Savaş benden geri çekildiğinde bedenim ona tekrar yaklaşmak isterken, aksine şok içinde kalmıştım, gözlerine sadece öylece bakıyordum. Az önce gerçekten yaşanmış mıydı? Birinin beni cimciklemesi gerekiyordu, yoksa rüya mı görüyordum?!
Savaş gülümsüyordu hiç daha önce gülümsemediği gibi, yeşilleri parlıyordu tekrardan. Savaş Frezyaya aşık değil miydi?! Neden aşık olduğu kadının en yakın arkadaşını öpüyordu?!"Savaş bunu neden yaptın?! Sen Frezyaya aşıksın ... neden en yakın arkadaşını öpüyorsun?!" diye öfkeli bir şekilde sorduğumda şaşırmış gibi bakıyordu, ardından ellerimi tutup konuşmaya başlamıştı.
"Ben Frezyaya aşık değilim ... ben..." derken gözlerini benden utanıyormuşçasına kaçırıyordu.
"Sen ne?" diye sormuştum kafamın karışmasıyla.
"Tamam bak evet Frezyayı daha görmeden aşık olduğumu sanıyordum, ama demek ki o aşk değildi. Onunla mesajlaşırken, yada telefonlaştığımızda ki karakteri gerçek hayatta yoktu. Hem o karakteri, hemde o sesi ben sende buldum. Bende anlayamıyorum..."
Ben anlıyordum, Savaş benim karakterime ve benim sesime aşık olmuştu. Frezya bu sefer Zeynep çıkınca, doğal olarak kafası karışmıştı, ama biz buna mecburduk ... bu yalanlara mecburduk. Benim hastalığım ne zaman ve nasıl kötüleşiceğini kimse söyleyemezdi.
Savaş heyecanlı duruyordu, nefes alışı verişinin hızlandığını kolayca göre biliyordum. Boğaz'ında düğüm varmış gibi yutkunup, titreyen ellerini avuca dönüştürüp konuşmaya başladı.
"Rüveyda ben sana aşık oldum."
Bu cümle kalbime bıçak gibi saplanmıştı, ona sarılıp ona ne kadar aşık olduğumu söylemek isterken, kendimi durdurmak için savaşıyordum. Sevinçten çığılık atıyordu içimde ki saf kız. Bir kes o saf kız olmak istiyordum, bir kere hayal etmek, bir kere umut etmek, bir kere yarini düşünmeden hareket etmek ve en önemlisi bir kere sadece bir kere korkmamak.
Korkmak kötü bir şey değildi oysaki, ama sadece devam etmeye cesaret bulana kötü değildi. Cesaretsizdim, çaresizdim, deli ve kör gibi imkansız bir aşka tutunmaya çalışıyordum.
İçimde ki umutların yaşamak için çırpındıklarını bilmezden gelemiyordum. Yinede bütün oyunlara mecburdum. Sevdiği insanın üzülmesine kim dayanırdı ki? Savaşın mutluluğunu en çok ben istiyordum."İşte bu yüzden ... buralardan gitmem gerek."
"Ne?! Sana aşık olduğum için mi?!"
"Hayır! Benim ölme ihtimalim var diye! Savaş ben hala hastayım! Ne kadar göstermemeye çalışsamda, benim ölme ihtimalim hala var! Bana bağlanmamalısın, beni unutmalısın!"
"Asıl sen gidersen ben ölürüm Rüveyda, peki bunu ne yapacağız?! Senin iyileşme imkanın da var, neden görmüyorsun bunu?! Öyle de olacak zaten! Ama gidersen... ben dayanamam!"
"Savaş böyle yapma nolur..!" diye ağlıyordum karşısında, çaresiz bir şekilde. Beni kendisine çekip sım sıkı sarılmıştı. Savaşın kollarının arasında huzur buluyordum, hayat bu huzuru elimden almaya çalışıyordu. Tam o an kapı açıldı ve Mert içeri girmişti.
"Pardon yanlış bir zamanda mı geldim?" diye sorduğunda Savaşla ben bir birimizden ayrılmıştık, göz yaşlarımı sildim ve Mert'e baktım, sanki hiç bir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım.
Mert iyi olmadığımı fark edince "Rüveyda sen ağladın mı?!" diye sormuştu ve ardından "İki dakika gittim, ne oldu burda?!" diye sordu yanıma oturarak. Bize meraklı gözlerle bakıyordu.
"Boşver Mert, her zaman ki gibi hayatın kazıkları işte." diyip ayağa kalktım ve masanın üstünde olan ceketimi alıp giyindim.
"Ben gideyim artık, geçmiş olsun tekrar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇİLEN AŞK [tamamlandı]
RomanceAşka hiç inancı olmayan birinin, gerçek aşkını bulduğu halde, zorla vazgeçilişini anlatan bir hikaye. Eğer seni heyecanla hayattan koparan bir hikaye arıyorsan, tam yerindesin. Hoşgeldin.