bir halde yere serilirken Soo çığlık çığlığa ağlıyordu. Kalbi ve beyni duracak gibiydi. Suho'nun cansız bedenine bakarak dizleri üzerine çöktü ve bağırarak ağlamaya devam etti.

Kendine lanet ediyordu.. Kalbine onlarca bıçak sokuluyormuş gibi acı çekiyordu, kendisi yüzünden ölen bir adam..Psikolojikman çökmesinin yanında ruhu çekilmiş gibi de hissediyordu.

Suho'nun kanları oluk oluk akarken gözleri yerinden fırlayacakmışcasına ağlamaya devam etti çaresiz adam. Bunun hiçbir işe yaramayacağını bilmesine rağmen..

*Ne dram oldu bu bölüm böyle.. Hala Jongin'den nefret ediyor musunuz? Yorumlarınızı merak ediyorum. Sevgilerle.^^

i need you// kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin