17.Bölüm

1.9K 159 8
                                    

Jongin'in Anlatımı~

Cidden ot gibi yaşamak bu olsa gerek. Saat sekize yaklaşıyordu ve ben sabahtan beri evimin içinde dolanıp duruyordum. Yatmak, film izlemek, yemek yemek, tekrar yatmak. Hayatım bundan ibaretti.

Sinirlenip kapalı kahve tonlarında ki saçlarımı çekiştirdim. Kendi kendime delirecektim sanırım.

Yerimden kalkıp cam pervazının yanına ilerledim ve mermere oturdum. Doğa, benden daha çok eğleniyor gibi duruyordu.

Rüzgar sert esintisiyle ağaçları döverken aynı zamanda gölün üzerinde bir sürü içiçe geçmiş dalgalar da oluşturuyordu. Bu beni keyiflendiriyordu. Gülümsedim.

Gözlerimi kararmaya yüz tutan gökyüzüne çevirdim. Ay şimdiden bir kısmını gözler önüne sermişti. Bu görüntü beni mest etmişti. Tekrar mutlulukla gülümsedim.

BAM! Gözlerim hala aydayken beynimden bir film şeridi geçti.

Kafede beni izleyen güzel bir adam, bana diğer yarısı olmamı söyleyen aynı adam, ellerimi sıcaklığıyla şenlendiren, gülümsemesiyle içimde ki aşk filizlerini harekete geçiren o mükemmel adam...Kyungsoo!

Aklıma birden bire biriken bu karelerle kendime geldim. Kyungsoo. Benim Soo'm. Şuan o korkunç evde bulunuyordu! O lanet olası sokakda her ne kadar korkmuş olsamda hazinemi orada yalnız bırakamazdım! Yine o belirsiz varlık bana zarar verecek olsa da bunu yapacaktım. Tekrar o gülümsemeyi görebilmek için onu oradan çekip çıkaracaktım!

###

Hafızamın güçlü olması ilk defa işime yarıyordu. Soo'nun evinin yolunu avcumun içi kadar iyi biliyordum.

İçimde sıkıntı yaratan sokağa adımımı atmıştım. Yine görünmez bir tekme yeme ihtimalimi göz önünde bulundurarak adımlarımı hızlandırdım. Mor bina. Oh.

Koşarak binaya girdim ve herhangi bir nefes hissetmeden Soo'nun kapısına ulaşmıştım. Tanrım, şükürler olsun!

Kapıyı adeta kırarcasına yumruklamaya başladım. Bir iki saniye sonra kapı aralandı ve bir beden göründü. Yüzü çökmüş, saçları birbirine girmiş ve buradan bile belli olan huzursuzluk dalgaları yayan bir Soo. Ne kadar da özlemiştim böyle. Onu rahatlatmak adına gülümsedim.

"M-merhaba Soo."

Sanki beni daha yeni fark etmiş gibi gözlerini kocaman açtı ve kolumdan çekerek beni evine soktu. Bu hallerini yeni keşfediyor olsam da seviyordum.

"Burada olmamalıydın Jongin! Oh! Ne yapacağız şimdi?! Hem...Dur bir dakika! İkinci defa buraya sağ salim gelebilmen imkansız! Neler oluyor?"

Endişelenince ne kadar sevimli olduğundan haberi yoktu. Bu kadar tatlı olmasının bana zararlı olduğundan da haberi yoktu. Gülümsedim.

"İyiyim. Şimdi bana salonu gösterir misin?"

Gözleri yine büyüterek şaşkınca baktı bana. Şuan boynunu vakumlamak istesemde yapamazdım.

"Aa, takip et beni."

Evinde bile simsiyah dolanmasına akıl sır erdiremezken onu izledim. Minik kalçası ilk defa bu kadar çok ilgimi çekiyordu. Dar omuzları tam da onu sarabilmem için yaratılmış gibiydiler. İnce bacakları boyuna göre uzundu. Her santimetre karesini incelemek istiyordum. Tanrım! Bu küçük adam beni yerlebir ediyordu!

Bence aşk, onu her gördüğünde ne hissettiğini bilemeyeceğin kadar yoğundu. Ona bakıp hiçbir şey hissetmediğini sanmak ama aslında çok şey hissetmekti ki, karar verememekti.

###

Üzerimde resmen bir minyatür duruyordu. Başını göğsüme yaslıyor ve yüzü avuçlarımın içinde kalıyordu. Bir eliyle tutamakta güçlük çektiği bir fincandan yeşilçay içiyordu. Elleri üşüyordu ve fincan yordamıyla ısıtmaya çalışıyordu.

Söylediklerime gülerken ellerini kollarımda gezdiriyordu.Neden herşeyin ağır çekim hareket ettiğini sorgulamayı bırakalı çok olmuştu.

Sanki içimde tüm unzuvlarımı bağlayan bir ip vardı ve o gülümsedikce düğüm düğüm oluyordum. Gözlerinin bıçak gibi olduğuna yemin edebilirdim. Liğme liğme oluyordum bu şefkatle bakan bakışlarının huzurunda.

Ne çok konuşuyordum. Kalbimden dilime neler dökülüyordu. Merdivenlerden çıkarken adımlarını sayıyor, beni dinlerken yarım saatte beş kez dudaklarını ıslatıyor, gözlerine düşen perçemlerini sevimli bir şekilde üfleyerek itmeye çalışıyordu. Bense eriyordum.

Yanağını okşamamı,boynunu öpmemi seviyordu. Her yeri aydınlatıyordu ve bunun farkında bile değildi. Yüreğime aniden düşen bir meteordu fakat o bunu bilmiyordu.

Parmaklarımı tamamlayan küçük zarif elleri vardı. Tüm benliğiyle köprücük kemiğime yerleşsin istiyordum.

i need you// kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin