Yabancı şarkı söyleyerek kahve yapan adamı izliyordum. Allah'ım yiycem yaa!
Fırat çok minnoş ve sevimli bir adamdı. Bana her zaman gözleri parlayarak bakıyordu ve benim kalbim her seferinde eriyordu. İki yıl olmuştu çoktan, beraber zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorduk. Ben zaman kavramını onun yanında yitiryordum. Ne gündüzler ne de geceler yetiyordu onunla birlikte olduğumda.
"Ümit'im acaba korece mi öğrensem?" Bana sorduğunda kafamı yana eğip "Bu da nereden çıktı Fırat'ım?" Diye sordum. Sorulan soruya aynı şekilde soru sorarak cevap vermeye bayılıyordum. Hala serseri serbest stilimden vazgeçmemiştim
" Bu şarkının korece olan yerlerini söyleyemiyorum. İngilizcede sorun yok gerçi ama."
Göz devirdim. Zaten dört dil biliyordu. "Tabi öğren yavrum. Sırf bir şarkı için koskoca bir dili öğren."
"Vaktim yok." Dedi dudak büzdü.
"Oturduğum bar taburesi şeklindeki sandalyeden kalkıp ona sarıldım. "Tüm zamanını beni sevmek için harcaman beni ne kadar mutlu ediyor bilemezsin sevgilim."
"Tüm zamanımı buna harcayamam."
Gözlerimi kıstım. Bu ne demek oluyordu şimdi?
"Tüm ömrüm senin oldu ya zaten."
Bir şey söyleyemedim sadece baktım. O da benden bir cevap beklemedi. Benim gibi bana bakmaya devam etti.
O bana koyu mavi gözleriyle böyle yoğun bakarken benim tek yapabildiğim kalbim durmasın diye dua etmekti.
Birbirimize sıkça güzel şeyler söylüyorduk. İçimizden geliyordu ve bundan utanıp sıkılmıyorduk. Ben zaten her zaman ne hissedersem anında söylerdim bunu artık bilmeyen yoktu. Eh Ümit olmak bunu gerektirirdi.
Fakat Fırat'ın da bana benzemesi ne kadar mutlu ediyordu beni bilemezsiniz. Tabi ki benim Fırat'ım o mafya hikayelerinde ki mafyalardan yüz kata daha iyiydi. İnsanlarla iletişim nasıl kurulurdu biliyordum canım Fırat'ım. Onu çok övdüğüme göre şu artık onunla tek parça haline gelen gri eşofmana bir çözüm bulmam gerekiyordu. Diz olmuş eşofmanı üç gündür giyiyordu. Bayılacaktım. Pasaklı herif.
Annemlerin yanından ayrıldığımızdan beri iyice salmıştı kendini. Neymiş sokak modasıymış bu. Sokak modasının pasaklılıkla bir alakası olduğunu hiç sanmıyorum. Gerçi ben ondan daha beterdim ama olsun.
Gözlerimi kısmış arkadan ona bakıyordum ve aklıma gelen zekice fikirle sırıttım. Kafamdaki basit planı nasıl uygulamaya koyacağımı düşünürken "Ümit yine ne düşünüyorsun? Korkutma beni." Fırat sordu.
"Bu ne demek şimdi?" Diye sordum bende, beni bilirsiniz asla kötü düşüncem olmazdı.
"Gözlerin ne zaman deli deli baksa başıma iş geliyor."
"Ne zaman gelmiş başına bir iş bakalım?"
"Geçen ay sekreterimi kovdurup işe gircem diye tutturdun! Tüm işleri birbirine kattın! Ondan önce yanıma gelirken de bu bakışın vardı. Sonra ; Çınar ile Behlül birbirlerine küstüğünde de barıştırmak için beni trafik kazası yapmış gibi göstermeye çalıştın. Senin yüzünden gerçekten kaza geçirdim ve öneriyi sunduğunda da yüzünde bu ifade vardı. Kanmam artık bunlara."
"Ne kinci çıktın sen de be arkadaş! Ayıp be! İnsan bir utanır!" Hiç farkında olmadan adam beni ciddi ciddi baya tanımıştı. Bu güzeldi ama biraz can sıkıcıydı işte.
"Büzme dudaklarını." Yanıma gelmiş kolları belimi çoktan kavramıştı. Sonra bana küçük bir öpücük verdi.
Tabi ki ileriye götürmek için üzerine atladım. Manyak mısınız? Hormonlarım hala hızlıydı çok şükür. Asla fırsatları kaçırmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIMCIM/ BOY×BOY/ TEXTING
Roman pour AdolescentsO bana tecavüz etmiyor. O zaman ben ona ederim. Mafya olması sikimde değil(!)