{23.} Son Bölüm

329 15 11
                                    

Faruk bey gittikten sonra tahmin ettiğim gibi Savaş benden uzaklaşıp bana soğuk davranmaya devam ediyordu.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamadım sanma!" diye kızıyordu.

"Sende beni kıskandığını anlamadım sanma! diye geri cevap vermişim sırıtarak.

"Yok öyle bir şey!"

Savaşın yanına yaklaşıp tam karşısında durdum, ne yapmaya çalıştığımı çözmeye çalışmakla meşgul olduğu icin yerinden kımıldamamıştı. Yeşillerinin derdinlerine bakıp "Bana istediğini söyleye bilirsin, ama gözlerin her doğruları anlatıyor zaten." demiştim. Gözlerini benden tekrar kaçırıp "Saçmalıyorsun." demişti ciddiyetle.
Biraz daha yanına yaklaşıp "O zaman benden neden kaçıyorsun şuan?" diye sormuştum.

"İşine dön Rüveyda!" diye kızmaya başlamıştı hiç yüzüme bakmayarak.

"Dönerim tabi, sonuçta cevabımı aldım ben." diye göz kırpıp, gülümseyip odadan çıkmıştım.

***
Geceye doğru evde:

"Nereye gidiyorsun?"

"Sanane?"

"Bana mı ne?! Bu saatte nereye gidiyorsun Savaş?!"

"Seni ilgilendirmez!"

"O zaman bende geliyorum!" diye kızıp ayağa kalkmıştım Savaşın peşine takılarak. Durup "Saçmalama gelemezsin, otur oturduğun yerde!" diye kızıyordu. Yok ya başka isteyi?!

"Karar senin ya nereye gittiğini söylersin, yada bende senle gelirim!"

"Arkadaşlarla biraz içmeye gidiyorum oldu mu?!"

"Hı gördük senin biraz içmeni! Hayır izin vermiyorum!"

"Bak evlenmiş olabiliriz ama sen benim karım falan değilsin! Bana karışma, senden izin isteyen olmadı!" diye bağırıp kapıyı çarparak çıktı. Öylece dona kalmıştım, yada Savaşın öfkesinin ateşiyle yanıp kül de olmuş olabilirim. Yanıyordum içten içe tüm acılar üstüme sızarak. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı, son damlasına kadar harcanmıştı. Ne yapacaktım? Ne beni dinliyordu, nede bana bakıyordu.

Camın başında beklemiştim tüm gece, gözlerim hep onu arıyordu. Telefonlarımın hiç birini açmıyordu. Meraktan ölüyordum. Evin içerlerinden birden sesler gelince ürpermiştim. O sesler ne neydi?! Cama bakmadığımda, Savaş mı gelmişti yoksa?!

"Savaş sen mi geldin?!" diye bağırmıştım yerimden kımıldamadan. Ses yoktu, korkmaya başlamıştım artık. Eve hırsız girmiş olabilir miydi? Sessizce tekrar Savaşı aramıştım, yine cevap yoktu. Ses daha yakından gelince bu sefer korkudan titremeye başlamıştım. Dikkatle olduğum yerden, ileride ki karanlık salona bakıyordum. Bu sefer Mert'i aramıştım, son çözümüm oydu.

"Rüveyda hayırdır bu saatte, kötü bir şey mi oldu?"

"Nolur çabuk gel! Evde tekim, sanırım hırsız var!!" diye fısıldıyordum koltuğun arkasında saklanırken.

"Ne?! Tamam saklan yerinden kımıldama. Sakin ol, hemen geliyorum! " diyip kapatmıştı telefonu. Korkudan titreyerek, bekliyordum beni kurtarmalarına. Kalbim korkudan deli gibi atıyordu. Her saniye tetik üzerindeydim. Biraz geçtikten sonra birden camın kırılma sesini duyduğumda çığılık atmıştım. Ne oluyordu?!Tam o an anahtar sesini duydum ve Savaşla Mert'in eve girdiğini gördüm. Savaş "Rüveyda neredesin?!" diye bağırıyordu evin içinde. Saklandığım koltuğun arkasından çıktığımda, Savaş bana koşup sıkıca sarılmıştı.

"İyimisin?" diye sorduğunu duyuyordum, ama tüm bedenim korkudan titriyordu. Cevap veremiyordum. "Rüveyda titriyorsun sen!" diye endişeleniyordu Savaş. Mert bu sefer "Şok içinde şuan, dur ben su getireyim." diyip mutfaktan bir bardak suyla dönmüştü, sonra tüm eve biri var mı diye bakmıştı. Hırsız camı kırıp kaçmıştı. Bir yudumu zorla içtikten sonra Savaşa bakmıştım. O durumdayken, telefonumu bile açmamıştı. Savaşın gözlerinde korkuyu göre biliyordum, çok endişelenmiş olmalıydı.

