Bir hazine bulmuş gibi gözleri ışıltıyla parladı. Daha ne kadar dayanılmaz olmayı planlıyorsun Kyungsoo?
"Seoul'da yalnızsın değil mi?" dedi sesinde ki merak tınısıyla.
"Ne gibi?"
"Yani..Yalnız işte..Kimsesiz. Ruhen yalnız.Nasıl söyleyeyim..Öyle bir halin var ki.."
"Anlıyorum, anlıyorum..Tamamen yalnızım.Ama Seoul'da değil. Bütün dünyada yalnız. Küçüklükten beri.."
"Bende yalnızım.." dedi. Masanın üzerinde sahipsiz duran ellerimi sıcaklığıyla bezelerken ben yine farklı diyarlardaydım.
Devam etti;
"Hasta bir kedi yavrusu kadar yalnızım.."
Kalbime bir ok saplandı. En derinine, en acı veren cinsinden...
Tutuşlarına karşılık vererek gözlerine baktım heyecanla. Kırık bir kalbi vardı Kyungsoo'nun. Bunu bakışlarından okuyordum.
Yüzünde bir gülümseme vardı, buruk sayılmazdı ama içten hiç değildi.İnsanlar aynısını benim gülümsemem içinde söylüyorlardı.
Bu gülümsemeyi bir tek onlara sahip olanlar bilirdi.Sevdiği birini kaybettikten sonra oluşan gülümsemeydi bu. Bir daha asla ne samimi ne de içten olabilirdi bu gülümseme..
"Bana gelmeye ne dersin? Kahve ikram edebilirim. Ve inan buranınkilere hiç benzemez."
Neşeyle cıvıldadım onun güzel suratını eskiye çevirebilmek için. Başarmıştım. İçimi eritip yok edecek kadar mucizevi bir gülümseme sundu bana. Beynim işlevini yitirmişdi elbette..
"Olur. Evini merak ediyorum Jongin."
###
Yeol beyaz L koltuğuma yayılarak sert sesiyle bağırdı.
"Ne kadar da hızlısınız böyle! Ahaha.."
"Saçmalama. Üzüntü bulutları başında dolaşan bir adama yardım etmek istedim o kadar."
"Bu adam, aşık olduğun adamsa işler değişir Jongin."
Haklıydı. Evime gelecek kişiden deliler gibi hoşlanıyor olmam işleri ters düz edebilirdi. Dostumun doğruları yüzüme böyle vurması her ne kadar canice olsa da bayağı haklıydı..
Uzun bacaklarını koltuğumdan kaldırıp yere indirdim.
"Artık gitsen diyorum Chanyeol-ah."
Mutluluğu insana bir virüs gibi bulaşırken onun yanında yaralı kalbimi açığa çıkaramazdım.
Beni anlayışla karşılayıp ayaklandı.
"Bol şanslar dev adam."
Kahkahalarımız eşliğinde nihayet onu evden postalamıştım. Başlıyoruz..
Aslında ben Yeol'un dediği gibi buz kalpli biri değilim. Kısmen sevecen bile sayılabilirim. Bu hale gelmemi ya da buz kalpli denilebilecek biri olmamı tamamen anneme borçluyum..
Flashback Jongin 8 yaşında~
"Baba! Çok mutluyum! Sonunda kardeşim oluyor!"
Babam güzel yeşil gözleriyle bir kaç saniye uzaklara dalıp tekrar bana döndü. Formamı giydirmekle uğraşıyordu.
"Bende öyle prensim. Bugün okulda çok çalış ve yine biirnci ol, olur mu?"
Kocaman gülümseyerek gömleğimin yakasını düzelten biricik babama baktım.
"Elbette birinci olacağım! Ama senden birşey istiyorum baba.."
"Nedir?"
"Eğer bugün kardeşim doğarsa beni okuldan almak için halamı gönder.Biliyorsun onu çok merak ediyorum.."
"Söz veremem.."
"Baba! Lütfen!"
"Ahaha, anlaştık.."
"Sen en iyisisin baba!"
Diyerek boynuna atladım canım babamın. Kardeşimi hemen görmek istiyorum.
5 saat sonra~
Evimize giden yokuşu zorlukla aşıp apartmanın önüne geldim. Heyecanlıydım. Fazlasıyla.
Kapıyı açıp kendi dairemize yöneldim. Bacaklarım titriyordu. Evimizin kapısını zor bela açıp içeri adımımı attım. Evi bir ses ele geçirmişti.
Kardeşimin ağlama sesleri!
Mutluluktan gözlerim dolarken elim ayağıma dolaşmıştı bile. Savsak adımlarla salona ilerledim.
Halam,teyzem,dayım ve daha bir sürü akrabam annemin başında idiler. Kimse benim gelmemi umarsamıyor gibiydi. Garipti..Sevilmediğimi hissettim o an. Soğuk bir rüzgarın benim ve ailemin arasına girdiğini sezdim. Korkuyordum. Kardeşimi görebilmek için anneme yaklaştım. Kısa olmamın faydaları varmış demek ki.
O an gördüm..
Böyle saf bir güzelliğin var olması beni tarifsiz mutlu etmişti. Bu mükemmeliğin artık abisi olacağım gerçeğiyse..eşsiz bir mutluluktu.
"Dokunabilir miyim anne?"
"T-tabi yavrum."
Küçük elimi kaldırıp kardeşimin tombul yanaklarında gezdirdim. Daha yeni doğduğu için kırmızıydı teni ve gözleri henüz açılmamıştı. Ne de masum bir varlıktı bu böyle..
Sessizce kardeşimin kulağına eğilip fısıldadım.
"Seni seviyorum bebeğim."
Flashback End~
Kardeşimi gördüğüm andan itibaren çocukları sevmeye başladım. Benim sahip olamadığım sevgiyi okulumdaki miniklere sunmak tuhaf bir duyguydu. Bazen çocuklarımı kıskanmıyor değildim. Keşke ben de,benim onlara gösterdiğim şefkati tadabilseydim diye düşünüyordum. Ama artık geçti, her şey için...
Ben düşüncelerimle boğuşurken kapının zili çalmıştı. Beklediğim mücevherim nihayet gelmişti.
Koşar adımlarla hole gittim ve kapıyı usulca açtım.
Karşımda bu kadar kusurusuz bir adam beklemiyordum. Dün ben nasıl siyaha batmış gibi göründüysem, o şuan siyahla sevişiyor gibi duruyordu. Bir rengi ilk defa bir insanla özdeştirmiştim.
"İçeri gir lütfen."
Başıyla selam verip dediğimi yaptı. Holümün bu kadar dar olması şuan bana zorluk çıkarıyordu. Hızla yol gösterdim.
"Buradan KyungSoo.."
"Emrinize amadeyim lordum."
Lordum? Sana sahip olmak..
*Annesi evde doğuruyor, erken doğum. Bu arada aile kısımlarının tamamını kendi aileme göre kurgulayacağım. Bilginize..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need you// kaisoo
Fanfiction"Birlikte üşüyeceğimiz bir kış sabahında görüşmek üzere."