Neyi yapamazdı? Ne demeye çalışıyordu? Hiç bir şey anlayamıyordum.
"Neyi Savaş bey?"
Aniden ayağa kalkıp tekrar sag sola doğru yürümeye başlamıştı.
"Hayır yapamam..." fısıldayarak kendi kendine defalarca tekrarlıyordu bunu. Savaş tamamen mi kafayı yemişti? Bende hızlıca kalkıp onu durdurmak isteyerek kolundan tuttum. O an fark ettim ki gözleri dolmuştu."Savaş bey?! İyimisiniz? Neyi yapamazsınız?"
"Rüveyda ..." diyip dudağını kemiriyordu gözleri dolmuş bir şekilde. Parmağımla dokunsam hıçkırıklara boğulacakmış gibi duruyordu. Onu böyle görmek beni içten içe yakıyordu. Onu bu kadar üzecek ne olabilirdi? Frezyadan hariç. Şimdi daha çok merak ediyordum söyleyeceklerini.
"Evet söyleyin..."
"Bunu sana nasıl soracağımı gerçekten bilmiyorum ..."
Neyi sormak istiyordu ki? Bu kadar zor muydu sormak istediği şey? Gözlerini benden kaçırmaya çalışıyor gibiydi. Belki de gözlerinin dolmasını, görmemi engellemek istiyordu.
"Sorun artık Savaş bey!"
Yüzümü nazikçe ellerinin arasına alıp gözlerime odaklandı. Bakışı sadece saniyeler sürmüştü, ama benim için zaman durmuştu o an. Yaklaşık hiç mesafemiz kalmamıştı, geri çekilmek istiyordum ama çekilemiyordum. Donup kalmıştım. Gözleri beni yerime bağlamış gibiydi, istesemde yerimden oynayamıyordum. Ondan uzaklaşmıyordum bir türlü.
Titreyen sesiyle "Lütfen bana kanser hastası olmadığını söyle...! Lütfen bir yanlışlık oldu de... yanlış anladın de...!" diye boğazı düğümlenerek karşımda, çığılık atıyor gibiydi. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı bile. Nefes alış verişini ne o, nede ben kontrol edebiliyordu.
Bunu nerden ve nasıl öğrenmiş olabilirdi hiç bir fikrim yoktu. Karşısında dona kalmıştım, peki ne diye bilirdim ki şimdi ona? Böyle bir şeyi asla beklememiştim. Bana meraklı gözleriyle bakıyordu, ama ağzımdan bir kelime bile çıkaramıyordum. Evet hastayım ve her an son günüm olabilir mi deseydim? Üstelik Frezya benim, her şey bir koca yalan ve bu yüzden bu durumda mısın demem gerekiyordu? Her şeyin çözümü bu muydu?
"Hadi Rüveyda ... nolur doğru olmadığını söyle!" diye ısrarlıyordu.
Ağzımdan bir kelime bile çıkaramadığımı fark ettiğimde, tek bir şekilde cevap vere bilirdim. Bu durumda yalan söyleyemezdim. Gözlerim çoktan dolup taşmıştı bile. Çaresizdim, hemde ilklerime kadar. Kafamda olan sahte saçı çıkardım ve hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladım. Savaşın gözleri aniden büyüdü, bunu beklememişti. Herhalde hastalığımın bu kadar ilerlemiş olduğunu tahmin etmemişti. Savaşın göz yaşlarının dahada çoğalmasını fark ettiğimde hızlıca sahte saçı geri taktım. Bir patron çalışanı için böyle ağlar mıydı? Peki Frezyanın böyle hasta olduğunu öğrenseydi ne yapardı? Daha çok mu ağlardı? Ben onun için sadece bir asistanıydım sonuçta.
"Rüveyda gerçekten çok üzgünüm!" diyerek bana sıkıca sarılmıştı ve "Daha önce bunu fark etmediğim için özür dilerim!" diye dahada sıkı sarılmaya başlamıştı.
Benden hiç bir sucu olmadığı bir şey için özür diliyordu. Hatta ben onun kalbini bu kadar kırmışken, bana bu kadar iyi davranmasını hak bile etmiyordum. Ama ... ona sarılınca bütün yaşananlar sanki onun kollarının arasında uçup gidecekmiş gibi geliyordu. Kendimi onda güvende hiss ediyordum. Onca düşünce, onca umut ve onca belkide hiç gerçekleşemeyecek olan hayaller içimi kaplıyordu. Nefes bile alamıyordum artık.
Bir süre öyle kalmıştık, o an sadece sarılmaktı ihtiyacım olan. Beni saran kolları ruhumu okşuyordu sanki.
"Savaş bey bunu Siz nerden öğrendiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇİLEN AŞK [tamamlandı]
RomanceAşka hiç inancı olmayan birinin, gerçek aşkını bulduğu halde, zorla vazgeçilişini anlatan bir hikaye. Eğer seni heyecanla hayattan koparan bir hikaye arıyorsan, tam yerindesin. Hoşgeldin.