"Daha iyimisin? O herif sana bir şey yaptı mı?!" diye sorarken, elimi tutmaya çalışıyordu, ama elimi çekmiştim.

"Üzgünüm bir şey yapmadı, başına daha hala belayım!"

"Ne diyorsun?! Böyle bir şeyi neden isteyeyim?!"  

"Telefonumu açmadın! Korkudan titreyerek, tutunacak tek dalımın beni kurtarmasını umut ederken, sen bilerek telefonumu açmadın!
Ya bana bir şey olmuş olsaydı ne olacaktı? Mutlu olur muydun?!"

"Rüveyda özür dilerim, nerden bile bilirdim acil bir durum olduğunu?! Ya neden böyle bir şeyi isteyeyim!"

"Söylesene her benimle evli olduğun günü lanetlemiyor musun?! Benden kurtulmak istemiyor musun?!"

"Rüveyda beni arkamdan bıçaklayan sendin! Yalanları söyleyen de sendin!"

"Yeter ya! Beni dinlemek bile istemiyorsun ki! Anlatmama izin bile vermiyorsun!"

Bu sefer Mert araya girip "Kardeşim ... Zeynep bana olanları anlattı. Rüveydayı artık dinlemen gerek." demişti. Valla Zeynep de maşallah her fırsatı kullanıyor, bunlar ne ara buluştu?
Mert bunu söyleyip "Hadi ben kaçtım konuşun uslu uslu." diyip evden çıkmıştı.

"Artık dinle beni nolur!"

"Tamam peki ... anlat dinliyorum."

"Seninle yazışırken, konuşurken benim icin zaman su gibi akıyordu. Senin bide patronum olduğunu öğrendiğimde şok olmuştum. Sonra hasta olduğumu öğrendiğimde, çok geçti sana çoktan deli gibi aşık olmuştum. Bana, aslında yani Frezyaya aşık olduğunu söylüyordun, ama ben aslında ölecektim Savaş! Birini daha kaybetmeni istemedim! Bir kes daha parçalan istemedim! Ben sana o zaman da ve şuan da deli gibi aşığım! Hislerim hepsi gerçek!
Durumum dahada ciddileşince bir karar almıştım, hastanedeyken Zeynep'e seninle buluşup bir daha görüşmek istemediğini söylemesini istedim. Böylece sandım ki hayatından tamamen çıkar ve birini daha bu hastalık yüzünden kaybetmiş olmazsın. Seni korumaya çalıştım, benimle çünkü bi gelecegin olamazdı. Öleceğimi düşünerek yaşıyordum ben, ona göre hareket ediyordum. Bizimkisi aslında imkansız aşk olacaktı. Nolur beni anlamaya çalış! Ama hiç bir şey düşündüğüm gibi olmadı, sana sandığımdan daha çok aşık olduğumu fark ettim. Bide senin benden vazgeçmeyişin, içimde ki saf kızı umutlandırıyordu. Seni ölümü göze alacak kadar çok seviyorum. Savaş ... ya al götür kalanımı. Ya da gel, tamamla eksik kalan yanımı."

Savaş şaşırmış bir şekilde bakıyordu bana, ama gözlerinde o öfke kaybolmuştu. Gözleri sanki hafif doluyor gibiydi, bana bir kaç saniye öylece bakıyordu hiç bir şey söylemden. Gözler konuşuyordu.

"Savaş bir şey söylemicek misin?" diye sorduğumda beni birden kendisine çekip sıkıca sarıldı. Daha önce bu kadar sıkı sarılmamıştı, bu şimdi beni aff ettiği anlamına mı geliyordu? Benden gözlerime bakmak için hafif ayrılmıştı, yeşilleri parlıyorlardı tekrardan eskisi gibi. Dudağı dudağıma yaklaşınca, gözlerimi kapatıp kalp atışlarımı dinliyordum. Fısıldıyordu buluşmalarına, bir nefeslik adım kalmışken.

"Vazgeçilen Aşk değil, Savaşan Aşk bizimkisi."

Hikayem buraya kadar, son bölüme geldik. Umarım beğenerek okumuşsunuzdur❤️

Yıldıza basmayı unutmazsanız sevinirim, yorumlarınızı merakla bekliyorum. ❤️

VAZGEÇİLEN AŞK  [tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin