'Frezya, lütfen ... sana ihtiyacım var."
Benimde Savaşla konuşmaya, ona her şeyi anlatmaya o kadar ihtiyacım vardı ki, ama elimden bir şey gelmiyordu. Hastalığım beni henüz tamamen yıkamamış olaması, hala hasta olmadığım anlamına gelmiyordu. Hastaydım, hemde çok. Ne zama kötüleşeceği hiç belli olmuyordu.
Kalbim paramparçalara bölünmüş, bir vaziyetteydi artık. Savaşı her gün böyle görmeye dayanamıyordum, kısa bir süre üzülür sonra unutacağını tahmin ediyordum, ama hiçte öyle olmamıştı. Ben Frezya olarak onunla sevgili bile değilken, gitmemle bu kadar acı çekmesi, benim için çok farklı bir duygu yaratıyordu. Gerçekten seviyordu sanırım.
İş yerindeyken önemli bir dosyayı Savaşa götürmek için odasının kapısına iki kere vurdum ve içeri girdim. Savaşın elinde ki yine telefonuydu. Bana baktığında fark ettim, yeşil gözleri artık parlamıyorlardı eskisi gibi. Gözlerinde ki parıltının katili bendim. Her onun gözlerine baktıkça vicdanım içimi kemiriyordu, yinede gözleri benim vicdanıma inat, beni kendisine bağlıyorlardı. Gözlerine yeterince baksam ruhuna dokuna bilir miydim? Kendisinin bile farkında olmadan ... gözlerimle, ona dokunmadan ruhunu okşaya, iyileştire bilir miydim? İlla dokunmak mı gerekiyordu buna? Başka bir yolu yok muydu?
"Rüveyda öylece bana bakarak, duracak mısın karşımda?"
"Ha? Şey ... kusura bakmayın dalmışım. Buyrun size dosyayı getirdim." diyip dosyayı masasına koydum.
Aniden yüzünü telefonuna çevirdi, sanki bir mesaj gelmiş gibiydi ve ardından gözlerini sıkıca kapattı. Sanki düşüncelerini yerine koymaya çalışıyor gibiydi. Savaş hiç iyi görünmüyordu, bu bir kaç her gün gibi. Artık kendisini toparlaması gerekiyordu, onu böyle görmeye ne dayanacak gücüm, ne de kırılabilecek kalbim kalmıştı. Öfkelenmeye başlıyordum acımdan güç alarak.
"Savaş bey!"
Aniden bana baktı hafif bağırdığım için. Şaşkın ama çok yorgun görünüyordu. Meraklı gözlerle ne diyeceğimi bekliyordu.
"Bakın ne yaşıyorsunuz bu aralar ... yani bilmiyorum, ama artık kendinizi toparlamanız gerekiyor! Siz çok güçlü bir adamsınız! Ayağa kalkıp bunu herkese gösterin!"
Bana dahada şaşkın bir şekilde bakmaya başlamıştı, kızdırdım mı acaba? Yüz ifadesinden pek anlaşılmıyordu. Çok soğuktu, duruşu, yüzü, gözleri... tepkisiz öylece bana bakıyordu.
"Yani Savaş bey ... bu benim düşüncem."
"Nerden biliyorsun ki? Belki ben güçlü değilim Rüveyda..."
Biliyordum aslında, benim tanıdığım Savaş çok güçlü bir adam. Bunu farkına varması gerekiyordu artık.
"Sizi az çok tanıdığım kadar ... dışarıdan belli oluyor yani Savaş bey. Siz çok güçlüsünüz."
"Sağol Rüveyda ... çıka bilirsin." diyip yüzü tekrardan düşmüştü. Onu nasıl mutlu ede bilirdim ki? Elimden bir türlü bir şey gelmiyordu. Gözlerinde ki parıltıyı geri istiyordum. O içimi ısıtan bakışını geri getirmek için bir şeyler düşünmek zorundaydım. Böyle daha fazla dayanamazdım.
"Çıka bilirsin dedim Rüveyda."
"Tabi ..." diyip odadan hızlıca çıktım. Birde sinirlenmesine hiç gerek yoktu şimdi. Tekrardan yerime geçtim ve işime devam ettim. İşle belki kafamı dağıta bilirim diye düşünüyordum, ama beynim susmuyordu. Zeynep'e mesaj atmaya karar vermiştim.
'Zeyno...'
'Efendim? Bir şey mi oldu? İyi misin?'
Hastalığımdan beri her ufak şeyden korkuyorlardı, çok endişe içindelerdi. Onlara böyle bir yük taşıttığım için, ayrı bir acı içimde saklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇİLEN AŞK [tamamlandı]
RomanceAşka hiç inancı olmayan birinin, gerçek aşkını bulduğu halde, zorla vazgeçilişini anlatan bir hikaye. Eğer seni heyecanla hayattan koparan bir hikaye arıyorsan, tam yerindesin. Hoşgeldin.